Bilinmelidir ki ekonomik kriz yerine göre anlamlıdır. Kapitaliste göre ekonomik kriz aşılır, görülmez bir el vardır ve durumu düzeltir. Sola göre ise kriz kapitalizmin doğasında vardır ve dönem dönem gelir vurur gider. Yani ikisi de iyimsermiş gibidir. Lakin sola göre gider ama geri gelir; kapitalizmden kurtulmadan geri, gelecek bir krizi beklemek gerekir. Kapitalist de pek farklı değildir. O da kriz olacağını ama kapitalizmin krizi yeneceğini ileri sürer.
Derviş der ki olan olmuştur. Durup üzülmeye değmez. Olmamışsa olacak diye üzülme keyfine bak. Yani ulemaya danışsak onun da söyleyeceği pek bir şey yok.
Syriza Yunanistan’da iktidar yoluna çıktı. Tam da krizin içinde ahali onu görevlendirecek gibi görünüyor. Yapar mı göreceğiz ama şimdi ideolojik çizgisine uygun açıklamalarla borçlarını ödemeyi durduracağını ve kaynakları ekonomiyi güçlendirecek önlemlere harcayacağını ve güçlendirecek başka önlemlerle destekleyeceğini belirtti. Bunu uygulamayı kararlaştırabilirse yani iktidara gelebilirse büyük bir sınavdan geçecek. Avrupa Solu da destekleyeceğini açıkladı.
Avrupa Solu AB’ye Yunanistan’daki idarenin programına destek olunmasını sağlamaya çalışacak.
Lakin rejim kapitalist rejimdir ve para ekonomisi egemendir. Bir yere dokundunuz mu başka yerde taşlar yerinden oynar. Örneğin borçlarını ödemeyeceğini açıkladığı anda alacaklılar, bir tanesi de Güney Kıbrıs’tır, ne yapacaklar? Aferin be yoldaş deyip ellerindeki Yunan devlet kâğıtlarını kasaya kilitleyip uygun zamanda bozdurmayı mı bekleyecekler? Yoksa piyasada değeri sıfırlanan kâğıtları ihtiyaçları olan para için çok düşük değerden kırdırıp ne kurtarırsam kârdır yolunu mu izleyecekler. Öyle yaparlarsa Kıbrıs için 12-13 milyar € gerektiğini yönetimin danışmanı Yorgos Stavris açıkladığına göre devlet kâğıtlarını bozdurmak zorundadır ve o kâğıtların sorumluluğunu Avrupa Solu’nun gözdesi Yoldaş Hristofias taşımaktadır. İki yoldaş nasıl dayanışacaktır? Diğer alacaklılar da o kâğıtların değerinin düşmesi üzerine bir an önce kırdırmak isteyeceklerine göre Yunanistan’ın iflası kapıdadır. Çünkü borçlarını ödemeyi reddetse bile Yunanistan’ın da paraya ihtiyacı vardır. O da bu kez borcuna karşılık daha yüksek bedelle yani faizle borç alamaya çalışacaktır. Böylece faizler Yunan için yukarı fırlayacak. Ekonomiyi güçlendirecek önlemler kapitalist rejimde özel sektörün elindeki üretim araçlarının desteklenmesi demektir. Kapitalist rejimler para politikasıyla özel kesimi hak etmediği kadar hatta sorumlu olduğu krizin cezasını çekmesi gerekirken açıktan para vermekten başka bir şey olamayan kamu harcamalarını arttırarak ve ucuz borç sağlayarak yaparlar, Syriza ne yapacak? Kamu üretimini destekleyerek yapmak istese kamu harcamalarını kısmaktan başka çaresi yok çünkü açıktan para basamaz, parası EURO’dur. Üstelik kamu üretim sektörü de çoktan elden çıkarılmıştır. EURO olarak düşük faizli kredi alabilmesi ise EURO’yu elinde tutanları sol önlemlerin yararına inandırması gerekir. Bir inandırsa onlar da Avrupa Solu’na katılacaklar! Hem devlet sektörü yaratmak hem de çevirme sermayesi sağlamak EURO egemen politikasına da aykırıdır. İMF dese o daha da azgın bir kapitalisttir.
Araba duvara tosladıysa ve onu yürütmekten başka çare yoksa araba imalatının kaza yapma riskini azaltma tekniklerini, yolların güvenli sürüş için yapım standartlarını ve güvenli sürüş tekniklerini tartışmanın zamanı değildir. Orta sol havlu atıp kapitalizmin yıkımına karşı hazırda bekler. Onun işi duvara çarpan arabayı çektirip onarttırmaktır. Avrupa Solu ise yalnız daha güvenli araba imalini, daha kaliteli yolları ve daha iyi şoförleri hedeflemekle kalmaz, arabanın çapmaması için kapitalizmi de yenmek ister. Ona bu fırsatı kim tanıyacaktır?
Halk bunun anlayıp da kıt kaynakların tüketimde harcanmasına razı olur mu?
Avrupa devletlerinin borç vererek ve bankalarından borçlanmasına arka çıkarak Osmanlıyı tutsak ettiklerini acıyla yaşayan son Osmanlılar borçlanmamak için Cumhuriyet’in ilk döneminde ellerinden geleni yaptılar. Halk da düşman işgalini yaşayarak ders çıkardığı ve geleneksel olarak uslu olduğu için buna izin verdi ama daha sonra DP lüksünü yaşadı ve bir daha unutmadı. Ondan sonra açık bütçe seçim için en büyük garanti oldu. Ambar, silo ve benzeri maksatlar için camiler kullanıldı diye hala Cumhuriyet’e diş bilenir. Paslı toplu iğne diye alay edenler de o paslı iğneleri imal edip sattıkları için kapital sahibi olanların daha iyi bir hayatı temsil ettiğini kabul ederler. Onun için yol yokuş. Halkı hazırlamadan uygulanacak radikal önlemler Syriza’yı yolda bırakır ve Avrupa’da krizin kaynağı olan kapitalizm gene küllerinden doğar.
İktidara yanlışlıkla gelen yanlışlıkla gider. Syriza anlaşılıp da iktidara yürümeye başlamadı, önlemlerini yani politikalarını anlatmayı başarıp da yürüyor değil aşağılayıcı bir duruma sürüklenen halkın teveccühü söz konusudur. Avrupa Solu ona yardım etmelidir. Bu da krizin müsebbiplerinin ceplerine uzanıp tamirat parasını çıkarmayı gerektirir. Vergiden çok da krizi tetikleyen şirketleri devralmayı ve başarı ile işletmeyi düşünmek gerek.
Amerika’da devlet özel şirketlerin batak projelere sermaye sağlayacak şekilde kredi veren banka ve finans şirketlerinin yöneticilerini yanlış kararları için dava ediyor. Bu bir yanlış mı yoksa aşırı kâr hırsı ile risk almak mıdır? Bunun hesabı verilmelidir. Baksanıza Türkiye maliye bakanı Mehmet Şimşek bir kredi değerlendirme şirketinden ayda 64 000 $ yani 118 000 TL maaş alırmış! Ne bolluk? Erdoğan’ın hakaretler yağdırdığı şirketten merkez bankası falan maliye bakanlığına geçmiş. Millet sevgisi bu ama kim ne maaş hak edermiş bakın hele. Bunlara yanlış kararlarıyla kriz yarattıklarında ceza vermeye sıra gelmeyecekse ne karşılığı bu maaşı hak ediyorlar? Eski İMF başkanının maaşını ise milyonla hatırlayın.
Sol artık seçimle iktidarı düşündüğüne göre bunlara ve sermayedarlara hesap sormayı da kurallaştırmak gerek. Hukukta tüzel kişiye ceza yoktur denir çünkü suç gerçek kişidedir ama tüzel kişinin sorumluluğu da gerçek kişilerden doğar. Şimşek bankalar tamamdır deyip duruyor. Birileri batarsa cezasını da o çekmelidir. Lehman Bros. Battı diye Yunanistan’da aç kalan biçarenin ahdını (öcünü) kim alacak?