arşivSaid İlhanKıbrıslılar Avrupanın "zencileri"! - Said İlhan
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıslılar Avrupanın “zencileri”! – Said İlhan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Tarihimiz onlardan bile eski… uygarlıkta; onlar ilkel yaşam sürerken “balık tutma” donanımına sahip ve  yerleşik tarım toplumuna da geçmiştik. Ancak bugünlere bakınca; sözüm ona medeniyet “yuları” takılalı beri yok “baharat yolu” üzerinde Suveyiş Kanalı, yok petrol kaynakları “stratejik konum” gerekçesi “kaba kuvveti” hakim kılmış.Hindistan yani doğu yerine batıya gidilince Amerika kıtasının keşfiyle SÖMÜRGE ile birlikte çok ve daha çok köleye ihtiyaç duyuldu. Denizcilikte ustalaşan ve yeni silahlar icat eden sömürgeciler bunu bakir Afrika’dan sağlamaya başlar. Afrikalı Köleler son çağa kadar “uygar batıda” hiç bir insan hakkına sahip olmayan “ZENCİLER” yani “negrolar” idi. Daha 1930 -50 yllarında bile ABD ve Avrupa’nın kimi ülkelerinde Afrika kökenli siyahi renkteki insanlara bazı haklar tanınmış olsa bile yine ikinci, üçüncü sınıf vatandaş altında muamele görmekteydi. Bizler bile hatırlarız; beyazların gittiği okullar, otobüsler hatta lokantalara alınmazlardı. Bu gibi yerlerde, kapılarında “no dogs and negros” tabelaları asılırdı. Sonraları Avrupa’daki değişimin ABD’yi de etkilemesiyle ve tabii ki siyahi ırkın özellikle spor ve müzik alanındaki başarıları kendilerini kısmen kabul ettirdi. Ama insan haklarında ve yaşam kalitesinin düzeldiğini – ülkede siyahi başkana rağmen – söylemek hala mümkün değildir.

Niye anlattım? Dünyada bir çok gelişme yaşanırken ataları Akdeniz’de “demokrasi” ve medeniyetlere imza atan Ada(lar) halkı artık neredeyse “balık tutamaz” duruma getirilmiştir. Kıbrıs tarihi yabancı kavimlerin “istila” tarihidir aynı zamanda! Tarihine bakınca; en güçlü istilacıların dahi Adada sonsuz kalamadığıdır. Avrupa Birliği tüm yanlışlarına rağmen dünyada hala kağıt üstünde “insani değerleri” en ileride olanıdır. Ancak Kıbrıs AB toprağı ve insanları da vatandaşları olduğu halde, onları eski sömürge anlayışıyla emperyalizme “petrol” çıkarlarına kurban ederek yok farzetmesi olsa olsa geçmiş yüzyılın “zenci” siyasetidir. Bu da kendi değerleriyle çelişirken kendi vatandaşlarına “ihanet” ayrımcılık olmaktadır. Kuzey’den 185 bin, Güney’den 45 bin (toplam 230 bin) kişinin yer değiştirmesi de eğer problem olmuyorsa sorgulanması gerekmez mi! Hade Güney çözüme endeksli kira usulü tahsis, ya Kuzey’de ganimet bellenerek “kapişari” yapılması Kıbrıs olayında çözümsüzlüğe oynamak değil de nedir?

RÜŞTÜNÜ İSPAT ETMEYENLERE “MANDALIK” YAKIŞIR!

Özgürlükler kolay kazanılmıyor… üstelik emperyal güçlere karşı olursa, bedel ödemeden sağlanması mümkün değildir. Dünyada yaşananlar bunun aynasıdır. Ulus devletler kendilerini “egemen” sanırken bir bir Uluslararası mali kuruluşların sözde “kalkınma” modellerine kanıp borçlanması ve borç alıp “borç” ödeme yolundaki batağa gömülmesi sonucunda onlara; farkında olamadan sadece ekonomik/mali değil, siyaseten hatta kültürel açıdan eli kolunu bağlamıştır. Hala bilincine varamamanın literatürdeki adı “reşit” olamayan yani kendi kendini yönetemeyen bir durum! Zaman zaman yazılarımıza yansır; Kıbrıs’taki hadise “adanın coğrafyaya egemen bir NATO üssü” olmasıyla alakalıdır. Bunu algılamadıkça dövünüp durur, kimseye değil ama kesin bize bir yararı olmayacak başımızdan saçımızı bile yolarız. Her şey teknolojik gelişen Batı’ya hizmet ekseninde sürer gider! Ortada duran “anavatanlar” yanıltmasına bakmayın birbiriyle “hırlaşma” ve hatta emperyalizmin  bölgedeki doğal “stratejik” ortak İsrail’le “it dalaşı” tümü aynı merkezden kumandalı senaryoların  parçalarıdır. Bu bakımdan rüştünü ispatlayamayanlara “mandalık” yani başkaların himaye ve yönetimine ihtiyaç duyar!

Bölgede benzeri “sorun” yaşayan tek bizler değiliz; coğrafyanın “zencileri” Filistin, Kürtler, Araplar aynı rahatsızlıktan muztarip! Onlar da Mezopotamya uygarlığına imza atmışlar ama sonradan başka kavimlerin istilasına uğramışlardır. Burada bir parantez açalım ve Mezopotamya sözcüğüne bakalım; Meso – Potamia yani Yunanca “nehirler arası” topraklar demek oluyor. Ki Kürt ve Arap toplumlarının can damarı Dicle ile Fırat nehirleri olduğunu biliyoruz. Hala adının değiştirilmemesi gözden kaçmış olabikir mi, bilemem…  çünkü bizde kültürel, tarihsel ne varsa değiştirildi de! Türklerin bunu yapmakla veya  üzerine şövenizm örneği bayrak veya heykel dikmekle “görev” ifa edildi sanılır. Oysa Türkiye’de herkesin dilindeki rejimin sivillerie uyguladığı “Uludere” katliamından beter bir durum aslında. Bir halkın kendi dilinde eğitim, kültür ve kimlik gibi “en temel insan hakkını” istemesi kadar doğal bir şey olabilir mi? Yönetimde söz sahibi olmak istemenin de neresi insanlığa aykırı… temsilcilerini merkezi yönetim yeri meclise göndermenin önüne yüzde 10 baraj çıkartılmasının izahı olabilir mi? İsrail’in Filistin topraklarını yahudilere yerleşime açması keza öyle! Bizde dünyanın gözü önünde Kıbrıs’ın Kuzeyine taşınan nüfus, verilen vatandaşlıklarla Kıbrıslıtürklerin siyasi iradesine el konurken, ırkçı eğitimle daha Türk, kuran kursu ve camilerle İslamlaştırmak istenmesi bilelim ki farklı bir anlayışın eseri değildir.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
332AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin