yazılariktibasSYRIZA'nın yükselişinin nedenleri neler?
yazarın tüm yazıları:

SYRIZA’nın yükselişinin nedenleri neler?

Yeniçağ podcastını dinleyin

Radikal Sol Koalisyon/SYRIZA’nın Mayıs seçimlerindeki ve kamuoyu yoklamalarındaki yükselişi, Avrupa’nın siyasi manzarasını değiştirdi. Atina Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü olan Michalis Spourdalakis, New Left Project’ten Alex Doherty ile SYRIZA, başarısının sebepleri ve Yunanistan ile başka yerlerde radikal sol için şu anki ihtimaller üzerine konuştu.

Alex Doherty: Bazı anaakım yorumcular, SYRIZA’ya desteğin yükselmesinin, siyasi ve ekonomik programına yönelik ateşli bir sahiplenme olmaktansa, anaakım siyasete yönelik genelleşmiş tepki oyunun bir parçası olduğunu iddia ettiler. Bu teşhis için siz ne diyorsunuz?

Michalis Spourdalakis: Gerçekten de, SYRIZA’nın seçimdeki yükselişinin büyük kısmı, kemer sıkma programlarından ve istikrar anlaşmasından kaynaklanan toplumsal öfkenin sonucuydu. Tepki oyu, seçimlerde belirleyici etkendi. Buna karşın, yeni siyasi oluşum ve partiler ile seçmenlere birçok seçenek sunulmuşken, SYRIZA’nın aldığı oyun sadece tepki oyu olmadığı varsayılabilir.

Radikal solun siyasi koalisyonu olan ve 2004 yılında kurulan SYRIZA, ülkenin toplumsal ve siyasi mücadelelerinde uzun süreli bir mevcudiyete sahiptir. Aslında SYRIZA, aşağı yukarı yüzde 85’ini Sol, Ekoloji ve Toplumsal Hareketler Koalisyonu’nun (Synaspismos) oluşturduğu, 11 farklı siyasi parti ve gruptan meydana gelen bir siyasi oluşum. Politik yönelimi, stratejisi ve pratiği toplum merkezci. SYRIZA, Avrupa ve Dünya Sosyal Forumlarının yanı sıra hem konformist konfederasyonlar düzeyinde, hem de prekarya emeğin yeni radikal sendikalarının taban örgütlülüğü düzeyinde emek hareketine, insan hakları ve toplumsal haklar hareketine aktif biçimde katılmaktadır.

Dolayısı ile SYRIZA’nın verili siyasi profili göz önünde bulundurulduğunda, onu destekleyen halkın bunu sırf bir öfkenin ya da sadece mevcut konjonktürden kaynaklanan hoşnutsuzluğun sonucu olarak yaptığını söylemek haksızlık olacaktır. Aynı zamanda, mevcut Yunan toplumunun ve siyasetinin kilit akslarında, yani IMF ve AB ile imzalanan memorandumda, SYRIZA’nın net biçimde muhalefette durduğu ve bunu, bazı başka muhalefet partilerinin ısrar ettiği gibi milliyetçilik zemininde yapmadığı vurgulanmalı. Aksine, SYRIZA’nın gerekçesi ve söylemi, krizin sadece Yunanistan ekonomi politiğinin kusurlarının sonucu olmadığı, AB ve Eurozone tarafından dile getirildiği ve vurgulandığı gibi küresel kapitalist krizin bir yan ürünü olduğu şeklindeki analiz üzerine temellenmiş durumda. SYRIZA, koalisyon hükümeti tarafından önerilen siyasi çözümleri de hâkim sınıfların emekçilere ve geleneksel küçük burjuvalara karşı bir saldırısı olarak görüyor. Üstelik programı da, Yunan kalkınma modelinin yeniden yapılandırılmasını, bankaların toplumsal kontrolünü ve işçi sınıfının, işsizlerin ve yoksulların korunmasını içeriyor. Bu nedenle, SYRIZA’nın seçim kazanımına katkıda bulunan sadece kitlesel öfke değil, halkın onun ilkelerine siyasi (ille de ideolojik olmasa da) yakınlığıdır. Aslında ikinci söylediğime bağlılığa, sol siyasi güçlerle ittifak halinde sol bir hükümetin oluşturulmasına katkıda bulunma taahhüdü eşlik etti.

A.D.: Bazı solcu yorumcuların, Arjantin bankacılık krizine ve Arjantin’in yükümlülüğünü yerine getirmemesinin ardından hızla toparlanmasına işaret etmesine karşın, genel olarak, Yunanistan’ın Eurozone’dan çıkmasının Yunan ekonomisi için felaket olacağı iddia edilmekte. Yunanistan bağlamında hangi senaryoyu daha akla yatkın buluyorsunuz?

M.S.: Mali politikalar ve para politikaları sadece teknik konular değil. Teknik boyut önemli olsa da bu konular esas itibariyle birincil olarak sosyal ve politiktir. Dolayısıyla, herhangi bir politik tavsiye, her daim öncelikle toplumsal (ve tabii ki ekonomik) ve politik güç ve dinamikler dengesini göz önünde bulundurmalı. Bu, daha önce sözünü ettiğim önerileri yapanların hepsinin hatası. Arjantin’in durumu Yunanistan’dan farklı. Arjantin’in borcunu ödememesinin üzerinden on yıl geçtiği gerçeği, bu süre boyunca küresel ekonomide şahit olduğumuz radikal gelişmeler bir kenara bırakılsa bile, bugünün Yunanistan’ında ve on yıl öncesinin Arjantin’indeki toplumsal ve ekonomik koşullar çok farklı. Toplumsal koşullar ve esasen toplumsal güç dengesi Latin Amerika ülkesinin yolunu izleme olasılığına müsait değilken, Yunanistan’ın reel sektörü Arjantin’inkinden çok daha düşük potansiyele sahip. Borç ödememeye dair tek yanlı bir beyan, sol için muazzam bir geri tepmeye neden olurdu.

Bunun yerine, Yunanistan’ın sorununun diğer Eurozone ülkeleri ile çok benzer olduğunu ve bu problemlerin Avro’nun ve uygulanan kemer sıkma politikalarının esasi kusurlarından ortaya çıktığını göz önünde bulundurursak, radikal alternatif halkı memoranduma karşı bir araya getirmektir. O halde, Yunanistan’ın Eurozone’dan olası çıkışının, bütün ciddi gözlemci ve başlıca siyasetçilerin iddia ettiği gibi dünya ekonomisi üzerinde yıkıcı sonuçları olacağını farz edersek, sol bir Yunan hükümeti Eurozone ile yeni bir anlaşma pazarlığı yapabilir. Bu stratejinin başarısı için kilit ön koşullar şunlar: a) bu süreci teknokratlar arası bir tartışmaya dönüştürmemek; b) Eurozone’da kalmanın kesinlikle dayanışma zemininde bir tercih olduğu, ancak sağcıların ve muhtelif çağdaşlaştırıcıların iddia ettiği gibi “ne pahasına olursa olsun” bunun peşinden koşmak olmaması gerektiği fikri etrafında toplamak; c) resmi Avrupa kuruluşları içinde ve dışında, sol siyasi güçler arasında bir dayanışma hareketini geliştirmek. Bu strateji, başarısızlık halinde halkın bilgilendirileceğini, harekete geçirileceğini ve borç ödememeyi takiben karşılaşılacak güçlüklerle yüzleşmeye dayanışma ağları vasıtasıyla büyük ihtimalle hazır olacağını garanti eder.

A.D.: SYRIZA, Eurozone’da kalma, ancak mevcut kurtarma paketi koşullarını reddetme yönünde görüş belirtiyor. Eurozone içinde kalırken Avrupalı yetkililerle koşulları yeniden müzakere edecek SYRIZA önderliğindeki bir hükümetten beklentilerin ne olacağını düşünüyorsunuz?

M.S.: Benim az önceki yorumumun gerekçesi, bu soruyu kısmen yanıtlıyor. Bununla birlikte, SYRIZA’nın önerisinin sözümona kurtarma anlaşmasının yeniden müzakeresinden ziyade bunun tamamen reddi olduğu gerçeğinin altını çizmek isterim. Önerisi şu: a) ekonomi büyüme sinyalleri verene dek, ülkenin alacaklılarına olan her türlü ödemenin ertelenmesi (Yunanistan, yüzde 20’nin üzerindeki gayri safi milli hâsıla küçülmesiyle dünya rekorunu elinde bulundururken, ardı ardına beşinci ekonomik gerileme yılına girdi). Bu aslında, Almanya’nın 1953 yılında izlediği planla benzer; b) ülkedeki reel ekonomiyi yeniden yapılandıracak kalkınma için kredi sağlayabilmeleri için bankaların toplumsal kontrolü ve bankalara yeniden yön verilmesi; c) tüm emek düşmanı yasaların feshi ve memorandumun neden olduğu toplumsal felaketleri (örneğin nüfusun yüzde 30’luk kısmı yoksulluk sınırında ya da bunun altında, yüzde 22’lik kısmı işsiz, genç nüfusun ise yüzde 51’i işsiz) düzeltecek gerekli tüm refah politikalarının yeniden tesisi.

A.D.: Kurtarma paketi konusundaki duruşu bir yana, SYRIZA’nın politik programının en dikkat çeken yönlerini daha ayrıntılı olarak özetleyebilir misiniz?

M.S.: Yunanistan bağlamında SYRIZA’nın politik programının en dikkat çekici yönü, uzun zamandan beri halkın ve işçi sınıfının kaygı ve taleplerini görmezden gelerek işleyen devlet modelini yıkma planı. Bu, son iki yılda sadece toplumsal ihtiyaçlara kayıtsız kalmakla kalmayıp toplumu bilfiil “düşman” olarak gören bir model. SYRIZA’nın programı ve en önemlisi siyasi pratiği toplumu harekete geçirme, bir stratejiyi gerçekleştirme üzerine kurulu: “yetkisizleri yetkilendirme”. Bu bağlamda, SYRIZA’nın önerdiği reformlar, özünde emek reformlarını ve toplumsal reformları taşıdığından radikaldir, “ihtiyaçlar toplumu”nun tesisini hedefleyen aşağıdan yukarıya bir stratejiyi uyguluyorlar.

A.D.: Yunanistan Komünist Partisi/KKE, SYRIZA ile birlikte çalışmayı reddetme konusunda neden bu kadar inatçı?

M.S.: KKE bugün nesli tükenen bir komünist parti. Portekiz Komünist Partisi, KKE’ye göre daha az dogmatik olsa da ve 3. Enternasyonal’in şanlı geçmişine ve Sovyet tipi rejimlere dair daha az romantik duygulara sahip olsa da siyasi koordinatları Portekiz Komünist Partisi’ne daha yakın. Son birkaç yılda toplumsal varlığı çeşitli mevzilerde (işçi, öğrenci hareketleri yerel ve bölgesel hareketler) tamamen parti tarafından idare edilen cephe örgütlülüklerinin oluşturulması vasıtasıyla örgütlendi. Retoriği ve genel aktivizmi ülkenin AB üyeliğinin sonlandırılması analizi üzerine oturtuldu ve her kim ki AB üyeliğini eleştirel biçimde olsa dahi desteklerse sermaye destekçisi olarak görüldü. Bu profil ve stratejiyle KKE, toplumsal mücadelelerde seçici bir mevcudiyete sahip –esas olarak kontrol edebildiği ya da hatta kadrosunu genişletmek için kullanabildiği mücadelelerde. Bu strateji partiyi, devlet iktidarını etkileyebilen veya zapt edebilen bir politik örgütten, salt bir baskı grubuna dönüştürüyor görünüyor. Son yerel ve bölgesel seçimlerde (Sonbahar 2010) KKE, birçok durumda en azından şehirlerin birçoğunda idari yükümlülük alma fırsatları olmasına karşın bu düzeyde bir sorumluluk üstlenmeyi esasen reddetti.

Bu nedenle daha önce ve de Mayıs seçimleri sonrasında dikkat çeken sekterlik sürpriz değil. Bununla birlikte, son seçim sonuçlarının ve SYRIZA’nın dikkate değer ilerleyişinin ardından (2009 yılındaki yüzde 4.6 oranından yüzde 16.8 oranına) parti üyeleri, partinin önderliğinin sol bir koalisyon hükümetine dâhil olmayı değerlendirmeyi bile reddeden stratejisine karşı çıkıyor. Hakikaten, seçim sonrası kamuoyu yoklamaları, daha şimdiden partinin oy oranında yüzde 30’dan fazla bir düşüş öngörüyor. Bu noktada, parti içinde Haziran seçimlerini takiben önemli gelişmeler olacağı tahmin edilebilir.

A.D.: Son seçimler, neo-faşist parti Altın Şafak adına dikkate değer ilerlemeyi gözler önüne serdi. Bize, partinin tarihsel kökenleri ve politik programına dair bir şeyler anlatabilir misiniz? Altın Şafak’ın Yunan demokrasisi için ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu düşünüyorsunuz?

M.S.: Altın Şafak’ın seçimlerde belirgin hale gelecek biçimde yükselişi doğrusunu söylemek gerekirse sadece Yunanistan için değil, Avrupa için de çok kaygı verici bir olay. Söz konusu parti, ağırlıklı olarak üyeleri göçmenlere ve solcu aktivistlere yönelik gerçekleştirdikleri uç düzeyde cezai eylemlerden dolayı adli tahkikat altında bulunan birtakım haydutlardan müteşekkil açık biçimde bir militarist neo-Nazi oluşumu. Liselerde, özellikle yoksulluk ve sosyal dışlanmayla ilişkili olan yüksek suç oranlarının görüldüğü mahallelerin yanı sıra işçi sınıfı mahallelerinde nispeten güçlü varlık gösteren bir parti. Üstelik, seçimlere dair son çalışmaların işaret ettiği üzere ve çok daha kaygı verici biçimde, partinin üye ve destekçileri polis gücünün orta ve alt kademelerine nüfuz etmiş durumda.

Bu gerçeklere karşın, Altın Şafak’ın son seçimlerdeki popülaritesinin, Yunanistan politik sahnesinde güçlü bir neo-Nazi akımı olduğuna işaret etmediğine inanıyorum. Yaklaşık yüzde 7’ye ulaşan bu oyların büyük kısmı salt apolitik ve tepki oyu. Bu seçmenlerin çoğu, söz konusu partinin iki dünya savaşı arası dönemde Nazizm’in sahip olduğu fikirleri paylaştığını bilmiyor. Bu türden siyaseti güçlendiren şeyler, istikrar anlaşmasının korkunç toplumsal sonuçları, ciddi bir göçmenlik politikasının olmaması, PASOK hükümetinin neo-otoriterizmine bağlı olarak polisin demokrasiden koparılması ve demokrat ve ilerici yurttaşların etkili bir antifaşist kampanya düzenlemedeki başarısızlığıdır.

A.D.: Avrupa çapında dayanışma ağlarının oluşturulması ve güçlendirilmesinin önemini vurguluyorsunuz. Bu söyleşiyi okuyanlar, böylesi bir dayanışmanın en iyi nasıl inşa edilebileceğini merak edebilirler. Bir tavsiyeniz var mı?

M.S.: Halihazırda mevcut dayanışma ağlarına ek olarak (Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Birleşik Sol Konfederal Grubu/Kuzey Ülkeleri Yeşil Sol) SYRIZA’nın, istikrar anlaşması uyarınca uygulanan kemer sıkma politikalarına karşı bir araya gelen tüm kesimlerden destek toplaması bekleniyor. SYRIZA, Eurozone’un bütün tanzimini ve mali ön koşullarını yeniden müzakere etmeye hazırlanırken, Euro’nun yegâne temelinin çıkmazını gören ve Merkel-Sarkozy ekseninin girişimleriyle Avrupa kuruluşlarının üzerinden atlanmasına karşı çıkan anaakım politik güçlerden bile destek gelebilir.

http://www.newleftproject.org/index.php/site/article_comments/syrizas_rise adresinde yayımlanan söyleşiden çevrilmiştir. 

 

gercegingunlugu.blogspot.com tarafından çevrildi.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin