19 Temmuz 2011 tarihinde eski Kıbrıs Türk Hava Yolları binası önünde barışcıl gösteri yapan kişilere polislerin saldırmasının üzerinden bir yıl geçmiş olmasına ve şiddete maruz kalan kişilerin KKTC Başsavcılığı ve Polis Genel Müdürlüğüne şikayette bulunmasına rağmen herhangi bir yanıt almamış olmaları işkence iddialarının etkin bir şekilde araştırılmamış olmasını gündeme getirmektedir.
İşkence Kuzey Kıbrıs hukuk sisteminin parçası olan İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme (İşkenceye Karşı Sözleşme) tarafından şöyle tanımlanmıştır: İşkence, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren her hangi bir fiildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’de bu tanımı işkencenin tanımı olarak kabul etmektedir. Bu bağlamda bir fiilin işkence tanımının içerisine girmesi için:
a) Bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenmesi;
b) Bu muamelenin amacı itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebep olmalı;
c) İşlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap vermesi gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. maddesi olan işkence yasağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bir çok kararında tekrarladığı üzere işkence yasağı demokratik toplumların en temel değerlerinden biridir. AIHS’nin 3. Maddesi
“Hiç kimse işkence veya insanlık dışı veya küçük düşürücü muameleye veya cezaya
maruz bırakılmayacaktır” şeklindedir ve AİHM, İşkenceyi Önelme Sözleşmesinin işkence tanımını aynen benimsemektedir.
Söz konusu şiddet eyleminin yukardaki şartların hepsinin gerçekleştiğini ve kullanılan şiddetin işkenceye varabilecek düzeyde olup olmadığını irdelemek bu yazının konusu değildir. Ancak yukarıda bahsedilen şarların hepsi yerine gelmemiş olsa dahi İşkenceyi Önleme Sözleşmesinin 16. maddesi ve AİHM kararlarına göre, söz konusu şiddet fiilleri işkence oluşturmayan diğer eylemler başlığı altında zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele veya ceza olarak değerlendirilebilir ve devlet bu fiilleri de etkin bir şekilde araştırmak zorundadır.
İşkenceyi Önleme Sözleşmesine göre yine işkence veya zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele veya ceza fiillerinin işlendiğine inanmak için makul sebepler bulunması halinde, yetkili makamlar tarafından derhal ve tarafsız bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
AİHM 3.madde ile işkence yasağı konusunda geniş bir içtihat oluşturmuştur. AİHM içtihatı çerçevesinde, devlet sadece işkence yapmamakla yükümlü olmayıp aynı şekilde “makul ölçülerdeki şüphenin ötesinde” olan yine işkence veya zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele veya ceza iddialarını da araştırmakla yükümlüdür. AİHM’in İlhan ile Türkiye davasında verdiği kararda, Türkiye tam teşekküllü bir araştırma yapmadığı ve işkence yapan kişiler tespit edilip cezalandırılmadığı için AİHS’in 3. Maddesini ihlal ettiği kararını vermiştir. Egmez ile Kıbrısdavasında ise Kıbrıs Cumhuriyeti kontrolü altındaki bölgelerde meydana gelen bir kötü muamele vakasında, başvurucu devletin işkenceden sorunlu olan kişileri cezalandırmaması üzerine konuyu AİHM’e taşınmıştır. Sözkonu davada, mağdur AİHM’ne başvurmadan önce Ombudsmana şikayette bulunmuş ve Ombudsman rapouna göre başvurucuya kötü muamelede bulunulmuştur. Kıbrıs’ın güneyindeki Ombudsman yasası çerçevesinde, Ombudsman raporlarını Başsavcılığa, Bakanlar Kuruluna ve de Meclise sunmuştu. AİHM’ne göre, Başsavcılığın Ombudsman raporunu aldıktan sonra resen sorumlu kişilerin belirlenip cezalandırılması için harekete geçmediği için sözleşmenin 3. ve 13. (Etkili başvuru hakkı) maddelerini ihlal etmişti.
Bilindiği üzere AİHS’deki haklardan birinin ihlal edildiğine inanan kişiler iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e başvurabilmektedirler. İç hukuk yolları sadece mahkemelerle sınırlı olmayıp, idari başvurular da iç hukuk yolu olarak değerlendirilmektedir. Yani, 19 Temmuyz 2011 tarihinde şiddete maruz kalan kişilerin KKTC Başsavcılığı ve Polis Genel Müdürlüğüne yaptıkları başvurular da bir iç hukuk yoludur. Ancak aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu iç hukuk yolu herhangi bir çare olmuş değildir. Diğer taraftan AİHM’e başvurmak için iç hukuk yollarından sadece birisnin tüketilmesi yeterlidir ve bu bağlamda, 19 Temmuz 2011 tarihindeki eylemde şiddette maruz kalan kişilere Başsavcılığın ve Polis Genel Müdürlüğü’nin etkin bir soruşturma yapmaması sebebiyle açılmıştır.