arşivAli SarıtepeKanayan yaranın iyileştirilmesi için - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Kanayan yaranın iyileştirilmesi için – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kürt sorunu cumhuriyetin kuruluşundan beri gündem de olan bir sorun olmasına rağmen, kendisi yok edilmeye, susturulmaya, yok hükmünde görülmeye çalışılması iradesine inatla direnerek TC’nin gerçeği olmak, var olan sorun olarak varlığını devam ettirdi.

Son otuz yıldaki, kendini askerileştirmiş politik savaş stratejisiyle varlığını topluma faş eden haline, süreci, sivil siyaset ve askerileştirilmiş siyaset olarak iç içe yürütmeleri ve genel olarak sivil siyasete geçme çabaları Oslo görüşmeleri ile yol alma hali alırken; sürecin akamete uğraması ve akabinde topluma faş edilmesi ile birlikte tamamen tıkanma noktasına gelmiştir.

Bu noktada devletin de kullandığı siyaseti askeri güçle yürütme ve sivil tarzda yürütme biçimi, yerini tek boyutlu olarak askeri siyaset ve onu tamamlayan hukukun askeri siyasete abad edilmesiyle, birbirlerine tetikte olan taraflar konumunu belirgin bir karakter olarak orta çıkartmış durumdadır.

Sivil siyasetin, barış görüşmelerinin tıkanmasının yarattığı çıkılmaz durum Leyla ZANA’nın açıklamalarıyla/açılımıyla karanlığa ışık vermek olarak siyaset sahnesine soluk verme imkanlarını ortaya çıkardı.

İşin bir yanı bu olurken diğer bir yanı da, TC’de ki Türk kimliğinin tarihsel sürecinin yarattığı korkudur.

TC’nin kuruluş süreci ve Osmanlı son dönemleri korkunun kodlarını kendinde gizlemektedir.

İmparatorlukların parçalanmasından, dağılmasından kalan,doğan devletler; içe ve dışa göçlerin yoğun olduğu bir dönemi neredeyse bir zorunluluk olarak yaşarlar. Bu noktadan baktığımızda, imparatorluğun dağılmasından doğan diğer geç ulus devletler kendilerini kurma süreçlerinde ortak dinsel aidiyet ve milliyetçilik kavramlarını birbirleriyle örtüştürerek bu kavramları birbirlerin ayrılmazlar noktasına taşımışlardır.

Netice olarak, TC kurulurken yoğun oranlarda nüfus hareketliliğini de yaşamıştır. Yaşanan bu nüfus hareketliliği rızaya, mecburi rızaya ve iradeye rağmenin toplamı olmuştur. Ve bu demografik Türkiye ayağı, gelenlerin Müslüman olduğu halidir.

Dolayısıyla buraya akan, akındırılan demografik karakterler Türkiye yönetme ikliminde, Türk demografik kimliğine büründürülmeye çalışılırken, bu toprakların egemen dili olmayan Türkçe’de kültürde yeniyi yaratmanın aracı olarak Köy Enstitüleri kurularak dilde ve kültürde birlik yaratılmaya çalışılmıştır.

Gelen Müslümanlar Sünni/Hanefi inanması örgütlenmesi olan diyanet örgütlenmesi ve Köy Enstitüleri aracılığı ile tarihi arka yapı inkar ve imhaya uğratılarak ortaya çıkarılan Türklük, bu sürecin sonucu olmuştur.

Sürecin yukarıdan aşağıya doğru oluşturulmasından dolayı ant demokratik olan bu hal, yerleşik karakter olan Kürt halkı üzerinde de egemen kılınmaya çalışılmış ve bunun oluşturulması için hiçbir davranıştan kaçınılmamıştır.

Bugün ortaya çıkan sonuca baktığımız zaman, sürecin yetiştiremediği demokrasi kavramının, demokratik özgürlüklerin yaşanamamasının durumu anlatan önemli bir karakter olduğu görülmektedir.

Kürt sorununun, başta anadilde eğitim olmak üzere; kendisini talepkar olarak sahneye çıkardığı durumda Türkleştirilmiş/Türkleşmiş toplumda kendilerinin yok olma korkusunun ortaya çıkmaya başladığı alenileşmektedir. Türkiye siyasetinde egemen olan Türk milliyetçiliği bu korku duvarından beslenerek, kendini toplumsal taban üzerinden ifade etmeyi karakter olarak benimsemiş vaziyettedir.

Buradan kalkarak şu tespiti yapabiliriz:

TC’nin Kürt sorunu esasında demografik özgürlük sorunudur. Demografik özgürlük, TC’nin öncesi ve sonrası gelen/getirilen toplum kütlelerinin kendi esas hallerini öğrenmelerini ve bunun üzerinden Türkiyelilik kavramını ve ruhunu ortaya çıkmasını beraberinde getirecektir. Gelen toplum kütlelerinin kendi dil ve kültürlerini kullanmaları, toplum dokularında demokrasi karakterinin egemen olmasına denk düşmesini de neden olacaktır.

Toplama getirecek olursak:

Demografik özgürlükler Türkiye toplumunun kendisiyle barışmasının başlangıç noktasıdır.

Demografik özgürlükler yönetme anlayışı olarak egemen kılınmadığı müddetçe, özgürlükler barajlanmasına devam edilecektir.

Sorunu güncelleştirmiş olan Kürt meselesi, özgürlük ve demokrasi ana açılma kapısı olarak demografik kütlelere de can suyu olacaktır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin