Partilere başkan seçmek işi Türkiye’ye düşer mi? Bu taş kaç kez başımıza düşecek de uyanacağız. Öyle diyeceğim ama uyanmayacağımızı da biliyorum. Psikolojik bir durum bu. İnsanlar korkutulurlarsa gerçeklerden koparlar. Bazı şeyleri görmemeyi becerirler ve rahatlarlar. Beyinlerinde boş yerler oluşur. Görmemeyi tercih ettikleri konular birikir. Ta ki biri kral çıplak diye bağırsın da diyebilirdim ama krallara çıplak denildiğinde kralların işittiği örnekler çok değildir.
Türkiye’nin belirlediği bakan, başbakan ve cumhurbaşkanlarını düşünürsek haberleri hazırlayanlar dahi listeyi tamamlayamıyorlar. Doktor’u herkes hatırlar. O dönemi zaten hoş görme dönemi olarak aklarlar. Lakin arkasından Rauf dönemi gelir. Onun için Zeka Bey’i hüsrana uğratmak önemsiz sayıldı. Aklanan dönemin uzadığına delil sayabiliriz ama Zeka Bey de o dönemi akladı mı diye kimse gidip ona sormadı.
Zeka Bey soyadı gibi Bey ismiyle (müsemma) anılan biri idi. Ona aday olma denildiğinde emin olun şaşırmış ve ama seçim olacak ve isteyen aday olabilir demiştiler falan gibi özür diler gibi konuşmuş ve keşke aday olmasaydım da rahatsızlık yapmasaydım demiştir. O Berberoğlu’nun tehdide uğramasına pek aldırış etmiş gibi görünmemişti onun için kendisine yapılmasına şaşmıştır çünkü ülkesinde güvenilir insanlara kötü gözle bakılmazdır. Kendisine hele hiç. Çünkü o yönetime sadık birisidir ve yönetime dil uzatanlara hiç katılmaz. Böylece bir hayali dünya yaratmıştır.
Elçilikte kendisine aday olma denildiğinde böyle bir şeye muhatap olacak kadar nasıl gafil olduğunu düşünüp tehlike içinde yaşadığını düşünmüş ve korkmuştur. Orada kendi kendine daha dikkatli olma uyarısı yaptığını düşünebiliriz. Yoksa uluslararası ünü olan bir yargıç olarak ülkesinde demokrasi ve hukukun üstünlüğüne katkı yapması gerektiğini düşünebilirdi. Öyle yapmamıştı.
Berberoğlu onun gibi yapmadı. Şikayet etme hakkını olsun kullandı.
Dr. Küçük öyle değil. O hala lider havalarını bozmadı. Kendisini silenleri silme cesaretini ise göstermedi diyemeyiz çünkü silmeselerdi Denktaş kadar olmasa da silenlerle ayni şeyleri yapmaya hazırdı. O liderken silinenleri görmezden gelmiş olması ayni ekolden olduklarını gösterir. Bir lider olarak kimseyi silemezsiniz diye ayağa kalkmadı.
Sonraki kurbanlardan biri bilindiği kadarıyla Çağatay’dır. Lakin Çağatay’dan öncesi Eroğlu’dur. Elçiliğe çağrılıp Çağatay’ı devirmemesi emredilmiş ve o da uymuştu. Sonra Çağatay’ın değişmesinin sırasının geldiğini düşünen Türkiye ona çekil demiş ve Eroğlu devri açılmıştı. Denktaş’a karşı aday olup da geri çekilen de ayni Eroğlu’dur. Zemin zaman meselesi.
Hükümetlerden şutlanan başbakan yardımcıları ve hükümette de deneyelim denilenler ayrı bir çetele tutar. Milletvekili adayı olması bile engellenen eski bakanlar, genel sekreterler, böylece uzar gider.
Bence 1981 seçim kazanmanın da önemi olmadığını göstermesi bakımından özel yere sahiptir. Hükümette kalma hesabıyla arkadaşlarına elçilikteki örgütleri dinleme telkini yapılması ona arkanda kimse kalmadı demek anlamındadır. Yani işin bitmiştir. Geri çekilirsin ve arkadaşlarından bunun intikamını alırsın. Lakin bu işe çare bulmanın vatana ihanetle eş değerde sayılması bambaşka bir şeydir. Hükümet kurmak seçimin sağladığı bir yetki ise bunu engellemek seçimi anlamsızlaştırır. Böyle bir dönemeç koalisyonla aşılamaz. Seçmen yanında ise direnmeyi denersin ancak yanında değildir. Çünkü elçiye o gücü veren ortam dış ve iç düşmanlar yaratılarak hazırlanmıştır. Sana oy verenler de Türkiye’nin emrinin yasadan üstün olduğunu kabul etmiştir.
Bu uzun listedeki olaylar cereyan ederken işe bulaşmayan çok az insan kalır. Bunun anlamı Türkiye’nin zaten duruma hakim olduğudur. Seçimler de ona göre cereyan eder ve seçilirsin ama halk seni değil Türkiye’yi desteklermiş gibidir. Onlara rağmen harekete geçen yanında fazla birini bulamaz. Örneğin seçimi kazanıp da sıkı mali politika yapayım da Türkiye’nin emirlerini dinlemeyelim derseniz halkın yanınızda olmasını istersiniz ve bulamazsınız. Bir sürü akıl hocası harika önerilerle uyum içinde halkı korumaya önem vermenizi istemeye başlar ve Türkiye alternatiflerle size şans eseri kişisel menfaat da sağlayan yollar bırakır. Size zevahiri kurtarma ve yola devam fırsatı sunulur.
Bunun bir tek temiz yolu vardır. Türkiye burayı yönetmemelidir. Yönetsin ama bakanı, başbakanı ve başkanı ellemesin diyebilirsiniz ama siz de bilirsiniz ki öyle şey olmaz. Elçiliğin tayin ettiği veya görevden aldırdığı bakanlara defter tutmak hiç kolay değil. Bunlara boyun eğenleri de sıraya koyarsan bize nasıl yaşama şansı bıraktılar şaşarsın. O nedenledir ki bu durumun sona ermemesi halinde seçime katılmayacağız deyip oyunu bozacağınızı göstermeniz şarttır. Yoksa bu iş sürer gider.
UBP’nin başkanı kayrılmaktadır, ama genel sekreteri devriklerdendir. Hala daha siyasette köşe tutmalarının anlamını ve halkın demokrasiyi mi Türkiye’yi mi seçtiğini siz düşünün. Üstümüzde yabancı gözü olmasa ayrı bir toplum olarak yarım yamalak bile olsa ortada duramayacağımızı anlamıyor muyuz?
Lafa bakın: Biz biriz, sonuna kadar yanınızdayız. Böyle laf mı olur. Biz birsek işimiz bitti demektir. O (Türkiye) vardır, bi yokuzdur.
Bu idareyi yabancılara ayrı bir toplum var diyebilmek için kurdurdular, yoksa işgal bölgesi olarak idare etmek veya Türkiye’ye bağlamak gerekecekti. En kolayı ayrı toplum demekti çünkü ayrı self determinasyon hakkından bahsederek mesafe alınmıştı. Başka bir manası yoktur. Burada asla ciddi bir idare istemediler. Onları destekleyenleri de seçip seçtirdirler. Oyun budur ama halka seçim oyununu oynatmak gereklidir. Çünkü yabancılar öyle ister. Öyleyse halk bunun değerini bilip Türkiye’ye kafa tutabileceğini çünkü dünyanın siyasi desteğine sahip olduğunu anlamalıdır.