arşivAli SarıtepeYeni durumda İsrail ya da İsrail ve yeni durum - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Yeni durumda İsrail ya da İsrail ve yeni durum – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

İsrail l970’lerin sonlarına kadar devlet olarak varlığını kaim altına almaya çalışırken, kendisi için bunun gereklerini de yerine getirmekteydi.

1980’lerden itibaren yalnızlık konumundan çıkmaya başlayan İsrail, Ortadoğu coğrafyasındaki kimi ülkelerle açık-kapalı barış ve işbirliği anlaşmaları imzalarken, kimi ülkelerle de fiili ateşkesler yaparak kendi topraklarına yönelik saldırı davranışlarını durdurmaya çalışmıştır.

En son Beyrut kuşatması ile FKÖ muhasara altına alınarak, idari kademeleri Tunus’a sürgüne çıkarılmasını sağlayarak, kendi devlet yaşamında kritik eşiği aşarak; esas olarak savaşını Filistin örgütlerine onların topraklarında terör ve tecrit politikalarını uygulamaya başlamıştı.

Filistin özgürlük mücadelesinde kendisine en yakın müttefik olarak Ortadoğu coğrafyasında Mısır olurken, Suudi Arabistan’ın kendi mali imkanlarını Filistin özgürlük mücadelesi üzerinde baskı aracı olarak kullanmasıyla da mücadelenin fiziki koşulları alabildiğince daraltılmaya çalışılmıştır.

Kendisinin bir zamanlar FKÖ örgütlenmesine alternatif olarak yaratmaya çalıştığı Hamas örgütlenmesinin zaman içerisinde Şah Rıza Pehlevi sonrası Hümeyni politikasının etkisi altına girmesiyle, Filistin toplumsal ve yönetsel olarak ikiye bölünürken; Filistin özgürlük mücadelesi kan kayıpları yaşayarak güçsüzlük ve durağanlık sürecine girmişti. FKÖ ve HAMAS’ın kendi aralarında ki iktidar olma çatışmaları Filistin sorununun askeri boyutu İsrail’in gündeminden düşmesini de beraberinde getirmiştir.

Soyetlerin dağılması ve doğu Avrupa ülkelerinde rejimlerin çökmesi ile birlikte, dünya dengelerinin değişmesi ve bunun yeniden oluşması sürecinde İsrail; esas olarak kendisine yönelik Filistin sorununu yönetilebilir konumuna getirmesinden dolayı yeni duruma ilgisini çoğaltarak, uluslar arası askeri ve siyasi diplomasisini yükselterek kendisine imkan çoğalmaları yaratmıştır.

Türkiye’de AKP iktidarının Ortadoğu politikası değiştirme başlangıcı olarak Mavi Marmara politikasını başlatmasıyla, uzun zamandan beridir aralarında su sızmayan müttefikini kaybediyor haline gelmesiyle; İsrail, dış politikasını daha dinamik hale getirerek kendi geleceğine yeni imkanlar yarattı.

ABD ve Avrupa’nın özel ilgisinde olan İsrail, Balkanlar ve Kafkasya coğrafyasında oluşan yeni devletlerle kurmuş olduğu ilişkiler ve yapmış olduğu anlaşmalarla yeni döneme azami olarak hazırlıklı girmeye başlamıştır.

ABD’nin Asya-Pasifik politikası ile birlikte Avrupa’nın ekonomik ve siyasi çıpasında Almanya daha aktif hale getirilirken, İsrail’in askeri imkanları da aktif gözlemci statüsü ile İsrail devleti de bu sürecin dinamik unsuru haline getirilmeye çalışılıyor.

Ortadoğu petrol ve doğalgaz rezervleri ile  enerji ihtiyacını karşılamada önemli bir havza iken, İsrail’in bunlardan yoksun olması ve boru hatlarının geçişi konusunda da stratejik konuma sahip olmamasından dolayı; İsrail’in enerji sorunu bu ülkenin en önemli sorunu olarak varlığını devam ettiriyordu.

Yakın günlerde İsrail-Kıbrıs karasuları ve uluslar arası ara bölgede petrol ve doğal gaz konusunda ciddi çalışmaların yapılması ve ortaya çıkan kısmi verilerde pozitif algıların oluşmasını da beraberinde getirmiştir.

Petrol ve doğal gazın Kıbrıs açıklarında aranmaya başlamasıyla, toprağı işgale uğramış Kıbrıs Cumhuriyetine de sorunun çözümünde ekonomik ve siyasi olarak potansiyel imkanları bünyesinde taşırken; İsrail devletine ise kendisi için stratejik değer olan bu elementler ona çok daha geniş alanda hareket etme, siyaset yapma imkanlarına denk düşmektedir.

Kıbrıs Cumhuriyeti toprak parçasını işgal etmekle bu olguya, bu imkana kendisini müdahil etmeye çalışan Türkiye ile birlikte; doğu Akdeniz çanağı siyasetin sıcak olduğu ve aynı oranda da askeri güçlerin birbirlerine uyanık olduğu döneme girilmiş durumdadır.

Mavi Marmara olayından sonra gerginleşen İsrail-Türkiye ilişkilerinin arkasından İsrail-Kıbrıs ilişkilerinin en üst seviyeye çıkmasıyla ortaya çıkan Türkiye ile farklı kutuplarda olma hali geleceğin tehlikesi de beraberinde getirmektedir.

İsrail’in Ortadoğu petrol havzasından siyaset olarak faydalanamaması ve buna ilave olarak da bu elementlerin yoksunluğunda olması kendisi için hayatiyet teşkil ettiğinden; Akdeniz’de yapılan petrol ve doğal gaz bulma çalışması kendisi için en az bu elementlerin kullanım değeri kadar siyasi değeri de kendisi için stratejik karakterdedir.

Petrol ve doğalgazın kendisi için bu kadar siyasi değer taşıması, onu bu konunun sıkı takipçisi olmasını beraberinde getirecektir.

Bu iki elementin rezervlerinin büyüklüğü ve kullanım değerinin olması İsrail’e daha büyük ölçekte siyaset yapma , belirleme gücünü vermesi imkanlarıyla donatacaktır.

Ortaya çıkacak rezervlerin kullanım değerinin düşük olması durumunda da, bu değeri yüksek hale getirmek için hiçbir teknolojik yeniliklerden kendisini sakınmayacağını burada aklımızda tutmakta fayda vardır.

Araştırmaların pozitif çıkması ya da pozitif çıkar hale getirilmesi Akdeniz ve Ortadoğu’da siyasi kartların yeniden dağıtılmasını beraberinde getirecektir. Bu durum da da İsrail politikaları ile Türkiye politikaları birbirlerine karşı durma nedenlerine daha fazla sahip olacaklardır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin