YKP, Lefkoşa Türk Belediyesi’ndeki süreci değerlendirdi. Konu ile ilgili açıklama şöyle:
Büyük bir şaşkınlıkla hükümetin, belediye başkanı ve meclis üyelerinin tümünü zorunlu izne çıkardığını iddia ettiğini işittik. Bir hafta önce ise aynı hükümet belediyeye dokunmaya yetkileri olmadığını açıklamıştı.
Anayasanın vermediği bir yetkiyi kimse kullanamaz. Anayasa veya herhangi bir yasa zorunlu izne ayırma yetkisi diye bir yetkiyi kimseye vermemiştir. Hükümet bu işe sadece sorun olan maaş ödeme ve sağlık gibi konular için karışmalıdır. Fazlasına yetkisi yoktur.
Belediyede yasal yetkiler ihlal edilerek borçlanılmış, fazla personel istihdam edilmiş ve ihalellere fesat karıştırılmıştır gibi suç iddiaları yapılmıştır. Sayıştay raporları da bunların bazılarını içermiştir.
Bunların gereği yapılacaksa polis tahkikata başlar, savcı davayı açar.
Başkanın görevde kalması delilleri karatma olasılığı yüzünden sakıncalıdır diye görevden tahkikat süresince usulüne uygun olarak el çektirilir.
Bundan başka, hükümetin yapacağı sadece mali durumu düzeltmesi için belediyeye yardımcı olmaktır. Yeni yönetim eskisinin dava edildiğini görecek , daha dikkatli olmak zorunda kalacaktır.
Hükümet bu kişileri zorunlu izne yollayarak kendi atadığı kişilerle çöp toplayıp maaş mı ödeyecektir? Yoksa yöneticileri ile delil karartmaya mı çalışacaktır?
Belediyeyi borçlandırıp elde edilen paralarla seçim rüşveti dağıtıldığı iddiaları yapılmışken hükümetin yöneticileri ile belediyede ne iş yapacaklardır?
Yasa gücünde kararname çıkarma yetkisi hükümete çok istisnai bir yetki olarak, ivediliği olması ve yalnızca ekonomik bir konu olması halinde verilmiştir. Bir yığın suçun işlendiği belediye önce elzem hizmet veriyor diyerek grev yasağı konulmuş arkasından yollar temizlenmezse hastalık salgını olur iddiası yapılarak sağlık bozulunca ekonomi de bozulur denilerek ekonomik bir sorun olduğu savıyla kararname çıkarılmıştır.
Bu resmen meclisle alay etmektir. Bu ahlaksızlığı yapabilenlere bir gerekçe ile bir yetki verirseniz o yetkiyi artık birçok gerekçe uydurarak devamlı kullanabileceklerini göstermektedirler. Meclis, UBP mensubu olsun olmasın, mensubların kendisine saygısı varsa derhal hükümete bir ders vermeli ve yetkilerine sahip çıkmalıdır.
Hükümetlerin Türkiye’nin desteği ile ayakta tutulduğunu ve son gelen TC’li bakanların ‘istikrar isteriz’ diyerek devirmeyin diye tehditler savrulduğunu gördüğümüz zamanda bir dizi anayasa önerileri görüşmeye çalışanlar olması da hayli düşündürücüdür.
Bunlar hukukun ilk grevde işe yaramadığını, soruşturma gereklilikleri nüfuzlu kişileri kapsadığında hukukun değil paranın egemen olduğunu anlatır. Bunu kırmak için anayasa değil önce işgale, onun yarattı de-facto rejime karşı mücadele gerekir.
Eski belediye başkanın sanki önemsiz bir şey karşısındaymışız gibi yasa gücünde kararname için ‘bu hata’ demesi konunun ehemmiyetini arttırmıştır. Hukukun üstünlüğünün başladığı yer anayasadan kaynaklanmayan bir yetkinin kullanılmamasıdır. Ama eski başkan bile her yerde seçildi diye dokunulamaz diye bir anlayış yoktur diyebilmektedir. Halbuki dokunamayacak olan hükümettir; belediye başkanına polis ve savcı dokunur ve Sayıştay raporuna rağmen hala dokunulmaması halk tarafından garipsenmektedir.
Hükümet meclis tarafından sorgulanmazsa, sorgulanamıyorsa hükümet olanları sorgulayacak olanlara yer açılıncaya kadar çözüm bulmak mümkün değildir, bu nedenle sisteme entegre olmamış, güçlü bir toplumsal muhalefetin yaratılması ihtiyacı bugünlerde daha fazla hissedilmektedir.
YKP, ülkede demokrasinin olmadığını defalarca söyledi, demokrasi varmış gibi gösterilmenin gerekçesi olan seçimlerin ve seçimi yapılan kurumların sözde olduğunu, aslında bir tiyatro tadında çalıştıklarını ısrarla anlattı. Meclis için seçim yapılmakta bir işaretle vekiller istifa edip, güncel yeni düzene uygun, yeni meclis aritmetiği oluşturulması örneğin moda oldu. Yasa gücünde kararnameyi bir darbe aracı gibi kullanmak da rutine bindi.
Bu rejimde yönetenler eskisi gibi yönetememektedir. Bu nedenle, zaten sorunlu olana seçilmişlerin bulunduğu kurumlarla, onları seçen sistemlerle sürekli oynanmakta, düzenlemeler yapmaktadırlar. Her yapılan ile zaten otoriter olan Kıbrıs’ın kuzeyi daha otoriter bir rejime doğru gitmektedir.
Lefkoşa Belediyesi’nde de yaşanan budur. Seçilmişlerin bulunduğu kuruma darbe yapılmıştır. Lefkoşa Belediyesi’nde atanmışların yönetime el koyması sağlanmıştır. Peki bu soru çözecek mi? Son bir hafta içindeki gelişmelere bakıldığında, seçilmişlerin darbe ile alaşağı edildiği bu süreçte atanmışların bir planı yoktur. Hedef maaş ödeyerek sorunu biraz daha ertelemektir. Bu sürecin sonrası belirsizdir.
Ancak bu erteleme önemli bir sürece denk gelmektedir. 20 Temmuz şükran etkinliği için Erdoğan ve ekibinin adaya gelişinin yeniden gündemde olduğu bir dönemde bu darbenin gerekçelerinden biri gene TC yetkililere hoş gözükmek olduğu anlaşılmaktadır.
YKP, belediyelerin yerel yönetimler olduğunu, seçilmiş kurumlar olduğunu hatırlatır, darbelerle demokrasiye ayar verilmesini kabul etmez…
YKP, Kıbrıs’ın kuzeyinde zaten yıllardır, yokluğu hissedilen ama ortalıkta kırıntısı olan ama son dönemde o da mumla aranır hale gelen demokrasi için daha fazla mücadele çağrısı yapar.