Kayıp kişilerin akıbetinin ne olduğu araştırıldıktan sonra, sorumluların yargılanıp cezalandırılması ileride benzeri olayların önlenmesi açısından ve kayıp kişilerin aileleri açısından önemlidir. Diğer taarftan gerçeği bilme hakkı, yani sevdiklerinin akıbetinin ne olduğu sorusunun cevabı da en az aynı derece de kayıp yakınları için önemli bir hususdur. Ancak, gerek Kıbrıslı Rum gerek Kıbrıslı Türk olsun kayıp kişilerin kaybolmasından sorumlu olan kişilerin yargılanması kamuoyunda yeterince tartışılmış değildir. Bununla beraber, kaybolma olaylarının üzerinden uzun zaman geçmiş olmasından dolayı birçok sorumluluğu olan kişi yargılanmadan ölmüştür. Kayıp kişilere karşı işlenen suçların soruşturulup sorumluların cezalandırılması ilerde benzer olayların yaşanmasında önleyici olabilecek olmasına ve bazı kayıp kişilerin aileleri için adaletin yerine gelmesine yardımcı olabileceği bir gerçektir. Fakat aynı zamanda, sorumluların cezalandırılma ihtimali gerçeğin ortaya çıkması konusunda engelleyici olabilmektedir. Fakat artık, bazı ülkelerde suçluları cezalandırmak yerine hakikat komisyonları gibi yargı dışı mekanizmalar gibi yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemler, gerçeklerin açığa çıkmasına ve insan hakkı ihalleriyle yüzleşilmesine yardımcı olmuştur. Hakikat Komisyonları bu yöntemlerden bir tanesidir. Hakikat Komisyonu’nun tanımı ise şöyledir:
“Hakikat komisyonları” resmi, geçici ve yargıyla bağlantılı olmayan insan hakları veya insancıl hukukun belirli yıllar arasında gerçekleşen ihlallerini araştıran birimleridir.
Hakikat Komisyonları kurulacağının, şartlarının ve oluşumunun belirleneceği zaman en fazla mümkün olduğu şekilde özellikle mağdurlar ve kurtulanların görüşlerinin arandığı geniş çapta kamusal fikirlere dayanılmalısı başarısını artıran etkendir.
Son 20-30 yılda kurulan 30 Hakikat Komisyonu uygulamada iyi örnekler de yaratmıştır. Hakikat Komisyonları birçok mağdurun geçmişte yaşadığı insan hakları ihlallerinin sebep ve sonuçlarını araştırmasının yanında, bazı olayların neden meydana gelmesine izin verildi ve ne oldu sorularına da cevap arar. Sonuç olarak, hakikat komisyonunun görevi, sorgulanmamış olan tarihi sorgulamak, mağdurların seslerini ve hikâyelerini duyurmaktır. Bununla beraber “hakikat komisyonunun” diğer bir görevi ileride oluşabilecek olan insan hakları ihlallerini kurumsal ve siyasi reformlarla ilgili belirli tavsiyeler yaparak önlemektir.
“Hakikat Komisyonları” ile ilgili değişik bakış açıları vardır. Bunlardan birisi, uluslar arası suçları soruşturma ve mahkemelerde kovuşturma açmak yerine, geçmiş suçların “Hakikat Komisyonları” aracılığıyla araştırılmasıdır. Diğer bir görüş ise, yargısal sürece ek olarak “Hakikat Komisyonlarının” kurulmasıdır. Bir çok “Hakikat Komisyonunun” faillere af tanıma yetkisi yoktur. Fakat “Hakikat Komisyonlarının” çoğunluğu yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladıkları raporda yargısal soruşturma açılıp açılmaması konusunda öneri verirler ancak yargıya bağlı olmayan birimler olarak, komisyonlar kendi kendilerine hiçkimseyi kesinlikle cezalandıramaz. Genel hatlarıyla, bir hakikat komisyonu cezalandırma tavsiye edebilir, af bahşedebilir veya tavsiye edebilir, cezai sorumluluktan sınırlı ve şartlı olarak feragat etmeyi sağlayabilir.
Kıbrıs’ın her iki kesiminde “Hakikat Komisyonları” kamuoyu tarafından ve de aynı zaman kayıp kişilerin yakınları açısından yeterince gündeme gelmiş bir olgu değildir. Internatioanal Center for Transitional Justice adlı örgüt Kıbrıs’ta böyle bir çalışma içine girmiştir ve bu konuda kamuoyu yaratmaya çalışmaktadır. Kayıp kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda, ‘Hakikat Komisyonları’ gündeme getirilip tartışılması gerekmektedir. Ancak, bir hakikat komisyonunun kurulabilmesi için Uluslararası Af Örgütüne göre üç kritik unsurun varolması gerekmektedir:
1) Geçmişteki ihlallerle ilgili ciddi bir soruşturmaya izin vermek aktif bir şekilde desteklemek ve teşvik etmek için siyasi bir irade olması gerekir. İdeal olarak Hükümet bu sürece olan aktif desteğini fon sağlayarak Devlet arşivlerine erişimi açarak veya memurlara işbirliği yapma konusunda net talimat vererek gösterecektir.
2) Şiddet içeren çatışma savaş veya baskıcı uygulamalar son bulmuş olmalıdır. Fakat yinede, de facto güvenlik durumunun henüz tam olarak düzelmemiş olmaması mümkündür ve mağdur ve tanıkların alenen konuşmaya korktukları veya komisyonla işbirliği yapmaya çekindikleri bir ortamda da hakikat komisyonları işleyebilmektedir. Fakat ülke genelinde hala aktif şekilde süren bir savaş veya şiddetli çatışma varsa ciddi bir soruşturma yapmak için yeterli bir ortam mümkün olmayacaktır.
3) Mağdurlar ve tanıklar açısından böyle bir araştırma sürecini üstlenmek ve işbirliği yapmak için de ilgili bir tutum olması gerekmektedir. Tabii ki geçmişe yöneltme yapmak için başka yollar da vardır; bunlar sivil toplum örgütleri tarafından yürütülen soruşturmalar veya milli hakikat komisyonundan daha az resmi sayılan yerel yöntemlerdir. Bu seçimler en sonunda geniş çapta bir görüş alışverişi ile yapılabilir.
Yukarıdaki 3 kriteri teker teker incelediğimizde, 1. kriterin gereği olan geçmiş ihlallerle ilgili ciddi bir soruşturmaya izin vermek ve aktif olarak desteklemekle ilgili politik iradenin eksik olduğunu görmekteyiz. Yönetenler henüz bu noktada herhangi olumlu açıklama yapmamışlardır. Halbuki Kıbrıs 2015 Projesi çerçevesinde yapılan Toplumlar Arası Görüşmelerde Farklılıkları Gidermek başlıklı 1000 Kıbrıslı Rum ve 1000 Kıbrıslı Türk’ün katılmış olduğu Kıbrıs’ta ada çapında bir kamuoyu çalışmasında, katılımcıların geçmiş olaylar ile ilgili gerçeklere ve iki toplumun acılarına karşılıklı bir affediş ve uzlaşı görüşü ile yaklaşacak olan bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun kurulması konusunda Kıbrıslı Rumların % 72’si, Kıbrıslı Türklerin ise % 77’si destek vermiştir. Kamuoyu yoklamaları sonuçları “Hakikat Komisyonlarının” kurulması noktasında olumlu sonuçlar göstermiş olsa da bu konuda siyasi bir irade oluşmamıştır. Bu noktadan hareketle, kamuoyunun bu talebi doğrultusunda kayıp yakınlarının, sivil toplumun ve uluslar arası toplumun yönetenlere baskı yapması ve yönetenlerin de bu talepleri değerlendirmesi gerekmektedir.
İkinci kriter olan şiddetli çatışma, savaş veya acımasız ugulanmaların sonlanması şartı yerine gelmiştir. Her ne kadar da, de facto güvenlik durumu tam olarak gelişmemiş olsa da yukarıdaki 2. kriter çerçevesinde Hakikat Komisyonu’nun çalışma olanağı vardır.
Üçüncü kriter mağdurların ve tanıkların üstlenilen böyle bir araştırma sürecinin bir kısmında katılımının olması ve işbirliği yapmalarıdır ve bence bu mümkündir.
Hakikat komisyonları gerçeğin ortaya çıkması konusunda yargı süreceine nazaran daha ivedi bir çözüm yöntemi olabilmektedir. Bu bağlamda, kayıp yakınlarının talepleri doğrultusunda uluslararası insan hakları literatüründe artık başlı başına bir hak olarak yer bulan gerçeği bilme hakkının yerine gelmesi için yetkililerinin çalışma başlatması hususun önemli olduğunu düşünmekteyim.