Herkeste ortak bir inanış var ve bu devamlı dillendirilmekte. Halk çok pasif , bu haksızlığa karşı başkaldırması ve bir an önce hükümeti değiştirmesi lazım. Bunu söyleyenlerin çoğu da daha önce hükümete ve devletin başına gelenler, hatta bunlar güya solcudurlar. Bir başka deyiş ise onca miting oldu ama işte birkaç radikal grup olmadık pankartlar açarak halkı korkuttu ve işi amacından saptırdı. Şimdi bunlar doğru mu? Yani konan saptamalar demek istiyorum. Gerçekten birkaç radikal grup pankart açarak işi amacından saptırdı mı? İşi amacından saptıran niye birkaç radikal grup olsun? Peki seni bu halk hem hükümetin hem de devletin başına getirdi de sen ne yaptın? Hani barış ve çözümü getirecektin? Ne yaptın getirdin mi? Yani işi amacından başından beri sen saptırmadın mı? Saptıran varsa radikal gurplar değil de sen değil misin? Sen halka 2003’ten itibaren ben hükümete ve devletin başına gelirsem size Türkiye hükümetlerinin istediği paketleri uygulayacağım mı dedin? Keşke söyleseydin de bu halk seni iyice tanısaydı. Ama öyle olmadı, pembe müjdeler ve hayaller sundun halka ama hiçbiri de olmadı. Bir gerçek daha; halka hüsranı yaratan sen değil misin? Sen en az dört sene bu devleti de , bu hükümeti de yönettin, niye ne ekonomiyi ne de siyaseti düzeltemedin? Niye eleştirdiğin hükümetler gibi davranarak onlar gibi devlet kamuişlerini diplomalı ve maaşlı işçiler ve memurlarla, yani istihdamlarla doldurdun? Niye halkı veya gençliği üreticiliğe yönlendirmedin? Yönlendiremedin çünkü davulun topuzu elinde değildi. Gene bir başkaları o davulu elinden alıp çaldı. Peki madem ki sana müdahale ediyorlardı niye ortaya çıkıp bağırmadın ve hükümetten çekilmedin? Çekilemezdin çünkü hala daha hükümete gelme beklentin var ve hala daha ancak Ankara’ya boyun eğersen başa gelebileceğini biliyorsun. Ama şu anda bazı sempatizanların kitaplar basarak nasıl baskı ve terörle karşılaştıklarını yazıyorlar. Ama bu yapılanlara niye karşı gelemediklerini yazmıyorlar.
Her halkın başkaldırı olduğunda veya devrim aşamasında başından itibaren tutucu olduğu biliniyor. Ve hatta her devrimden sonra bir karşı devrim hareketi başladığını da kabul eder bilimadamları veya sosyologlar. Fransız İhtilali’nde de böyle oldu, Rusya Devriminde de. İşte önemli olan öncü bir partinin niteliği ve yığınları nasıl yöneteceğidir. Bu öncü parti olmadan belki de bu tehlikeler her zaman olacaktır. Bakın Arap Baharı deniliyor ama ardı sıra bu Arap ülkelerinde dinci gerici partiler maalesef öncü unsurların eksikliğinden hükümete geliyor ve devrimden sonra karşı devrim oluşuyor. İşte bunun için, mesela Kıbrıstürk toplumunu ele alırsak, 2000’li yılların başlarında Kıbrıstürk toplumuna beşyüz senede bir gelen bir değişim hareketi oluştu ama o da maalesef harcandı ve sonuçta mezara gönderilen bir sağ parti tekrar bu kendilerine demokrat ilerici denilenlerin hatalarıyla başa geldiler. Yunanistan’daki Siriza örneği konusuna dikkat edilirse birkaç tane eğilimin burada etkili olmasına karşın, platforumda bu güç oluşunca maalesef bu oluşumu yıkmak için tek başına hükümete gelme hesapları tekrar dört sene sonra bütün değişimi geriye görtürdü. Olan da pek tabi halka oldu. Halk daha bir değişimin ve çözümün rüyasını görmeye başlamıştı ki statüko tekrar geri geldi ve doğru yapılanları da sildi süpürdü. Demek ki platform içindeki sendikalar ve diğer eğilimler bu değişimi gerçekleştirene ve ülkeyi de demokratikleştirene kadar etkili olsaydı, bugün bu yaşamış olduğumuz cehennem azabını yaşamayacaktık. Demek ki ta başından hatalar oldu. En büyük hata bana göre hep birden başlayan hareketin bencil menfaatler için parti hesaplarına ve parti seçimlerinde başarıya döndürülmesi oldu. O zaman da en çok sandalye kazanan parti hükümete geçecek ve herşeyi ayarlayacaktı anlayışı ortaya çıktı ama gerçek o değildi. Parti menfaatleri ve sandalye kavgası başlayınca siyasal irade konusu ortadan kalktı ve kişi menfaatleri ve de parti menfaatleri galebe çaldı. Bu da ortaya çıkınca artık toplumsal möenfaatler gümke gitti. Çünkü hep birlikte bir kavga verilip toplumun kurtuluşunun gerçekleşmesi gerekiyordu. İşin başından beri birçok arkadaşımız gibi bizler de bu işin hayırlı olamayacağını, esas olanın halkın özgür iradesinin tecelli etmesi gerektiğini yazdık ama dinletemedik. Daha ilk günlerden bu işin başarısız olacağını demeçlerden ve yapılanlardan anladık ama bir laf dinletemedik. Oraya aynı şekilde gelecek olanların 2003 sonrası hükümete ve devletin başına gelenlerin akıbetine uğrayacağı bir gerçekliktir. Çünkü köklü bir değişim olmamış ve gerçekleşmemiştir. Aynen başa geçenler sağcılar gibi gelmişler ve Ankara’nın uzattığı paketlere ses çıkaramayarak derhal şimdikiler gibi onlar da herşeye riayet etmişlerdir. Hele hele sigortalar yasasını, maaşlar konusunu gündeme getirenler de gene bunlardı ki daha sonra başa gelen siyasi mefta hemen bunları ve hatta daha da kötü şeklini büyük bir cesaretle uygulamaya başlamış ve halkın sırtına topuz indirip bugünkü acınacak durumu yaratmıştır. Yani illa ki özelleştirme ve bunca enflasyon politikaları mı uygulanacaktı? Bunca pahalılığın önüne geçecek bir politika mümkün değil miydi? Elbette mümkündü. Çok kazananlar kimlerseydi onlara vergileri artıracak, halkın zor çektiği veya pahalılığa neden olan aracıları ortadan kaldıracak,halkın daha da ucuz mal almasını sağlayacaktın.Bankaları denetleyecek, çok fazla kazananların üzerine gidecek, üretilen malların yerine başka ülkelerden gelen aynı malı burada sattırmayacaktın. Yunanistan’ın iflası aynı nedenlere bağlı değil miydi sanıyorsunuz? Adamların şeker fabrikaları ürün çıkarırken Yunan hükümeti dışarıdan şeker getiriyordu.
Yani açıkçası yaşananlar kaderimiz değildi denerek halka güven veren bir oluşum sağlamak ve halkın desteğini gene umutlarla ama hüsranlarla değil, oraya çekmek ve tekrar dirilmek imkan dahilinde. Ama aynı siyasetlerle olmaz bunu iyi bilmek lazım…