z Güncelson siyasal gelişmelerSon siyasal gelişmeler: Partiler iflas ettiklerini kanıtladılar
yazarın tüm yazıları:

Son siyasal gelişmeler: Partiler iflas ettiklerini kanıtladılar

Yeniçağ podcastını dinleyin

Sistemin sakat olduğu gene ortaya çıktı. Halkın güçlü hükümet anlayışı güçler ayrılığını komedi haline dönüştürdü. Anayasa mahkemesi apaçık ihlal karşısında zorunlu olarak yasagücünde kararname ile belediye başkanının ve meclis üyelerini geçici olarak görevden alan eylemi iptal etti.  Ancak yasagücünde kararnamelerle acil ekonomik konular dışında yasama yetkisinin meclisten alınmasına yol göstererek engel olmayı düşünmedi. İyi bir anayasa mahkemesinin anayasanın doğru uygulanarak kuvvetler ayrılığının çiğnenememesini sağlamayı düşünmesi gerektiğini söyleyen hukuk otoritelerine uyulmadı.

Daha önce ekonomik değil mali ve idari konularda kararnameler çıkarılmış ve dolaylı olarak mali yükler getirilmiş veya mali yükler değiştirilmişti. Bu ülkenin anayasa mahkemesi başını kuma gömüp bunları görmezden gelmemeli siyasilerin meclisi işlemez hale getireceğini bilerek mecliste bağıran milletvekillerinin protestolarına bakarak açılan bu davada konu kararname çıkarma yetkisi olduğuna gore bir ışık tutmalı idi. Ceza mahkemelerinde bazı suçların artışını görerek önündeki dava konusunu ona göre yorumlayıp idareyi uyarmakta ve geleceğe yönelik karar oluşturmaktadır. Bunu Anayasa mahkemesinden de bekledik ancak olmadı.

Yasa Gücünde Kararname (Madde 112) şöyle der.

(1)        Ekonomik konularda, ivedilik varsa, Bakanlar Kurulu yasa gücünde kararname çıkarabilir.  Yasa gücünde kararname, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer ve aynı gün, gerekçesi ile birlikte Cumhuriyet Meclisine sunulur.

(2)        Cumhuriyet Meclisine sunulan yasa gücünde kararnameler, İçtüzüğün, yasaların görüşülmesi için koyduğu kurallara göre komitelerde ve Genel Kurulda, diğer bütün konulardan önce, öncelik ve ivedilikle görüşülüp karara bağlanır.

(3)        Meclis bu konudaki kararlarını doksan gün içinde verir.

(4)        Bu maddede öngörülen yasa gücünde kararnameler ile, yeni mali yükümlülükler getirilemez, kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler kısıtlanamaz.

Açıkça görülmektedir ki sadece ekonomik konularda yetki verilmiştir. İvedilik de şarttır. Onun içindir ki hükümet belediye çöp toplamazsa ekonomik kriz de olur demiştir. Tehlikeyi bu kadar abartma kabul edilirse ve bununla meclisin münhasır yetkileri olan yasa yapmak hükümete tanınırsa artık yasama yetkisi için meclise gerek kalmaz. Mali sorunlarda da sonunda ekonomik zararlar doğabilecektir, onun için mali konular da kararname kapsamına alınacaktır. Nitekim bir çok kararname mali konularda çıkarılmıştır. Sosyal hakları budayan kararnameler insanların para cezasına çarptırılır gibi para kaybetmelerine neden olmuş ve dolayısıyla hakları çiğnenmiştir ancak mahkemeden çare istenmemiştir. Kıbrıs liralarının devecik edildiği zamanda da mahkemeden çare istenmemiştir.

Ne yazık ki insanlarımız kuvvetler ayrılığı ilkesine inanmamaktadır ve haklıdır çünkü hükümetler genel olarak dokunulmaz olmaktadırlar. Şimdi belediye başkanlarının da dokunulmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. Hukuk ise kuvvetler ayrılığını savunmakta ve anayasa mahkemesi de buna göre bu kararnameyi iptal edebilmektedir. Ancak halk bunu hissetmemektedir. Yani bir kararın doğru olması yetmez doğruluğunun görülmesi de gerekir ilkesi işlememektedir. Mahkeme de buna yardımcı olmamaktadır.

Kurucu meclis ilgili maddeyi görüşürken ve yaparken yasagücündeki kararnamelerin ceberrut idarelerin elinde çok büyük tehlikeler taşıdığını ileri süren konuşmalar ve bu yetkinin sadece fiyat tesbiti veya fiyatları etkileyecek kararların alınmasının haksız kazançlar sağlamasına mani olmak için acele ve gizli çalışma sonucunda yapılmasının doğru olacağını söylemiştir. Onun için de bu işe verdiği önemi belirtmek için meclisin işi gücü bırakıp bütün konulardan önce, öncelik ve ivedilikle kararnameyi karara bağlamasını istemiştir. Mahkemenin konuya anayasa kadar önem verdiğini söylemek maalesef olanaksızdır.

Hatta mahkeme hükümetin gerekçesini ele aldığını söylediği halde onlar hakkında bir değerlendirme yapmaya gerek duymamış ve sanki onaylamış gibidir. Mecliste kararnamelerin aylarca bekletildiğini yani ivediliğine hükümetin de inanmadığı ortada iken meclisin “bütün konulardan önce” bu konuyu karara bağlaması gerektiği uyarısını da yapmamıştır. Anayasa bütün konulardan önce dediğine göre o sırada ele alınan diğer konular meşru mu?

Sonuç olarak bunu hukukun bir zaferi olarak algılamak yanlıştır.

Hukukun zaferi ancak ekonomik konularla mali konuların farkını ortaya çıkaran, ivediliğin derecesini gösteren, hakların ihlalinin yasaklanmasının yapılan kararnamelerle ilgisini kurup korunmasını sağlayan ve sonucunda anaysayı ihlal etmenin cezasını veren bir karar olmalıydı.

Anayasalarda doğrudan “bu anayasasayı ihlal eden bir suç işlemiş olur ve cezası da budur” demek suçun belirsiz olmaması ilkesini çiğneyeceği için yapılamamaktadır. Bu yüzden hükümetler anayasayı ihlal ettikten sonra gülüp geçmekte hatta iyi ki de çiğnedim demektedir.

Nitekim babakan Küçük, “bu bir başarı öyküsüdür” diyerek böbürlenmektedir. Yargıçlarımız acaba bu başarı öyküsünü kabul ettiler mi? Yani onlar da iyi ki anayasa ihlal edilmiştir dediler mi?

Başbakan İrsen Küçük, hizmet hükümetlerinin asli görevinin, zor koşulları vatandaşın genelinin lehine dönüştürebilme becerisini siyasi beklentiye girmeksizin, her türlü siyasi riski alarak kararlılıkla göstermek olduğunu belirterek, “Biz o günkü kaosu, LTB’nin bugünkü haline bakıldığında da görülebileceği gibi bir başarı hikayesine dönüştürdük. Amacımız da sadece buydu” dedi.

Anlayacağımız şu ki İrsen gene yapacağım diyor. Cemal başkan binbir türlü bağlantıyla belediyeyi yasadışı yönetti. Bir çok kişiye çıkar sağladı ve gene iş başına geçti. Dosyaları Sayoştay’dan savcıya ordan da polise gitti. Bunların korkusuyla bağlantılarını terk mi edecek yoksa bir kararname ile sıyırttım, başbakan da yanımda deyip eskisinden daha fütürsuz yoluna devam mı edecek? İrsen gene işler sarpa sararsa bir kararname ile dönüşü muhteşem olacak şekilde aklanacak mı?

Yargı bunlara el atamadı çünkü dosyasında yoktu. Bunlara karşılık görüşünü açıklama zorunluğu yoktu ama bilmekte idi ve ışık da tutmadı.

Yasalarla yetki alan meclis üyelerini ve yüksek memurları aşıp hükm-ü Karakuşi emirlerle belediyeyi idare eden Cemal gibilerine söyleyecek bir söz düşünmedi.

Siyaset de sınavdan başarısızlıkla çıktı. Ana muhalefet başkanı erken seçim dedi ve mahkemenin kararını bir zafer saydı. Ancak bir tek zafer vardır. Bu kez yürütmeyi durdurma kararı da verdi. Bu tarihi bir karardır ancak sonuçta suçlar için çare üzerinde durmadı. Dava sırasında ortaya çıkan yasal sorunları ilgililere duyurmak yargının pratiğinde olmasa amenna ama değil. Pratikte mahkemelerin suç duyurusunda bulunduğunun örnekleri vardır. Yasayla yetkilendirilen belediye meclisinin ve görevlilerinin yetkilerini eline alıp suç işlediği ve bütçe yasasını ihlal ettiği belli olan Cemal başkanı ilgili yerlere duyurarak görevlerini hatırlatması yargıçların görevlerindendir. Amirinden izin almadan mahkemeye ifade vermeye gelen tanıklar hakkında bile amirlerine gereğini yapın diye yazı yazan yargıçlar olduğunu herkes bilir. Sayıştay raporlarında suçların sanıkları belirlenirken sistemin hareketsiz kalması halkı isyan ettirmektedir. İsyan eden yargıç yok mu? Siyasetçilerden de böyle biri çıkmadı. Erken seçim diye tutturdular.

Mahkeme yürütmeyi durdurdu ama bu kadar açık ihlal sonucu kullanılan yetkilerin sonuçları ne oldu? Bir kaymakam suça iştirak etti. Onun sonucu nedir? Aldığı kararlar kimin kararıdır? Onlar yürürlükte mi? İctihatlarla bu açıkları kapamak ve siyasilerin bunu istemeleri gerekir. Durum açıktır; başbakan gene yaparım dedi.

Öteki muhalif adına Cemal Özyiğit de zaferi kutladı ve ülke demokrasisinin kurtulduğunu belirtti ama hukukun ihlalinin cezasız kalmasına işaret etmedi ve sorunun seçimle giderileceğini düşündü. Başkalarının yetkilerini kullananların yarattığı kaosa işaret etmedi ve belediye meclislerinin başkan karşısında bilgi alma haklarının bile bulunmadığının korkunçluğunu gündeme getirmedi. Halkın tüm meclis üyeleri sorumludur diye mitinglerle sesini yükseltmesine bakarak çözüm istemedi. Meclisler gene yetkisiz ve habersiz olacaksa bu karagözlük sorunları çözmez demedi. Tam tersine sanki kendinin girmeyi beklediği meclis yetkili imiş gibi meclise gelsin de halledelim dedi. Aklınız nerde idi? Neden sayıştay bile faş ettikten sonra suçluları enselemeye çalışmadınız denilmez mi?

Anayasay aykırı bir eylemle belediyede darbe yapan bir hükümete uyarak görev alan kaymakam Dâna da sorun olabileceğini düşündüm ama görevden kaçamazdım dedi. Sonra da ben zaten kaymakam olarak beledi işlerin de koordinasyonuyla görevli ve yetkiliyim diyerek işlere müdhale edeceğini söyledi. Yani niyetinin yasal yetkililerin işlerine burnumu sokacağım demiş oldu. Çünkü madem yetkili idin neden zamanında müdahale etmedin, demek ki yetkin kadar sen de sorumlusun denileceğini de umursamadı.

Kemal Deniz Dâna, LTB’nin bu noktaya gelmesinde toplantılara katılmayan Belediye Meclisi üyelerinin de sorumluluğu olduğunu belirtti. Ancak belediye meclisi üyelerinin doğru dürüst bir belediye meclisinin görev ve çalışma tüzüğünün bulunmadığını ve üyelerin haber alma hakkı bile olmadığını söylemelerine ve bunun bir hazin gerçek olmasına hiç değinmedi. Madem ki bu kadar koordinasyon görevi vardı neden bu soruna çare üretmedi? Yüksek memurların sorulduğunda sunmak üzere öneri taslakları hazırlama ve uyarı yapma asli yükümlülüklerini neden yerine getirmedi? Faizciler yasasındaki mukayyitliğin de görevi olduğunu unutması gibi!

Son siyasi gelişme olarak değişen bir şey yok. Seçim da seçim!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
354AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin