DAÜ- SEN yayınladığı geniş basın bildirisi ile ülkede yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Açıklama şöyle:
Değerli DAÜ-SEN üyeleri, DAÜ çalışanları ve sevgili halkımız!
Sendikamızın yıllardır iyi niyetle üyeleri ve toplum için mücadele etmeye çalışmaktadır. Ancak Sendika ve aslında toplum olarak da bir tür çıkmazdayız. Sendikal hareket de son dönemde hedeflerine yeterince ulaşamamıştır. Siyasi partiler utangaç, ürkek ve tutukturlar. Sendikamız ve çalışanlarımız büyük bir hezimet ve moral bozukluğu içindedir. Toplumun tüm duyarlı unsurlarının ve Sendikamızın yapması gereken bu duruma son vermenin yollarını ortaya koymak ve her şeyi açıkça tartışmaktır. Sendikamız, son dönemde ülkede ve DAÜ’de yaşananları değerlendirmek ve çözüm önerilerimizi üyelerimizle ve tüm toplumla paylaşmak istemektedir.
Sendikamızın DAÜ’de, üyeleri ve Üniversitemiz için verdiği mücadeleye rağmen DAÜ’nün başta kreş, ilkokul ve koleji olmak üzere çeşitli kurumları gizli gizli hediye edilmiş, çok sayıda üyemizin yanında DAÜ’lü çok sayıda memur ve işçinin görevine son verilmiş, çalışanların maaşları gasp edilmiş, DAÜ’de seçimle iş başına gelme ortadan kalkmış, yetkili akademik organların içi boşaltılmış, şaibeli ihaleler başlamış, ders yükleri artırılmıştır. Sendikamız neden tüm bunları engelleyemedi? Sendika eylem ve grev yapmadı mı? Yaptı, hatta en çok ses getirenleri yaptı ve hem ülkede hem de DAÜ’de kitlesel destek de buldu. O zaman neden DAÜ yönetimi eleştirilerin hiçbirine kulak asmadı? DAÜ yönetimi, UBP Hükümeti gibi davrandı ve bildiğini yapmaya devam etti. DAÜ yönetimi, mevcut UBP Hükümeti gibi hiçbir konuda esnemedi. Bunun birkaç nedeni var. Hem UBP Hükümeti hem de DAÜ yönetimi gücünü kendinden değil onları yönetenlerden alıyorlar. Esas hesap vermeleri gerekenlerin de onları seçenler değil onlara emir verenler olduğunu düşünüyorlar. Bunun yanında hem UBP Hükümeti hem de DAÜ yönetimi geri dönecekleri bir yer, sığınacakları bir liman bırakmadılar. Yani toplumla, sendikalarla, siyasi partilerle diyalog kuracakları, normal iş ilişkisini sürdürecekleri bir insani ortam dahi bırakmadılar. Süresiz bir şekilde iktidarda kalacaklarından, oturdukları koltukları hiç bırakmayacaklarından çok eminler. İşte bu noktada şu kanıya ister istemez varıyoruz: hem ülkede hem de DAÜ’de çalışanların haklarını yalnızca sendikal yöntemlerle elde etmek mümkün değildir. DAÜ Yönetimi ile siyasete uzak kalarak mücadele etme imkânı artık kalmamıştır. Artık hükümetin tamamen emrine girmiş Sayıştay, Polis, Başsavcılık ve Yargı’nın olduğu yerde hukuki mücadele de anlamını yitirmiştir. Tüm bu olgular, artık siyasi olarak tavır koymamız ve siyasette alternatiflerin cesaretlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Bizler hiçbir partiye de angaje olmuş değiliz. Biz kendi içimizde çatışmadan, her milletten, dinden ve partiden insanı barındırıyoruz. Bunu da keskin siyasi çıkışlar yapmayarak ve farklılıklarımızı koruyarak sürdürebiliyoruz. Amacımız kendi üyelerimizin haklarını korumak, diğer sendikalarla dayanışmak, ülkemizin ve dünyamızın barışa kavuşmasına yardımcı olmak, halkımızı korumak, dünya ilerici hareketleriyle işbirliği yapmaktır. Biz siyaset kulübü de değiliz. Yani amacımız bir yere varmayan çok güzel laflar söylemek de değildir. Biz somut ve tüzüklerle belirlenmiş amaçları olan, üyelerimizin işyerini, özlük haklarını, demokratik haklarını korumakla görevli bir sendikayız. Siyasette makam sahibi olmak için siyaset yapmak istediğimizde Sendikamızdan ayrılırız. Biz, kendi önüne ülke çapında hedefler koyabilecek ve hatta rejim değiştirme amacı taşıyabilecek büyüklükte de değiliz. Siyasi partilerin, tüm ülkenin sorunlarını çözme konusunda rakibi de değiliz. Tam tersi böylesi amaçlara ancak siyasilerin öncülüğünde gidileceğini düşünüyoruz. Son dönemde ülkede ve DAÜ’de yaşananlar bize, Sendika olarak sorunlarımızı siyasete kayıtsız kalmakla çözemeyeceğimizi göstermiştir. Bunun esas sorumlusu da UBP Hükümeti ve DAÜ Yönetimidir. Bunun yanında son dönemde siyaset alanında yaşanan tartışmalar bize, fikirlerimizi tüm halkımızla paylaşmamızın gerekli olduğunu göstermiştir.
Yukarıda belirtilen tüm bu unsurlar dikkate alındığında hem DAÜ’de, hem de ülkedeki sorunlarla baş edebilmenin yolunun UBP Hükümetine karşı siyasi bir alternatif üretebilmekten geçtiği çözümüne varıyoruz. Bugün toplumumuza karşı yürütülen tüm baskıların, entegrasyon, asimilasyon ve ekonomik politikalarının acentesi UBP Hükümetine ve DAÜ Yönetimine karşı siyasi mücadeleyi görev ve hak görüyoruz. Her şeyin esas değeri karşılaştırmada anlaşılır. Bizler UBP ile onun esas alternatifi TDP, CTP ve DP’yi, eski hükümetleri karşılaştırdık. Bu karşılaştırmayı yapabilmeye hakkımız var çünkü tüm partilerin iktidarları döneminde sendikamız vardı. TKP’nin hükümet ortağı olduğu sürede Kıbrıslı Türklere hakaret edenlere karşı “Dur! Çizmeyi aştın” dediğini unutmadık. TKP’nin kendi döneminde kendi bakanlıklarında sosyal politikalara ne kadar önem verdiğini de hatırlıyoruz. Bugün durum nedir? Bugün tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar toplum aşağılanmış ve hatta besleme ilan edilmiştir. Başbakan ise “7,5-8” olarak anılır olmuştur. Tarihimizde ilk kez bu dönemde “Artık yeter! Bu topluma saygı duy” diyerek meydanlarda on binler toplandı. TKP, elbette, hata yaptı ve biz de zamanında bunlara karşı durduk. Ancak TKP’yi, UBP ile kıyaslamak mümkün müdür? Hayır, UBP Hükümetinin bir tek KTHY’yi peşkeş çekip, yetenekli çalışanlarını sokağa atması bile TKP’nin yaptığı tüm hataların toplamından daha vahimdir. CTP ile DP hükümeti döneminde hata yapılmadı mı? Çok yapıldı. Biz de bu hatalara karşı mücadele ettik. Ama aynı dönemde büyük maaş artışları aldık, Toplu İş Sözleşmesi ve iş güvencesi kazandık, sendikamız üye sayısını özellikle CTP’nin yarattığı demokratik ortamda 4 kat artırdı, Üniversitemize verilen devlet yardımları çok büyük oranda arttı. Neden CTP ve DP bizlere, Toplu İş Sözleşmesini hemen vermedi ve grev yapmamızı bekledi?
Tüm bunlar, elbette, hata. Ama bu hatayı bir de UBP döneminde yapılanlarla karşılaştıralım. DAÜ’de yüzlerce insan işten çıkartıldı, Toplu İş Sözleşmesi Rektör Öztoprak’ın ifadesiyle sona erdi, onlarca grev yaptık bizlerle diyalog kuran dahi olmadı. İki dönem arasında büyük farklar vardır. Tüm bunları bırakın da esas soruyu soralım: Neydi CTP-DP’nin DAÜ’ye verdiği zarar? Bizi gerdiler, bizi yordular ama kurumumuza zarar vermediler. Hatta bu iki parti devlet üniversitelerine pozitif ayrıcalık uyguladılar. CTP ve DP ile çok kavga edildi. Ama her zaman diyalog kurmak, birçok konuda işbirliği yapmak da mümkün oldu.
DAÜ özelinden kurtulup biraz da ülkeye bakalım. CTP-DP iki tane Kuran kursu açtı ve halk infial içinde hükümete saldırdı. Hükümetin bu hareketi yanlıştı. Ya UBP ne yaptı? UBP, her köye bir Kuran kursu açtı, Külliye inşaatı başlattı, Müftü’yü yurtdışından ithal etti, Kuran kursu uçak seferleri doruğa çıktı. Arada fark var mı? Arada çok büyük fark görüyoruz. CTP ve DP kaç tane kamu malını özelleştirdi, hatırlayan var mı? UBP ise bu halkın tutunacak son dallarını kendi partililerine ve yabancılara peşkeş çekti.
Bizler UBP ile CTP, DP ve TKP hükümetlerini karşılaştırdığımızda arada çok büyük farklar görüyoruz. Evet, parlamentoda temsil edilen bir veya tüm alternatif partiler birlikte çok büyük sorunları belki de çözemeyecekler. Ancak bugün yaşadıklarımızı, UBP Hükümeti’nin topluma verdiği, neredeyse geri döndürülemez zararları ve diğer partilerin yaptıklarını karşılaştırdığımızda tercihimiz hiçbir durumda UBP Hükümeti olamaz. CTP ve DP’nin hükümetleri dönemindeki icraatları, hükümet sonrası özeleştirileri ve değişime yönelik adımları; hem Meclis’te hem de grev ve eylemlerde kararlı mücadelesiyle herkesin saygısını kazanan TDP’nin varlığı; CTP, DP ve TDP’nin özelleştirmelere, Kıbrıslı Türklere hakaretlere karşı mücadeleleri siyasetten ümit duymamız gerektiğini, iyi bir alternatifin önümüzde durduğunu gösteriyor.
Son dönemde yaşananlar açıkça göstermiştir ki hiçbir sendikanın sorunlarını, yalnızca sendikal yöntemlerle çözebilmesi mümkün değildir. Hükümetlerin, sivil toplumun desteği olmadan ülkede dönüşümü gerçekleştirmesi de mümkün değildir. Yaşananlar siyasidir ve çözüm de siyasette, siyasetin emekle işbirliğindedir. DAÜ’de ve ülkede yaşanan sorunların çözümüne katkıda bulunmak istiyoruz. Bu bağlamda kendimize iki hedef koyuyoruz.
1. Halkımızı perişan eden UBP Hükümetin gitmesi için uğraş vermek. Bu bağlamda, bazı çevrelerin siyasete bakıp “tümü de aynıdır” dediği bir dönemde “Hayır! UBP Hükümeti kimseyle kıyaslanamayacak derecede bu topluma zarar vermiştir. Diğer partilerin yaptıkları tüm hataları toplasanız UBP hükümetinin yaptığı bir hataya bile denk gelmez” demek ihtiyacı duyuyoruz. Bugün her adımda “Esas rejimi değiştirmek lazım” dendiği bir dönemde “Adaletli bir hükümeti dahi göreve getiremeyen rejimi değiştiremez” diyoruz. Büyük sorunlar yaşayan bir sektörde ve kurumda örgütlü bir sendika olarak kendi sorunlarımızı ve ülkemizin sorunlarını çözecek tek enstrümanın siyaset olduğunu görüyoruz. Biz “Siyaset bitti” söylemi yapmaya hakkı olan bir kulüp veya entelektüeller birliği değiliz. Bizim sorumluluğumuzda üyelerimiz ve ülkenin en büyük kurumu vardır. Sendikamız, siyaseti sonuna kadar zorlamakla, alternatiflerin daha cesaretli davranmasını sağlamakla ve sorunları çözmekle sorumludur. Siyasetin ve parlamentonun sorun çözemez olduğunu söylememiz, “UBP Hükümeti devam etsin” demektir. Hayır, elimizdeki tüm imkânları kullanıp bu kötü kaderi yenmeye çalışmalıyız. Bu bağlamda ülkemizde kendi evimizin efendisi olmak; talimatla yönetilmemek; çözümü sonuna kadar zorlamak; halkın kurumlarının yağmalanmasına karşı durmak; yok oluşa karşı direnmek; şeffaflık ve hesap verebilirlik için toplumu siyasete sahip çıkmaya, siyaseti zorlamaya çağırıyoruz. Sendikaları rekabeti bırakıp siyasi partilerle somut işbirliklerini geliştirmeye, siyasileri ise artık hata yapma lükslerinin kalmadığını iyice anlamaya ve sivil toplumla somut işbirliğine gitmeye çağırıyoruz.
2. Diğer bir amacımız da UBP Hükümetinin icraatlarıyla birlikte toplumun tüm kesimlerinden yükselen yöneticilerin hesap verebilirliği, yolsuzlukların soruşturulması, suçluların cezalandırılması prensipleri çerçevesinde ülkede ve DAÜ’de bugün yönetimde olanların hesap verecekleri bir ortamın yaratılmasına katkı koymaktır. Hesap veren, dürüst, şeffaf ve güvenilir bir hükümetin güçlü destekçisi olacağız. Değerli DAÜ çalışanları ve sevgili halkımız,Halkıyla, sivil toplum örgütleriyle barışık ve işbirliği yapan, iş yapmak ve hesap sormak için gelecek bir hükümetin ilk görevi geçmişte yapılanlardan hesap sormak olmalıdır. UBP Hükümetinin hesap vermesi, ülkenin en büyük kurumu DAÜ’den başlamalıdır. DAÜ Yönetimi tarafından hediye edilen okullarımızı, otelimizi, kitap satış merkezimizi geri almak için mücadele edeceğiz. DAÜ Yönetiminin tüm şaibeli işlerini yani ihaleleri, keyfi işten durdurmaları, partizanlıkları, satın alımları, başta Rektörlük görevlileri olmak üzere diğer yetkili makamlarda bulunanların tüm icraatlarını tek tek inceleyeceğiz. DAÜ yönetiminin yarattığı ve DAÜ’de orantısal olarak devletten defalarca fazla olan müdürlüklerin tümden iptal edilip yerine 1-2 müdürlük kurulması için tüm çabayı göstereceğiz. DAÜ’nün ve ülkemizin, geçmişteki tüm şaibelerinden kurtulup yoluna devam etmesi için üzerimize düşeni yapacağız.
Değerli üyelerimiz, siyaset insanları ve halkımız,DAÜ-SEN’in, üyelerine, siyasete ve topluma bir özeleştiri borcu vardır. CTP-DP hükümeti sırasında, geçmiş dönemde DAÜ’lülere eziyet eden, partizanlık yapan ve DAÜ’yü bir çiftliğe çevirenlere, yani şu an Rektörlükte bulunanlar başta olmak üzere DAÜ’yü perişan edenlere yönelik tüm siyasi hesap verdirme girişimlerine karşı Sendikamız ve bugün Sendikamızın yönetiminde olanlar itiraz etmiştir. Bunu yapmamızın nedeni de artık DAÜ’nün siyasetten uzak kalmasına, intikamın yeni yaralar açacağına ve tüm bu hataları yapanların artık bir daha hata yapmayacağına inanmamızdı. Ancak son tahlil, geçmişteki bu tavrımızın prensipte doğru olduğu ancak pratikte yanlış olduğu yönündedir. Çünkü dün geçmişte yaptıkları için hesap vermeyen yöneticiler bugün daha pervasız ve daha baskıcı olarak karşımıza çıkmıştır. Biz prensibi, af dilemeyen, hesap vermeyen prensipsiz insanlar için savunduk. Öngörülü de davranamadık. Tüm bu nedenlerle bizleri o dönemde eleştiren üyelerimizden ve siyasilerden özür diliyoruz. Toplum adına yürüttüğümüze inandığımız görevimizde yaptığımız bu hatalarla yine toplum malı olan DAÜ’ye verdiğimiz zarardan dolayı halkımızdan da özür diliyoruz. Bir kez daha böyle bir hata yapmayacağız. Bundan böyle hangi görüşten olursa olsun tüm üyelerimizi savunmaya devam edeceğiz. Ancak savunacaklarımız yalnızca prensipli, hesap verebilen ve dürüst insanlar olacaktır.
Değerli üyelerimiz ve sevgili halkımız,Alternatif partilerin hükümete gelmeleri durumunda, tamamen bağımsız bir toplum yaratmalarını, 1-2 yılda Kıbrıs sorununu çözmelerini beklemiyoruz. Ama halkımıza hakaret edilemeyecek, zorla yabancı değerlerin dayatılmayacağı, insanlarımızı bu topraklara bağlayan kurumların peşkeş çekilmesini önleyecek bir siyasi ortamı onlardan istiyoruz. Bunu başarabileceklerine de inanıyoruz. Bunun hayata geçmesi için onları zorlamaya ve onlara her türlü katkıyı koymaya kararlıyız. Halkın siyasi irade taleplerine cevap verecek, geniş emekçi kesimlerin siyasi ve ekonomik desteğini alan bir hükümete sahip çıkmaya kararlıyız.
Biz UBP’li emekçi insanların bizler gibi acı çektiklerini, üzüldüklerini görüyoruz. Nereden mi biliyoruz? Çünkü biz UBP’ye inanmış insanların da üye veya yönetici olduğu bir sendikayız. Eylemlerde, grevlerde UBP geleneğinden gelen üyelerimizle yan yana olduk ve oluyoruz. Ancak bugün herkesin iyiliği için UBP Hükümetine karşı durmamız gerekiyor. Bunu hayata geçirmek için siyasi bir çağrı yapıyoruz. Çağrımızda parlamento ve siyaseti küçümseme, hor görme veya anlamsızlaştırma yoktur. Tam tersi, elimizdeki en önemli enstrüman olarak siyasete daha büyük bir önem yükleyerek yapıyoruz. “Bu siyasetten bir şey olmaz. Rejimi tümden değiştirmek lazım. Bırakın hükümete kim gelirse gelsin” diyecek lüksümüz, vaktimiz ve hakkımız yoktur. Bu düzen toptan değişinceye kadar tüm imkânlarımızı, halkımızı bu topraklarda tutmak için seferber edeceğiz. Daha iyi, daha adil, daha şeffaf, daha hoşgörülü, emekten yanan bir hükümet için mücadele edeceğiz. Bunun yolunun da siyasi partileri cesaretlendirmekten ve onlara destek vermekten geçtiğini düşünüyoruz.
Bizler UBP döneminde yapılanlarla CTP, DP ve TKP döneminde yapılanları sakince ve önyargısız olarak değerlendirdik. Diyeceğimiz odur ki; Yalanla gelen ve yalanları ortaya çıkan UBP Hükümeti gitmeli ve yerine daha geniş toplum desteğiyle yeni bir hükümet gelmelidir. Halk, UBP tarafından verilen ve yerine getirilmeyen sözlerin takipçisi olmalı, gereğini yapıp bu işe artık bir son vermelidir.
Partiler, basın, aydınlar, örgütler özeleştirilerini ve eleştirilerini bir an önce bitirmeli, çıkarmaları gereken dersleri çıkarmalıdırlar. Artık geçmişle yaşamayı bırakmalıyız. Artık geçmişten gerekli dersleri çıkararak iş yapmak ve iş yapanlara sahip çıkmalıyız.Biz, bugün halkın üzerine bir kâbus gibi çöken UBP Hükümeti yerine güçlü, örgütlü, namuslu, iyi niyetli ve duyarlı bir alternatif görüyoruz. Siyasi partilerimize ve sendikalarımıza güveniyoruz.