Halkın istekleri demokrasi varsa etkili olur. Yoksa yönetimin demokratik olmadığına kanıt gerekmez. Demokrasi ancak hukukun üstünlüğü geçerli ise var olabilir. Hukukun üstünlüğü ise özellikle seçilenlerin boyun eğmesi ile egemen olur. Seçilenler hukukun üstünlüğünden bihaberse seçilenlere boylarının ölçüsü anında hukuka saygılı tüm güçler aracılığı ile gösterilmeli yoksa bir komedi yaşanır.
Geçen gün eski cumhurbaşkanı, sorgulayan birinin “siz başta iken neden hemen görüşünüze uygun değişiklikleri yapmadınız” sorusuna verdiği yanıtlarda “cumhurbaşkanı dahi olsanız başka güçler de var” deyip mazeretini anlattığını ama seçildiğinde hukukun değişmemiş olduğunu ve onu değiştirinceye kadar uygulamak zorunda olduğunu hatırlatmadığını gördüm. Hukukun değişmesi bir usül hukuku konusudur. O usule uygun olarak değiştirilmesi ve sonra yenisinin uygulanması, o güne kadar eskisinin işlemesi ve seçilenlerin hukuka göre yetkili kılınanların yetkilerini kullanmalarına karışmaması gerekir. Yoksa usulün bozulduğu yerde anarşi egemen olur. Anarşi şiddetli olmazsa da başıboşluk görülür. Bizde de yasal olarak yetkililerin yetkilerini bakanların kullandığının örnekleri ortadadır ve ne yazık ki yaygındır ve halk yadırgamaz.
Bakanın ita amirinin yerine emir verip milyonlar ödettiğinin örneği karşımızdadır ve ita amiri görevden alınmıştır.
Eski cunhurbaşkanının bile aklına hukuk gelmediğine göre Mısır’da Mürsi’nin bir emirle anayasayı değiştirmesi ve sonunda devlet televizyonundaki haber okuyucusunun kafasını sardırtması hayret bir şey değildir. Gerilik temeldedir. Geri ülkelerde ne demokrasi ne de hukukun üstünlüğü geçmez. Eski cumhurbaşkanının, ansızdan ikinci cumhurbaşkanı olduğunu da anımsayalım, dediği gibi güçler var ve dengeler söz konusudur. Dengeler demokrasiyi engellemiş demek ki.
Halkın önünde memur ve emeklilerin hayat pahalılığının pazarlığı yasalara aykırı yürüyor ve yasa gücündeki kararnamelerle değiştirilmiş şekillerde etkilenmiş bulunuyor. Bir taraftan anayasaya aykırı bir şekilde kararname ile haklar budandı ve mahkeme iptal da etti birisini ama iptal ederken görevini tam yapıp ekonomik konu ile mali konunun ne olduğunu inceleme gereğini duymadı. Bu kere iptal edeyim hükümet gene yaparsa gene getirsinler karşıma deyip kararname yetkisini tanımlamadı.
Mahkeme hep bunu yapmaya devam ediyor. Tüzüklerle ilgili hükümetin yetkisini de, kararnameyi iptal ederken verdiği kararlardan zarara uğrayanları tazmin etmeyi hükümet erkanına emretmediği için havada bıraktgı. Anayasaya aykırı şeklide meclisin yetkisini ihlal eden yasadan yetki almayan tüzüklere kapı açık kaldı. Zarar gören kişi fahiş hale getirilen dava masraflarını yüklenerek dava açmalı yoksa tüzük yürürlükte kalır. Bu o kadar büyük engeldir ki hükümet geçen haftalarda gene bir yasa hazırladı ve bu yasayı uygulamak için gereken tüzükleri yapabilir gibi bir ifade ile süsledi.
Ne yazık ki bunları cezalandırmadıktan sonra meclis yetkisi ihlal edilmeye devam edilecektir. Hükümetin meclisi adam yerine koymaması da devam edecek. Yasagücünde kararnameler ve yetkisiz tüzükler hükümete meclisten ayrı davranma olanağı verdikten sonra kuvvetler ayrılığı ilkesi havada kalır, öyle de devam edecek.
Halk hayat pahalılığını bu yöntemlerle kaybetti. Şimdi utandılar ve sureta yasal bir sistem olan olan yıllık hayat pahalığını saptamaya hazırlanıyorlar ama halkın bir kısmı bunu sadece memurlar için yararlı bir şey olarak değerlendirir. Aslında işçi işverenin baskısı altında asgari ücretini bile koruyamaz.
İşverene göre hayat pahalılığı arttırılırsa işsizlik artar. Yani biz işçileri ödeyemeyiz ve işten atarız der. O kadar verimsiz ve kârsız sektörler ki bunlar asgari ücret arttırılamaz. Doğru kabul edersek böyle işler için ne usrar edersiniz demek gerek. İşverenlerin hemen tümü tarım sektörüne verimsizsiniz bırakın bu işi der, lakin kendisi asgari ücreti bile ödeyemeyeceği işlerde ısrarlıdır. Çaresi yokmu?
Çareyi arayan bulur. Bana göre çare para politikasını değiştirmektir, yani Lira’yı resmi para olmaktan çıkarıp işe koyulmaktır.
Halk ne yapacak diye soranlar var. Halk sosyal sigortaların içinde mebuslar da olmalı onun için memurluktan gelmeyen mebuslar sigortada kalsın dediğimizde bizi desteklememekle olayların gerisinde kaldığını gösterdi. “Rum Yunan ikilisinin oyunları” diye başlayaqn edebiyata kapılarak haklarını savunanları görmezden geldiğine göre daha çekeceği çok şey var.
Kim gelse bir şey değilmiyor diye şikayet de var ama bir kere seçip de unutmamak gerekir. Seçecek ve denetleyeceksin yokda ya davulcuya ya zurnacıya giderler.
UBP seçimlerine yaklaştık halkın ne yaptığını göreceğiz.