8 Eylül 2012 tarihli Kıbrıs Gazetesi haberine göre üç polis memuru üç liseli gence silah çekmek, küfretmek ve onları darp etmekle suçlanmış ve mahkeme tarafından iki ay hapis cezasına çarptırılmıştır. İşkence ve insanlık dışı muamelenin bu kadar yoğun yaşandığı bu coğrafyada bu tür muamele yapan kişilere savcılığın dava açıp mahkemenin ceza vermesini işkencenin önlenmesi açısından olumlu buluyorum. Aynı gazetenin ve diğer gazetelerin haberlerine göre de ilk defa polislere böyle bir ceza verilmiştir.
Söz konusu olayda polis memurlarının uyguladığı şiddet üzerine bir gencin sağ kulak zarı patlamıştır ve polislere darp suçundan dolayı dava açılmıştır. Bu noktada yürürlükte olan ceza yasasının çağ dışı kaldığına tekrardan şahit olduk. Çünkü, işlenen suç basit bir darp suçu olmayıp işkence suçu olarak değerlendirilebilecek olan bir suçtur. İnsan hakları hukuku çerçevesinde de işkence suçunun cezası da darp suçundan daha ağır olması gerekmektedir. Bu bağlamda işkencenin önüne geçilmesi için işkencecileri cezalandırmak başta gelen önlemlerden bir tanesidir.
İşkence yasağı, kişinin vücut bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığı hakkını ihlal eden ve diğer bütün insanlık dışı, zalimane ve onur kırıcı muamele ve cezaları içine alan, kayıtsız şartsız ve koşulsuz bir yasaktır. İşkencenin amacı, sadece bireylerin bedensel ve ruhsal yapılarına zarar vermek değildir; kimi durumlarda bütün bir toplumun iradesini ve onurunu da yok etmeyi amaçlar. İnsan olarak varoluşumuzun anlamına ters düştüğü ve daha aydınlık bir gelecek için umutlarımıza gölge düşüldüğü için işkence insanlık ailesinin bütün üyelerini ilgilendirir. Bir işkence mağduru görmüş olduğu işkencenin olumsuz etkilerini yaşamı boyunca taşıyabilmektedir. Aynı zamanda, işkence sonucu alınmış gerçek dışı bir ifadenin suçsuz kişilerin suçlu olmasına, suçlu kişilerin ise suçsuz kabul edilmesine yol açabilmektedir. İşkenceyi yasaklayan tüm uluslararası sözleşmelerin en temel ortak özelliği işkencenin mutlak bir şekilde yasaklanmış olup olağanüstü hallerde dahi işkence yasağının devletler tarafından askıya alınmasının hukuken mümkün olmayışıdır. İşkence uluslararası hukukta bir jus cogen (amir hüküm) normu olup işkence yasağına, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde çekince koymak ve savaş hallerinde dahi askıya almak hukuk dışı kabul edilmektedir. Aynı zamanda işkence yasağı demokratik toplumların en temel değerlerinden birini içermektedir. İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 1. maddesine göre işkence şöyle tanımlanmıştır:
Bu Sözleşmenin amacı bakımından “işkence”, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir fiildir. Kanuni yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.
Bunun yanında, söz konusu sözleşme tahtında birinci maddede tanımlanan işkenceye varmayan
diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza fiillerinin bir kamu görevlisi ve resmi sıfatla hareket eden bir diğer kimse tarafından veya bu kimsenin teşviki veya rızası veya muvafakati ile işlenmesi halinde İnsanlık Dışı ve Küçük Düşürücü Muamele İnsanlık Dışı ve Küçük Düşürücü Ceza veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı bir muamele veya ceza (kötü muamele) olarak tanımlanmaktadır. Kötü muameleye neden olan koşullar işkenceyi de kolaylaştırdığı için işkencenin önlenmesi için alınan önlemlerin kötü muamele için de alınması gerekmektedir.
İşkence yasağının bu mutlak karakteri sonucunda devletlerin hem işkence yapmama hem de işkence vakalarının önlenmesi için işkence fiillerini araştırma, işkencecilere ceza verme ve işkencenin önlenmesi için yasal düzenlemeleri yapması gerekmektedir.
İşkence ile ilgili diğer ülkelerdeki düzenlemeleri incelediğimizde ise Türkiye’de işkence suçunun aşağı sınırının 3 yıl yukarı sınırının ise 12 yıl hapislik cezası olduğunu görürüz. Neticesi sebebiyle ağırlaştırışmış işkence suçunda ise (TCK’nın 95. Maddesine sayılan mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya işlevin yitirilmesi, yüzünde sabit bir iz kalması gibi hallerde veya aynı maddede sayılan diğer hallerde) verilecek ceza ½ veya 1 kat artırılabilmektedir. İngiltere’de ise işkence suçuna mahkemelerin ömür boyu hapislik cezası verme yetkisi vardır.
Yaşanan bir çok işkence vakasının üstünün örtülmüş olması, hiç araştırılmamış olması ve bir çok işkenceciye ceza verilmiş olmasa dahi, söz konusu meselede savcılığın polislere ceza davası açması ve mahkemenin de hapis cezası olumlu bir gelişmedir. Umarım ki, bunlar sadece göz boyamak amacıyla yapılmamıştır ve anüse cop sokan polisler, 19 Temmuz’da barışcıl göstericilere şiddet uygulayanlar da yargılanacaklardır.