Bize ısrarla son dönemde beleklerden sildirtilmek istenen ve özde olayların genel öznesini yok saydırtma uğraşlarına karşın, ısrarla en başta sistemin yaşanılan döneminin simgesiyle genelden özele olayları tekrar tekrar yazmaya devam edecem: ilgili sürecin damga vuran olgusunu bilmeden anlamak zor: Hatta daha ileri gidrek, resmen yanlışlara kolayca kapılma durumu yaratılır. Onun için tekrar özneyi yazarak belirtiyorum; “Yaşanılan Çağın adı Emperyalizim; Günümüz Ekonomik uygulamanın adı Neoliebral Serbes piyasa kuramı olup siaysal açılım simgeside Kültürler çatışması olmaktadır”. Bunları onutmadan ve içeriğini bilerek temelde sınıfsal sermaye çıkarlı yeniden sömürgeleştirme ile Pazar sorununa endeksli olduğunu akıldan çıkarmıylaım: Çıkarırsak; Sonuçta istenilen algılarla konuştuğumuzda, hele de taraflı olunan bolca yalanın uçuştuğu koşulalrda kolayca kandırılma çizgisine geliriz. Günümüzde yaşanılan ve her tarafı kuşatan sistemsel aynada Ekonomik serbes piyasa modeli ile siaysal Kültürler çatışmasının dierk resmini görürüz. Kemer sıkmalar, kar paylaşımı, kriz gibi iktisat gelişmleri ve artık iyice dinin pençesinde inancın otoriteleştirilip uygulanan ama temel olarak yeniden sömürgeleşmenin idolojik aygıtı olarak dini bulmaktayız. Bu haftada günümüz görüntüelrle yeniden ısrarla şimdielrde beleklerden sildirtilen ama Doksanalrda direk hedef konulan Kültürler çatışmasını yaşamla birlikte tekrar ele alacam.
Kültürler çatışması Doksanların başında çok konuşuldu: Çoğu bunu duyarken “böyle bir uygulama olamaz” diyerek konuyu ötelendiriyordu. Oysa brakın onca analiz yapmayı; Sadece Günümüz siaysal resme bakarak aslında Doksanalrda “masal” gelen Kültüler çatışması şimdilerde dünyanın her tarafıda insanları kuşatıp siaysal yaşam biçiminden otoriter yapıya dek etkin siaysal idoloji olup, sermayenin yeniden paylaşımdan dizayine varan önemli silahı, ilacı haline geldi. Olayı uzun uzun yeniden anlatacak durumda deyilim; Sadece şu basit göstergelerle algılatmalara bakın:
Günümüzde medyasından normal yaşama baktığımızda her konuda dinin ne kadar siaysalaştığını okuruz. Din medyalarda önemli kültürel siaysal mavzeme olurken, daha yalın şekliyle eğtimden siaysal ayrışmaya dek her tarafta dini görmekteyiz. Tüm sorunlar adeta bu aygıta takıldı. Avrupada durmadan İslami fobielrden başlayan göşmenlik sorunları hep dine ihale edildi. Ayrışmalar hep İslam eksenine konulma siayseti öne çıktı. İşsizlikler, sosyal sorunlar ve ayrışmalarla ötekileştirmeler hep dinsel boyutla yapılıyor. Ortadoğu ise başka bir acı taplo sunuyor. Brakın dinsel ayrımı, daha daralarak mezhepsel aşiret ayrımlı dinsel olgular savaşların tarafı şekliyle oluşturuldu. Eğtim konuşurken imam hatipler, farkılık denilirken Sünni, Şii ve Alevi ayrışmasıyla çatışmalı koşullar, Terör ifadesinde hep dinsel İslami “radikalizim” paranoyası yaygın mavzeme olurken, genelde hep ayrışmalr Kültürler farkılığından ötekine gönderme oluyor. Bir çok yerde yabancıya bakıştan sosyal sorunlara, Ortadoğu ülkelerde egemen siayset olmaktan öteki mezhep ötelenmelerine din her alanı iyice ahtapot gibi sardı. Hangi konulursa konsun ardından din motifiyle ayrışma çatışma ile çözüm söylenmektedir. Ortadoğuda Sünni mezhepli Müslüman kardeşler veya Anadolulaşmış şekliyle AKP siaysal yapı iktidarlarda yeni ayar olmaktadır. Bunların hepsi bir noktada buluşuyor: Serbes Piyasa modelinin yeniden şekilenmesi ve sömürgeleşmenin sermaye lehine daha esnek olması için yapılandırıp Emperyalist sistemin devamını sağlamaktır. Zaten tüm olgular Emperyalistlerin yeniden paylaşımdan ayarlara varan genel sistemsel yeniden üretilmesinin sadecve alt idolojik yapları olmaktadır. Sistem rekabet Pazar gibi olgularla zaten çatışmalar ve sömürgeleşmeleri içerir. Onun için oluşturlan kolayca kandırmacılı ifadeler hep boş çıkmaktadır.
Irak işkal edilirken veya Lipyaya müdahale yaparken hep başta “Demokrasi” denssede istenilen olurken bu ifadeler hep onutuldu. Hatta yine kolayca onutulan “her tarafın emperyalist eksenli olma sonucu, yerlerin kolayca kayıldığı” gözden kaçıyor. Örneğin; Son Ortadoğu oynunda Elkayde veya diyer İslami kesimler gün oldu Amerikan yanlısı taşaronlar olurken, gün oldu yine sistem bunları ötelendirip karşıt koyup direk müdahale nedeni yaptı. Talabandan ELkaydeye en kolay incelenecek örgütlerdir: Hatta Lipyada geçen yıl batının adına Kadafiyi devirmek için besletilen İslamcılar geçen hafta Amerikan elçisini öldürten taşaronlar oldular. Emperyalistlerin Yeni Sömürge stratejilerinde hep kontrollu sıcak savaşları içeren poletikalrı da uyguladıklarını çoktan sosyalistler dahi onuttu. Oysa son en yakın Ortadoğuda dahi kayan zemindeki tarafların yer değiştirmesinden tutun çatışan tüm tarafların sistemin taşaronları olduğu hep karşımıza gelirken, en net ayrışma hep din üzerinden yapıldı. Ilımlı İslam veya Radikal kesimli diyer örgütler hep sistemin yetiştirdiği yapılar olmaktadır.
Biz zamanında bunu söylerken bizde de “bu olmaz” diyen çoktu. Oysa Küktürler çatışmasının temel öznesi olan din kolayca bizim dilere de yerleşti. Çok önemli ince bir kandırılış vardır. Dokma veya Ortodoks algılanma nedeniyle Kültürler çatışması ile serbes Pazar Kapitalist kuramı “sosyalistler dahi” konuşurken hep birini alıp ötekini yok sayıyor. Böylelikle çoğu zaman din olayının siaysalaşmasını eleştiriken sanki ortaçağ dönemli feodal yapıyla aynen dönüş olgusuyla tartışıyorlar. Tehdidi buna yerleştiriyor. Halbuki tekrar edelim; Günümüzde din siyasalaşırken Feodal dönemli kapalı toplum aracı değil, Kapitalist serbes açık piyasa metalaşma üzerine konulan siaysetdir. Bundan dolayı hem dinsel idolojikleşme olurken amacı piyasa modelli ekonomiye üst yapı oalcak biçimiyle günümüzde yapılandırılmaktadır. Bu farkı iyi bilerek konuşalım! Sora ekleyelim; “Hani bize gelemez” denilirdi ya”: işte bakın “liderler” dahi dinsel simgeleri “Yalah bismilahı” kolayca probagandasal başlangıçta kulanıyor: Yine artık konusu olmayan ilahi eğtimden Kuran kursları artık doğalaşıyor: iftar yemekleri siaysalaşaıp şovlanan dini olaylar haline geldi. Camilerden tarikatlara hepsi yaygınlaştı. Peki şu gerçeği eklemek şart: Din siaysalaşıp gündeme konulurken ve sorunlar buna endekslenirken hiç dikatinize geldimi? Yoksuluklar, emek ekseninin gerilemesi, yolsuzluklar, açlıklar hiç konuşuluyormu? Sorun olarak hep din konulurken kamusal eğtimin gelişmesi, sağlıktan bedava yayarlanma gibi insani ölçekli algılar nerde kaldı? Kültürler çatışması işte siaysal yerleştikçe bunları yok etti. Biz sorunlarda hep dinsel ayrımları ve onların çizgileriyle çözüm bulma yoluyla en iyi olma konusunu algılıyoruz. Eğtimde kalite veya insani hak değil; İlahi eğtim yapma din dersleri ve parayla dersane kuluk olma düşünceleriyle tartışıyoruz. Hedefler buna göre konuluyor. Dinseleşme özelikle sömürge ülkelerde başarının öznesi olurken, daha genelde sorunların sınıfsal yönü yok saydırtılarak kültürel farklılığı ile algılatılıyor. Zaten Doksanalra dönecek olursak; Henknitın Kültürler çatışmasını öne çıkarırken, Sınıfsal mücadelenin yerine konulduğunu ve böylesi zemin kayışından söz ediyordu. Şimdi anladınızmı neden ısrarla Kültürler çatışmasını tekrar tekrar yazıyorum!