Ekonomik kriz dönemlerinde bazı ideolojik eğilimlerin milliyetçilik ve ırkçılıkla bağlantısı ve uyumu daha açık bir şekilde görülmektedir. Kıbrıs da bir istisna değildir. Bazı politikacıların ve gazetecilerin, Kıbrıstürk toplumunu hedef alan ve özünde iki toplumun barış içinde birlikte yaşamasını ve işbirliğini bir siyasal suç haline dönüştürmeyi amaçlayan bir kızgınlığı ve öfkeyi Kıbrısrum toplumu içerisinde yaratma çabalarına son dönemde tekrar tanık olmaktayız.
Bazı Kıbrıslıtürklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurumlarında işe alınması, Kıbrıstürk toplumuna verilen elektrik ve sağlık hizmetleri hakkında söylenenler ve yazılanlar “bu kadar Kıbrıslırum işsizken, Kıbrıslıtürklerin işe alınması kabul edilemez” şeklindeki açıklamalar kamu yaşamında yaratılması arzulanan milliyetçi öfkeyi yansıtan olgulardan sadece birkaçıdır. Kıbrısrum toplumu içerisindeki bu çevrelerin davranışlarının temelinde onların muhalefet etme tutkusu içerisinde olmalarının, Kıbrıs’ın iki toplumu arasında işbirliği çabalarına karşı koyarken sergiledikleri milliyetçiliklerinin hatta ırkçılıklarının olduğu şeklinde basitleştirilmiş bir yorum yapılabilir. Ancak bu yorum, Kıbrısrum toplumunun bir kesimi tarafından bu tür tepkilerin yıllardır ortaya konulmasının nedenlerine ilişkin sorulara tam olarak yanıt verememektedir.
Bu konu maalesef çok daha ciddi bir meseledir. Diğer hususların yanı sıra, iktidar ve iktidarın paylaşımı konusuyla da ilişkilidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir Helen devleti olduğu ve öyle kalmaya devam etmesi gerektiği yönündeki derin inançla bağlantılıdır. Bu inanç, devletin, Kıbrıslıların sadece Helenliliğinin vurgulanması ve güvence altına alınması gerektiği anlayışından beslenmektedir. Milli değerlere bağlılık diye adlandırılan anlayışla otoriter bir şekilde yönetilen bu Helenliğe somut bir içerik verilerek, kendi ideolojik egemenliğinden farklı olan ve bu egemenliğin genel olarak dışında olan her şey marjinalleştirilmektedir.
Kıbrıslıtürklerle ilgili olarak bazı politikacıların retoriği ve somut bazı gazetelerin yayınları aracılığıyla, Kıbrıstürk toplumu hakkında Kıbrısrum toplumunda yıllarca hâkim olan basmakalıp söylem tekrar gündeme getirilmektedir. Bu söylem aracılığıyla, Kıbrıstürk toplumu Kıbrıs tarihinin bir öznesi olarak değil, Türkiye’nin yayılmacı politikasının yansıdığı basit bir ayna olarak sunulmaktadır. Bu çerçevede, Kıbrıstürk toplumu Ankara’nın Kıbrıs’a yönelik politikasını kabullenen pasif bir nesneye, Türkiye’nin taksim politikasının hayata geçirilmesinde kullanılan bir “Truva atı”na dönüştürülmektedir.
Kıbrısrum toplumundaki milliyetçi çevreler yukarıdaki anlayışla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eş yaratıcısı olan Kıbrıstürk toplumuyla eşit şartlarda muhatap olma sorumluluğundan kurtulmayı hedeflemektedirler. Kıbrısrum milliyetçiliğinin bağımsız Kıbrıs devletini ikinci bir Helen devleti olarak gören çerçeveyi oluşturan bazı doktrinler Kıbrıslıtürkleri kâh “Truva atı”, kâh Türkiye’nin yayılmacı politikasının “stratejik azınlığı” olarak nitelediler. Dolayısıyla onların anlayışına göre “Helen olmayan” her şey “Helen iktidarına” boyun eğmeli ve nüfusun Helen çoğunluğu tarafından belki de bazı “tavizlerle” sınırlandırılmalıydı.
Bu siyasi tutumun ülkenin geleceği açısından çok yönlü olumsuz sonuçları oldu. Kıbrıs’ta ikinci bir Helen iktidarı inancından ilham alan bazı çevrelerin faaliyetlerinin Kıbrıslıtürklerin bir kesimini Türkiye’nin bir kurtuluş çaresi olabileceğine görüşüne yönelttiği apaçık bir gerçektir. Ayrıca başka bir olumsuz sonuç da, Kıbrısrum toplumunun içerisindeki bu milliyetçiliğin Kıbrıstürk toplumunun içerisindeki milliyetçiliğin kendi “mitlerini” yaratmasına bu şekilde yardım etmesi oldu. Böylece Kıbrıstürk toplumunun büyük bir kesimi Kıbrısrum toplumu içerisindeki bu milliyetçiliğin karşısında kendi “işine gelen” bir pozisyonu aldı ve kendi aşırı uç liderlerinin milliyetçiliği karşısında eleştirel bir tutum almadı. Sonuçta Kıbrıs’ta milliyetçiliklerin birbirlerini beslemelerinin diğer bir yanı da budur.
Bu olguların maalesef bugün sadece uzak bir geçmişten söz ederken değinilen olgular olmadığı anlaşılmaktadır. Kıbrıslıtürklerin siyasi eşitliğine tahammülsüzlük, onların haklarını “kabul edilemez” olarak niteleyen karşı çıkış veya en iyi durumda “kaldırılması gereken ayrıcalıklar” olarak gören anlayış devletin Kıbrıslılığının ve gerçek bağımsızlığının önüne engeller koymaktadır. Böylesi anlayışlar devletin yeniden birleşmesinin temel öğesi olarak toplumların birlikte hareketini, işbirliklerini ve yönetimde yaratıcı bir biçimde yer almalarını öne çıkaran bilincin gelişmesini engellemektedir.