Nihayet işadamları da başkan olsun denilirdi ve oldular da. Sonucu hep beraber yaşıyoruz. Bu demek mi ki bizim sorunlarımız çözülemeyecek şeydir. Yok mu bir sistem ki hataları işin başında yüzümüze vursun ve felaket gelmeden çare baskısı yapılsın?
Artık burada taşkın olmayacak dedi. İkincidir sel baskını oluyor. Büyük işler büyük cesaret ister dedi, seçildi. Aynı tas aynı hamam.
İleri ülkelerin haline bakılırsa trafik kazaları azaltılacak derler azalır, sel baskınına karşı önlem alınır sel baskını orada olmaz, sağlıklı su vereceğiz derler istisnai ve mahallî sağlıksız su haberi gelir. Oraların yetkilileri hesap sorma olmadan sözlerini yerine getirirler de bizim yetkililer hepten yalancı mıdırlar?
Hiç de değil. Her skandalda bir sürü insana işten kovma, bir daha seçmeme gibi cezalar görülür ve ileri ülkelerin insafsızca hesap sorduklarının haberlerini okuruz. Çin’de hesap sorma kelle almaya kadar gider ama orada da gazeteler felaket haberleri ile dünyada haber kaynağı olur. İleri ülke demek onun için olası değildir. Yani cezaların ağırlığı ile çözüm olmaz. Alınan önlemlere bakılırsa ileri ülkelerde başka şeyler de olur.
Halk bunu bilmez mi? Kahvehaneler eskiden kalabalıktı. Hala da kalabalık olan vardır. Onlara kulak verirseniz size “adama göre iş değil işe göre adam seçmek gerek” derler. Demek ki halk biliyor. “İşini yapamayanı bir gün orada tutmayacaksınız” derler. Demek ki biliyor. “işe aldın ne istediğini iyice anlatmadan işe başlatmayacaksın” derler, “testiyi dolu getirenle kıranı ayırt edeceksin” derler, “ödül yaptığı işe göre olacak” derler. Yani halk bilir.
İnsan ev yapacak “başlamadan izin almalı gerekli izinleri almalı, canı çeken istediği yere istediğini yapmamalı” derler. Halk bilir. Seçtikleri neden izinsiz dileyenin dilediği yere inşaat yapmasına göz yumulmasına izin verir? İzin verir mi derseniz istese şimdi UBP’nin kapısına dayanır ve “bundan böyle yağma yok. “Söz verin” der ve sözünü yerine getirmeyenin kapısına dayanarak hesap sorar, kahvesine, kulübüne gelene saldırır, sözünü hatırlatır, örgütüne gider ve hesap sorar. Parti içi seçim ister ve sözünü dinletemediklerine seçilme hakkı tanımaz. Yapamazsa yani parti içi demokrasi çalışmazsa çalışanını bulur.
Onun için partilerin iç demokrasilerini kullanamayan halk dediğini yaptıramaz.
Siyasi ayrılıklar menfaat gurubu gibi sıkı bağlı partiler yaratırsa orada halk dediğini yaptıramaz. Bunu halk anlamadı mı? Halkı dinlersek ezici çoğunluğun bunu bildiğini görürüz. Öyleyse halkın ezici çoğunluğu bu rezalete kendileri de ufak ve kısa vadeli çıkarlar için alet olmayı kabul etmiştir. Onun için halk rezalete izin vermektedir demek zorundayız.
Bazı solcular sağcı ve kapitalistlerin doğası icabı kalite denetimi ve planlı kentleşmeyi istemediğini iddia eder. Ülkemizde fakir basın yayın kuruluşları olduğu için bol bol insanları konuştururlar. Dinlerseniz solcuların “hükümetler hep kapitalist ve solculuk iddiasında bulunanların da solculuğu sahtedir” dediklerini ve bu rezalet durumun kapitalistin doğası gereği olduğunu vurgularlar.
Ancak araziye bakarsak farklı şeyler görürüz. 1962’de İngiltere’ye gittim. Sanayi kirliliği yüzünden Londra’da durgun havalarda sis görülür ve ciğerler kurum tutardı. Tayms nehri zehirlenmişti, balık falan görülmezdi. Kapitalist yönetim Tayms’da balık yaşatacaklarını ve sise çare bulacaklarını iddia ederek bir plan yaptı ve uyguladı. Gidin görün. Ünlü parlamento binasının kapkara suratı altın sarısı süsleriyle halka gülmeye başladı. Trafik canavarı deyip trafiği Allah’a emanet etmeyeceğiz dedi, dört yıl süren çalışma sonunda dünyanın gıpta ettiği bir trafik güvenliği sağladı.
Sovyetler en geniş ülke olarak solcuların elinde en korkunç çevre felaketi örneği verdi. Onu solculuktan atan solcular çoğaldı. İngiliz İşçi Partisinin sol anlayışla uyguladığı kamu yerleşim planını uygulamalarına rağmen solculuğu solcuların çoğunluğu tarafından reddedildi.
Ancak halkın alınmasını istediği önlemlerden konu ettiklerim uygulansa yani ileri devletlerde olduğu gibi seçimlerde halk hesap sorsa ki bizde değişen yönetimler bir hesabın sorulduğunu gösteriyor, çare bulunacak demek doğru olmayacak. Her gün hesap sormak gerek. Hem de solcu yönetime gelse bile her gün hesap sorulmalı. Solcu seçmekle iş bitmez.
Her gün hesap sormak ise yönetimlere hesap sorma mekanizmaları, Sayıştay, Ombudsman, savcılık, polis ve doğrudan mahkemeye başvurmakla yapılmalı. Yetmez, partilere üye olanlar içinden hesap sormalı. O da yetmez. Sivil toplum örgütleri her gün saldırmalı. O da yetmez. Anayasada dünyada görülen en güçlü güvenceler verdiğimiz memurlar yetkilerini sonuna kadar kullanmak ve yetkisiz verilen emirlere hayır demeli ve mahkemeye başvurarak dünyanın en bağımsız yargıçlarını devreye sokmalıdır. Bu da yetmez basın yolsuzluk ve kayırma işleri ile vurgunlara savaş açmalı, rezilleri desteklemekten vazgeçmelidir.
Bir yemeğe gazetesini satanlar pis su içmeğe mahkûm olur.
Söylediğimi yapmayanlar benimle aynı felaketi yaşamaya mahkûm olur.
Kimse yanlış teşhis ve tedavi kurbanı olmaktan uzak kalamaz.
Müdür efendi üçüncü, kahveyi de içip hala rüşveti vermeden ihaleyi alamayacağını anlamayana “ne kahvesi be bu çekmeceye atacan” diyeni görüp de susarsa yoz sistemin bekçiliğinin cezasını bizimle çeker.
İhaleyi almak için hediye vermesi gerektiğini anlamazlıktan gelen banka müdürüne ne yapabilirsin? Onu ben de bilmem ama elinden geleni ardına koyma demekle bu yoz sisteme bir darbe vurmak şarttır. Özel bu işleri halleder diye uman da saflığına yanar.
Halk ayağa kalkmalı ve her gün demokrasi deyip önünü açmalıdır. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü için partileri, sivil toplum örgütlerini ve basını sonuna kadar kullanıp kolaycılığın felaket getirdiğini hatırlamalıdır.