Neler oluyor? Artık o kadar alıştılar ki devletin resmi haber ajansı TAK İrsen Küçük’ün suçunu haber yapıp dağıttı. İnanılacak gibi gelmiyor ama kaçımız bunun suç olduğunu düşünebiliyor, esas sorunumuz oldu.
UBP genel başkanı İrsen Küçük, Yiğitler ve Cihangir örgütlerinden heyetlerini kabul etmiş diye başlıkla haber veriyor ki İrsen Küçük başbakanlıkta partisinin işlerini yürütüyor ve kendi partisinin adayına karşı kampanyasını devletin olanaklarıyla yapıyor. Kendi partisinden bakanlıktan attığı rakibini nasıl alt edeceğini görüşüyor. Hem bizim olanaklarımızı kullanıyor hem de rakibine karşı avantaj elde ediyor ve makamını onun aleyhine kullanıyor. Onu attı ya bakanlıktan, o kullanamıyor halkın olanaklarını.
İş o kadar zıvanadan çıkmış ki TAK pervasızca bunu haber yapıyor. Gazeteler de bu haberi kullanıyor ve nasıl olur bu iş yahu demiyor.
İrsen sahteciliğe kurban gittiğini iddia edip, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Onun bu yediği haltı savcılığa TAK duyuruyor. Herhalde İrsen’e polisin kapısı gösterilmiştir, TAK’a kim polisin kapısını gösterecek acaba? Yoksa polis nasıl olsa TAK bültenlerini alır oradan okusun diye mi yaptılar? Olur ya belge diye, sahte belgeyi yayımlayıp, sahtecilik ortaya çıksın diyen Afrika gibi TAK da polis okusun diye haberi servis ediyor olabilir.
Bir zamanlar kapitalist olduğu için her türlü dolandırıcılığın egemen olmasının doğasında olduğunu Afrikacıdan dinlediğimiz Amerika’da Al Gore, başkanlıkta o an Beyaz sarayda bulunanların kendi paralarıyla kullanabilecekleri telefondan partisinin bir işi için kendi kredi kartını kullanarak konuştuğu zaman sorun edilmiş ve kendi kredi kartını kullanmış olsa da beyaz sarayın olanaklarından, ışığından, telefonun amortismanından ve havalandırmadan yararlanmış olmalı diye eleştirilmişti. Bu iddia da araştırılıp halka bunun bir istismar olup olmadığını izah için çaba sarf edilmişti. Burası Kapitalist olan bir ülke olmasına rağmen hükümet ve meclis pervasızca resmi daireleri kendi siyasi-partisel işleri için tepe tepe kullanmaya o kadar alıştırdılar milleti ki, resmi haber ajansları bunu haber yapmaktan bile çekinmez oldular.
Parti içi kavgaları ve yarışları için kamu binalarını ve olanaklarını kullanarak toplantılar yaparlar ve bunu basına duyurarak haber yapıp bundan üyelerini etkilemeye çalışırlar. Basın da bunları alıp yorumlar yapıyor ve yandaş oldularsa yani aday onları yanına almışsa onu desteklemeye gayret ederler. Üyelerden bazısının olsun kamu binalarını kullanmaları çok yakışıksız deyip karşı çıkacağına ihtimal vermezler. Bir tek üyenin bile aklına biz bunları nasıl bakan falan yaptık ulan, resmen kamu servetlerini istismar ettiklerini bize ilan ederler, yazıklar olsun bize ki bunları aramızda barındırdık demezler.
Onun için polis de TAK’tan suç duyurusunu almaz. Bunun suç olduğunu aklına bile getirmez.
Bir zamanlar makam arabalarıyla parti işlerine katıldılar diye bağıran toplum gitti yerine parti toplantılarının devlet dairelerinde yapıldığı zamana geldik. Türkiye Kıbrıs işleri bakan ve sairesi de aman istikrarı bozmayın diye halka destek mesajları verir. Türkiye, buyursun bu istikrardan yaralansın bakalım!
Parti kavgalarının ardı ardına üçlü kararnamelerle atanabilecek kadar kaliteli olması beklenen deneyimli (!) bürokratlar imza taklit ederek sahte belge hazırlayıp tedavüle sürmüşler. İş o noktaya geldi ki bir an ıslak imza olmayan belge kopya olduğuna göre ciddi olamaz diye düşünmüyorlar. Pervasızca bunu tedavüle sürüyorlar.
Alan gazete de yayımlayayım da yalan olduğu ortaya çıksın deyip yalan değilse de bir işe yarasın der gibi yayımlayıvermiş. Ne diyelim artık.
Ölü mezardan seslenmiş İncili Çavuş’a “o tarafta işler nasıl derlerse ne deyim?”, Çavuş, “söyle İncili çavuş imam oldu. Onlar anlar”. Bu yazı da öyle bir haber vermiş oluyor. İşte burada işler böyle.
Asil’i şirketinin parasını kendi parası sanıp kullanmış diye mahkûm etti Kapitalist İngiltere, kamunun mallarını, servetlerini kendinin sanıp kullananlara biz ne yapacağız. Yoksa halkımız UBP’den koparacaklarıyla yetinenlerin çokluğu yüzünden, şimdilik bir şey yapamayacak mıyız?
Git oyunu ver gardaş. Sen münasip görürsen biz ne diyelim?
Böyle demek zor ama halka söylenmedik söz mü kaldı. Medya da maşallah büyük çoğunluğunu yayımladı. Zaman oldu bu kadarı çok dedirten eylemlerle dikkat çekmeye de çalışan sendika ve sivil toplumun diğer örgütleri enerji tüketti. Bazıları onlara kızdı da. Onun için halkın çok kısmı UBP’ye katılarak desteklerse başımıza gelecek olanları hak etmiş olacağız.
Ülkeyi yıkıma uğratmaktan sorumlu tuttuklarımızın peşinden giden halk, bizi yanlışımızı kabul veya yuh çekmek arasında seçim yapmaya mecbur eder. Lakin TAK ajansı resmen haber yapıp dağıtırken yanlıştan bahsetmenin olanağı yok.
Bizi büyük birleşmelere zorlarlar. Yaygınlaşan yolsuzlukları ikiye bölüp bir kısmına usulsüzlük demeye başlayan bir Sayıştay’ın bulunduğu ülkede öyle insanlar bulmak gerek ki siyasi bir sözleşme yaparsan onaylarına güvenebileceksin. Biri kalkıp da yolsuzluk başka usulsüzlük başka gibi ince ayrımlar keşfetmeyecek ve çıkar çatışması suçunu olsun hatırlayabilecek. Ercan’ı özelleştirmenin artık zamanı geldi diye demeç veren bakanını anımsayıp Ercan gibi stratejik bir sektörü özelleştirmeyi asla kabul etmedik etmeyeceğiz derken “o bakanı da demecine pişman ettik” diyeni nereden bulacağız. Bunu demeden “özeleştiri yaptık inanın” diyene nasıl inanacağız?
Dahası da var binamızın kundaklanmasına, kurşunlanmasına rağmen dediğimizden dönmedik ama hepsi de iflas edince bizi de ayni kefeye koyanların bize sekterlik imalarıyla büyük birliktelik tavsiyesi yapmalarının bizim için anlamının ne olması gerektiğini de arada anlatmaları gerekmez mi?
Halk uyumaktan vazgeçip bu rezalet durum devam ettikçe onu kurtaracak siyasi güç ithal olmadıktan sonra bulunamayacak. TAK’tan aldın haberi UBP’ye kamu binalarından elini çek, halkın parasına el atma, her işi ehline ver, her işi sırayla yap diye haykırmaya başlamalı. Yoksa patatesi de hıyarı da limonu ve portakalı da devlet desteksiz satamayacağı sıfır sürdürülebilir sektörlü ülke olarak kalırız.
Bakmayın siz Ticaret odasının teşekkürüne. Hükümet yerli üretimi desteklemek için önlemler paketi konuşmuş ve rekabet edebilir sektörlerin gelişmesi için kısa dönem destek vermesini ve ithal yasağı ile ithalde fon uygulayıp pahalılık yaratmakla değil o yolla üretimin sürdürülmesini sağlamayı önermiş. Tek bir sektör sayabilmiş değil. Bu yolsuzluklarla sürdürülebilir bir ekonomi ayakta kalacak? Hem de TL ile ayakta kalacak? Hem de TC para politikasıyla Ha?