Genelde işin kolayı hemen sarılan davranış olunur. Bunu yaşanılan ve özelikle halen sürmekte olan resmi idoloji ve sistem yapısıyla devam eden koşulalrda yakın tarihle yüzleşmede de yaşanır. Şu basit kural hep belekten silindirtildi: yaşanılan geşmişle ilgili süreç dönü yeniden yaşanamaz. Değiştirilmeye düzenlenme şansı yoktur. Helle bizdeki yapılarda olduğu gibi olanı yanlış anlatarak “bilim” yaparak yok saymak ise ilgili resmi idolojinin ancak devam etiği süreçte ancak örtme ret etme görevini yapar. Geşmişler yüzleşmenin en önemli olgusu yaşananı bilerek ders çıkarma ve bir daha yaşanan yanlışı tekrarlamama durumu vardır. Birde geşmişle gelinen günümüz birikimini iyice kavrayıp ders alarak gelecek ufkumuzu daha doğru belirleme şansını kulanmamız bakımından Yakın Tarihi olaylarıyla doğru bilip yüzleşmek çok önemlidir. Ders çıkarıp ayni yanlışları yapmama ve oluşan birikimle doğru geleceği belirleme öğeleriyle düşüncemizle yön bulma şansımız olur. Ancak ne azıdır her konuda sadece yaşanan günlerimizde dahi iflasını yaşarken ve olaylar beleklerde canlı varken imkar etme, ret duruşuyla yok sayıp yüzleşmeden kaçtıkça yanlışların esiri ve onların oluşturduğu ötelenmelerle birilerinin erk olarak kalma geleceğimizi teslim edip hep yakınan ama en basit yaşadığı gerçeği dahi konuşamadan devam eden süreçte takılıp gideriz.
Yazımı okurken önemli tarihsel sıçramanında kiminin “kutladığı” kiminin anımsamak istemediği 15 Kasım “KKTC” ilanının yıl dönümü yaşanır olacaktır. Olayın Kıbrıs tarihindeki önemli zemin kayışının simgesi olması ve çoğu yakın dönemde yaşanmasına karşın kiminin belekten sildiği, kiminin değişen yeri ve çıkarı nedeniyle anımsamak istemediği bu gün hep yüzleşmeden ve gerçeklerle konuşulmadkça üstelik Uluslar arası gerçekelrle birlikte yorumlanmadıkça hiçbir zaman doğrular ve ona göre gelecek yönü çizilmez. Ben bu yazımda kendi yaşamımla “KKTC” gerçeğine geliş serüvenine pek konuşulmayan veya konuşturulmayan taşlanmalarla kısa makalemde yer verecem.
Yıl 1978 olmaktaydı; Sonbaharın son ılık günlerinde kapanacak Kıbrıs öğrenci yurtları için engeleme çabalarında oluyorduk. Ben buna ek olarak konuyla ilgili Türkiye basınından bazı gazetecilerle temaslar kurup konuyla ilgili bilgi aktarırken, onlarda aynen benzer bilgielri bana aktarıyorlardı. Artık Yurtların genel anlayışla kapanacağını anladığımız ve gün sayarken Siyasal yurtlarının salonunda konuyu Türkiyeli arkadaşlarla konuşurken yanımıza gelen ve CHP gençlik kolunda olan ayrıca bazı gazetelerde muhabirlik yapan iki arkadaş bana şu ek bilgileri veriyordu: Anımsatalım; Ayni dönemde Türkiyede Ecevit hükümeti olup o dönemki adıyla AET soradan AB olan Avrupa Birliği kesimleri Türkiye ile üyelik konusunu konuşuyorlardı. Ayni dönemde Yunanistan ve ispanya Portekizde süreçte dahildi! Bana kısaca görüşmelerde Kıbrısında geçtiğini, bu önerilerden bir kaçının adanın resmen ikiye ayrılmadan tutun Kuzeyin Türkiye ile kurulacak bazı ilişkilerinin tartışıldığını söylediler.Bilirim bu tümcelere bazı ezberciler hemen “Uluslar arası anlaşmalar” değip çıkış yapacak! Anımsayın atmışlar ortasında Açerson pilanıyla yine Kıbrıs Yunanistana bağlanacak ve Türkiye Karpaz üstü kiralaması oalcaktı! Onun için yazılı ve yapılan çelişkisini iyi yorumlamak şart.
Ben konuyu hafta sonu toplanacak Devrimci Gurup çizgisindeki arkadaşlara anlatmaya karar verip kafamda hazırlıklar yaparken OTÜden gelen arkadaşlar bize Cumhuriyet gazetesinden bir muhabirin kendielrine ayni görüşleri aktarıp ama Ecevitin “koşulalr daha uygun değildir” yanıtıyla ret etiğini anlatığını söylediler. Böylelikle Kuzey Kıbrıs ve daha genelinde yeni siaysal hamlelerin olduğunu anladık. Nitekim süreç içinde gelişen ve Kipriyano Denktaş görüşmelri başlar ve ardından bilinen içeriği net olmayan ama temel ilke konulan anlaşma yapıldı. Biz ise eldeki diğer bilgilerle zaten çözüm olmayacağını bildiğimiz için şu basit sloganla “Denktaş Kipriyano Kıbrıs sorununu çözemez” çıkışıyla ilk Kıbrıs siaysal duruşumuzu yaptık.Bu olayı neden yazdım: Çünkü Kuzey Kıbrısta bağımsız devlet kurma idolojik resmi savunması da ayni dönemde başladı. Böylelikle çok geçmeden yerel çoğu kesim sesiz kalırken ve Denktaş gibi çevreler bunu yavaş yavaş savunmaya başlarken, eldeki bilgielrle biz önce yukarda dediğim iki toplum liderli görüşme açılımını yaparken, ardından gösterilen “bağımsız olmanın” nedemek olduğunu anlatmaya başladık. Devrimci Gurup Türkiyede ve Halkder dernekleri Kuzey Kıbrısta bağımsızlıkla ilgili bildiriler dahi dağıtı. Bu ayni zamanda Kıbrısta özelikle seksenle birlikte yeni bir ayrışma başladı. Çünkü başta Öğretmen sendikasının belirli kesimi bu ilana destek veriyor ve sanki “Türkiyeden de bağımsız” olacağına inanıyorlardı. Böylelikle Bağımsızlık olayı bizde ayrımları da başlatı.
KOnu daha arada bir sık sık gündeme geldi. Aslında 81 sorası yapılan müdahalelerle ve Türkiyedeki 12 Eylül gerçeği Kıbrısta bir takım ilhak adımlarının atıldığı ve yeri geldiğinde bunun devlet ilanına dek uzayacağını bekliyorduk. Ancak özelikle Sosyalist kesimelr etkisizleştikçe ve sağa kaydıkça gereken duyarlılık da azaldı. Hatta ilan öncesi bir günde tüm muhalefet vekiler karşı olduklarını ilan edilen yürüyüş yapmasına karşın ertesi gün saray yemeğinde hepsi birden kabul etmişlerdir. Böylesi çelişkilerle olay gerçekleşti. Ne acıdır ki tüm araştırma yapanlar hep belrli merkezlerin ağzıyla bunu ele aldı. Özelikle Seksen başında Halkder veya Türkiyede Devrimci Gurubun konuyla ilgili çok önemli uyarıları pek araştırma kalemcilerine ulaşmadı. Hatta “KKTC” ilanında neden TKP olayı meclisine getirmediği sorusunu dahi sormadılar. Çünkü her soruşta başka gerçeklerin ortaya çım-kma tehlikesi ve istenilen bir yerde takılma kırılacaktı. Nitekim “KKTC” anayasa referandumunda bazı devrimci kişilerin boş oy kulandırtması ve bir miktar da böylesi oy çıkması dahi hiç ama hiç yazılıp bir yerde konulmadı.
Bir garip ironi; Zamanında Bağımsız devlet ilanını en çok savunan bazı kesimler şimdi sanki olmamış gibi “Kıbrıs cumhuriyetine dönüş” savunucusu olarak karşımızda duruyor.
Tüm olgularda şu kafada sildirtilen ama arada anımsanıp konuşulup anlamı konulmayan gerçekler vardır: Kıbrısın dış dinamik gerçeği ve emperyalist dizayinden vesayetli Türkiye ölçekleri pek yan yana konmaz. Tıpkı Kıbrıs Cumhuriyet oluşumundaki vesayetlilikten Yeni sömürge genel anlayıştakı ayarın onutlması gibi: Yine Hep atmış anlaşmalarını söylerken, örneğin değişkenlikle eklenen yeni dizayinbnli uluslar arası belgeler söylenmez.Örnek 94 avrupa anlaşmaları, 98 insan hakları mahkeme kararıyla konulan hukuki statü; Annan yasalaştırılan bazı olgualr ve son Uluslar arası kararlarla ve Adalet divanı yeni açılımların ne ifade etiği hiç sorgulanmıyor. Helle son Ortadoğu projesindeki Kıbrıs senaryolarını daha kimsenin ağzından duymadım. Bunalrı toplayın ve sora ilandan geldiğimiz resme bakın: Bunlar bize başka yerlerdeki görülmemiş bağımsızlık süreçleridir. Bir kez saray yemeği ile tehditle hiçbir bağımsızlık ilanı hiçbir yerde olmadı! Ama alıştık Kuzey Kıbrıs merceği ve olduğumuz döngüde dönüp dolaşmaya!