Ekoloji; “doğanın zedelenmemiş işleyişinin öğretisi, yeryüzünün aynı bölgesini paylaşan bütün organizmalar arasında olabildiğine karmaşık bileşimli, karşılıklı etkileşimler gerçekleştirdiği olgusuyla uğraşan bir doğa bilimi dalı olarak” tanımlanmaktadır. Her tanımlama tanıtmaya çalıştığı olguyu belli boyutuyla sınırlandırırken, ekoloji açısından yapılacak tanımlamalar ne kadar kapsamlı olursa yine de ekolojiyi tanımlamakta yetersiz kalacaktır. Bu çerçevede bazı olguları tanımlama kaygısından ziyade, anlamsal derinliğini kavramak ve hakikat bağını kurmak daha anlamlı hale gelmektedir.
Ekoloji tartışmaları ve politik ekolojinin teorik-pratik olarak ele alınışı 70’li ve 80’li yıllarda yoğunlaşmaktadır. Ekoloji, bir boyutuyla felaket algısı üzerinde hareket edilerek “Doğa-l Felaket” korkusuyla tartışılırken, diğer boyutuyla derinlemesine felsefik tartışmaların da ana konusu yapılmıştır. “Doğal Felaket” ve ekolojik yıkımın başlama tarihini kesin olarak saptamak mümkün olmamakla beraber, tarıma geçiş ve sulamaya bağlı tuzlama, mineral düzeyinin düşmesi ve toprağın verimsizleşmeye başlaması ekolojik yıkımın bilinen başlama aşaması olarak kabul edilir. Ancak ekolojik yıkım kapitalist endüstrileşme ile artan oranda yoğunlaşmış ve gün geçtikçe bu yıkımın çok yönlü olumsuz etkileri her alanda-her anlamda hissedilmektedir.
Kropotkin
Çarpıtılmış felsefe, yozlaştırılmış bilim ve zehirlenmiş bilincin ürünü olan, kâr maxmizasyonunu temel mihenk noktası yapan modern kapitalist uygarlığın sistematik saldırısına, doğanın karşı tepkisi politik ekoloji tartışmalarını ve zihni sonuçlarını açığa çıkarmıştır. Temel tartışma konusu insan ile doğa arasındaki çelişki ve özne-nesne figürleri arasında yürütülmektedir. Politik ekolojiyi hem kavramsal, hem de derinlemesine ele alan ve kuramlaştıran Eko-Anarşist Kropotkin’dir. Kropotkin’in kavramlaştırdığı politik ekoloji birçok anarşist kuramcı tarafından çok boyutlu ele alınmış ve çok farklı yorumlamalara tabi tutulmuştur.
Politik ekolojik ve Eko-Anarşistler; ekolojik tartışmalarını salt ekolojik yıkım ya da ekolojik felaket bağlamında ele almayıp, tahakküm ilişkisi ve özne-nesne bakımından insan-doğa çelişkisini (ilişkisini) irdeleyerek, modernist uygarlığın bakış açısının hastalıklı sonuçlarını ortaya koymaya çalışmışlardır…
Doğa üzerindeki tahakküm fikrinin mucidi, daha doğrusu bunu ilk ortaya koyan modernistçi Bacon olmuştur. Bacon’a göre, “doğa insana hürmet ve hizmet etmeye mecbur bir köledir.” Kapitalist modernitenin ya da modernistçi bakış açısının “felsefik gen kodlarını” oluşturan birçok kuramcıda da benzer bakış açılarını görmek mümkündür. Descartes; “bilimsel bilgi bizi doğanın hakimi ve efendisi yapar” belirlemesiyle; insanı özne, doğayı da tamamen nesne olarak ele almaktadır. Modernist paradigmada insan merkezli doğa anlayışı hakimdir. Modernist paradigmanın tahakkümcü bakış açısının en çarpıcı ve en çarpık olanlarından biri de; Darwin’in “Doğal Ayıklama Yasası”dır. Darwin; “doğada ancak güçlü olanlar, kendini koşullara uyarlayabilenler hayatta kalabilirler; zayıf olanlar, kendilerini koşullara uyarlamayanlar yok olmaya mahkumdurlar” der. Ve “güçlünün” tahakkümünü meşrulaştırma yoluna gider.
Ekolojiye bakışlar
Politik ekoloji; insan merkezli bakış açısının tersine, doğa merkezli bakış açısını temel perspektif olarak ele alır ve “insan sadece doğanın bir parçasıdır, insan yerini bilmelidir,” belirlemesiyle hareket eder. Politik ekolojistlerin en radikalı olan Derin Ekolojistler; ekosistem içinde işlevselliği olmayan ve sistem içinde önemi olmadığı halde sistemi bazen tek canlı türü olarak insanı görürler. Politik ekolojistler tahakkümü kurumlaşmış bir otorite olarak ele alır ve doğa üzerindeki otoriteyi reddederler. Ve politik ekoloji kuramcıları doğayı özne, insanı da özneye bağlı-bağımlı nesne olarak ele almaktadırlar.
Güncel olarak politik ekolojiyi, çevrecilik, ekolojik krizciler (eko-anarşistler/ derin ekolojistler) ve yeşil partiler olarak irdeleyebiliriz.
Çevrecilik
Çevrecilik; günümüzde ekoloji için en büyük tehdittir. Yaşanan ekolojik bunalımın üzerinden kâr elde etmek amacıyla kapitalist sistem tarafından geliştirilen ekonomik bir yaklaşımdır. Kapitalist modernitenin yeşil pazarlama stratejisinin bir parçası olarak işlev görmektedir. Ekolojik yıkımın asıl faili olan kapitalist ilişki ve üretim sistemine dokunmamaktır. “Benim nedeni olduğum bir sonucun hesabını soracağım bir adres yoktur, çünkü her adres önce bana çıkacaktır” tespitinin sınırlarını aşmamıştır çevrecilik. Günümüz çevreci yaklaşımlar içinde kimi iyi niyetli kişi ve gruplar olsa da, özünde yeşil örtü altında kapitalist ilişki sisteminin sürdürülebilirliği bulunmaktadır. İnorganik atıklardan ve kimyasal reaksiyonlardan dolayı kökünden çürümeye başlamış bir ağacın dal ve yaprakların iyileştirilmeye çalışılması pek bir fayda sağlamayacaktır. Çevreci yaklaşımlar maxmalist (üretim-tüketim ve yeniden üretim açısından) kapitalist ilişkileri bütünlüklü olarak reddetmekleri sürece ekolojiye katkıları ancak bu “dal ve yaprak iyileştirme” çabası kadar olacaktır.
Ekolojik krizciler
Ekolojik krizciler; ekolojik krizin-ekolojik sebebi sistemdir, sistem değişmelidir. Ekoloji eksenli yaşanan ve yaşanacak olan felaketin nedenini; modernist yaklaşımında, modernist bakış açısında aramaktadırlar. Politik ekoloji açısında realiteye en yakın tespitleri temsil etmektedirler. Bu anlamıyla kapitalist ilişki sistemine karşı toptan bir reddi geliştirmektedirler. Eko-Anarşistler ve Derin ekolojistlerin temsil ettikleri yaklaşımdır. Modernistçilerin, insan merkezli yaklaşımını “insan merkezli hayaletle, ölümcül kucaklaşma” olarak nitelendirilerek doğa merkezci bakış açısı ortaya konulmaktadır. Ekolojik krizlerden sayılabilecek “ilkeciler” ekolojik toplum tahayyüllerini “Ekotopya” olarak nitelendirir ve “doğaya en uygun yaşamın, ona hiç müdahale etmeyen, ürtetmeyi reddeden, insanın doğaya karışmadığı daha çok ona uymayı tercih eden bir topluluk kültürünü” önerirler.
Yeşil partiler
Yeşil partiler; sistem içinde kalarak belli programlar çerçevesinde sistemi dönüştürmeyi eksene alan ekolojik hareketlerin reformist halidirler. Çevrecilik yaklaşımına daha yakın bir pozisyonda durup, birey-çevre ilişkilerinin mevcut sistem içerisinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Düşünsel, felsefik ve pratik olarak kapitalist ilişki sisteminin prangalarına hapsolmaları en büyük çıkmazlarıdır. Ekolojik tahlilerinde ve çözüm önerilerinde programatik bir düzeye sahip olmaları ilk bakışta olumlu algılansa da; sistem içi olmaları ve programsal yaklaşımları öz olarak bir sınırlandırılmışlık nedeni olmaktadır.
Bookchin
Politik Ekoloji tartışmalarında M. Bookchin’in; “Toplumsal Ekoloji” perspektifine ve “çeşitlilik içinde birlik” tezine başvurmamak önemli bir eksiklik ve haksızlık olur. Bookchin; her türlü hiyerarşik ilişkiye karşı çıkarak “öncelikle insanlar arasındaki tahakküm ilişkilerinin aşılması gerekir, doğa üzerindeki egemenliğin kaynağı buradan gelmektedir” tespitiyle toplumsal ekolojiyi; öz-bilinçli, öz-düşünümsel kılınmış doğa olarak ele almaktadır. Clark; “bilincin bütünden ayrı olmadığını, bütünün de; insandan, sosyal yaşamdan, insan ürünlerinden oluşan bir eko-istem olarak doğayı da içine alan bir ‘çeşitlilik içinde birlik’ olduğunu” belirterek Bookchin’in çeşitlilik içinde birlik tezini toplumsal öz-bilinç ve ekolojik yaklaşımla bütünleştirilmiştir.
Politik-Ahlaki toplum tasavvurunda; ekolojiye yaklaşım temel ideolojik parametrelerden biridir. “Ekolojik bilinç temel ideolojik bilinçtir.” İdeoloji bir yaşam biçimidir ve ekoloji yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. “Ekolojik bir bilinçten yoksun bir toplumsal bilinçlilik reel sosyalizmde görüldüğü gibi çözülmek ve yozlaşmaktan kurtulamaz” tespitiyle ekolojik bilinç toplumsal bilinçle, tartışmalarının dar sınırlamalarından sıyrılarak “doğada insanın özgünlüğünü, insanda doğanın ilişkisel bütünlüğünü gören” bakış açısını ortaya koyar.
Politik ekoloji açısından gelinen aşamada; ekolojik sorunları çözmek için mücadele eden bir hareket diğer alanlarda yaşanan bozulmaları da dikkate almak durumundadır. Sosyal değişimi (gelişim) merkeze alan bir toplumsal hareket de insanı ve zihinsel ekolojideki bozulma kadar doğal dünyadaki bozulmayı da dikkate almak durumundadır.
*Özgür Gündem