Tayyip Erdoğan’ın iktidarın yöneticisi olarak siyaset arenasında yer almasından bu yana karakteristik hale gelen söz ve davranış dili dikkati çekmektedir.
Ondaki bi dil siyaset analizlerince çeşitli yorumlara tabi tutulurken, hepsindeki ortak yan övgü ve yergi karakterinde olmaktadır. Erdoğan’ı bu tip görselden değerlendirmeye tabi tutmak ondaki siyaset birikimini fikri takibe almamak halinin ortaya çıkardığı bir sonuçtan kaynaklanmaktadır.
Bireylerde oluşan fikirler silsilesi gökten zembille inmediğine göre, onun oluşum sürecindeki öğrenmelerinin kişideki sentezi, birikim halidir. Buradan başlayarak edindiklerini ele aldığımız zaman; Erbakan’lı Milli Nizam Partisi(MNP)den başlayarak AKP oluşumunu ortaya çıkardıkları ana kadar ki fikr-i takiplerinin ortak paydasının İslamiyet(hanificilik) ve Türkçülük olduğu rahatlıkla görülmektedir. Bu iki olgunun sadece MNP’nin uhdesinde olduğunu zannetmek doğru çıkarmalar yaratmayacaktır, bizde. İslamiyet ve Türkçülük; cumhuriyetin kuruluş ilkesi olduğu, bu kuruluş ilkesi ortak paydası üzerinde çeşitli partilerin kendi siyaset dillerini yaratmaya çalıştıkları rahatça görülebilmektedir. Onlarda ki bu ortak paydanın siyasetteki yürüme farklılıkları, onlarda parti halinin ortaya çıkmasına tezahür etmesidir.
AKP’yi oluşturduklarında kendilerini siyaset sahnesinde ifade etmeye çalıştıklarında, farklı olduklarını anlatmaya çalışırlarken anahtar cümleleri “geliştik-dönüştük” ifadeleri idi. Bu ifadeleri kullanırken buradan çıkarılacak sonuçları kendi analiz süreçlerinin sonuçları olarak yeni hallerinin maddi temellerini ortaya çıkarmak şeklinde olmamıştır. “geliştik-dönüştük” tümcenin anlaşılma hallerini topluma bırakarak kendilerine önemli bir manevra alanı yaratmışlardır. Onların bu hali, dışarıdan onlara yüklenen değerlerin sahici olduğu yanılmasını beraberinde getirmiştir.
İktidarını perçinlediği oranda Erdoğan (AKP) siyasetinin ana noktaları ortaya çıkmaya başlamıştır. Geçmişte “geliştik-dönüştük” kavramının reddi miras olarak algılanmasına karşı sessiz kalan Erdoğan; partisinin son kongresinkde asla böyle bir zeminde olmadıklarını anlatmışlardır. Bu anlatımların net ulaştırması “Erbakan düşüncelerinin” kendilerinin öz hali olduğu ifadeleridir. Böyle bir ifade kullanılırken, geçmişteki ayrılmaların ortaya çıkarmış olduğu farklı kümelenmelerden Numan Kurtulmuş öbeklenmesinin kendilerine iltihak etmesidir. Dolayısıyla geldiği cenahtan kalanın sadece kurumuş bir dal olması, kendileri açısından temsiliyet sorununun bittiği belirlemesidir.
“geliştik-dönüştük” anlatımının tek gerçekliği; kendilerinin ABD’nin kollarında mutlu ve mesut siyaset yapma halleridir. Bu anlamıyla Erbakan hocalarından ayrılmaları söz konusu olabilmektedir.
İktidarını perçinlemesine paralel olarak Erdoğan ‘toplama dili’ni ana söylem haline getirmiştir. Ondaki bu topmlamacı dil İslamiyet ve Türkçülük ortak paydasının toplam hali siyasetinin örülmüşlüğüdür.
Erdoğan’ın bu şemsiye politikasının sonuç alıcı hale gelmesi için dışlayacağı kesimleri de kristalleştirimesi gerekmekteydi. Baktığımızda Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere, kendilerinin fikr-i takipleri içerisine girmeyecek olan tüm kesimlerin ötekileştirilmesi ana söylemleri olmuştur.
Bu politika yenimidir?
Hayır.
Ortak havuz Sünnilik(haneficilik) ve Türkçülüktür. Farklılıkları ortak havuzdaki dil farklılığı ve kısmi nüanslar şeklinde olmuştur. İktidar olma mücadeleleri ise bu farklılıkların kendilerini egemen etme halidir.
Cumhuriyetin kuruluş ilkelerindeki ötekileştirilmiş olan kesimler bu hallerini dün de yaşıyordu, bu günde yaşıyor.
Sadece ‘tellak’ değişti.