Nihayet mahkeme başbakan rolündeki İrsen Küçük’ü sorguladı ve ilk kararını gazetemiz yayıma hazırlanırken verdi ve parti başkanı olarak yetkilerini kullanmaktan men edildiğini açıkladı. Ondan sonra da esasa geçerek partinin demokratik çalışıp çalışmadığını denetleyip tüzüğünü hukuka uygun olarak uygulayıp uygulamadığına karar verecek. Yargıcın verdiği emir elimizde olmadığı için sadece övgü aldığını belirtmekle yetineceğiz. Ancak artık yetkileri kurultayın devam edip ikinci tura geçilmesi olasılığına karşı görevini kullanmaktan men edildiği bilinerek İrsen ile ilişki kurulabilir.
Bu arada İrsen TC-KKTC protokolünü de kabul edip bütçeyi ona göre hazırlamış bulunuyor.
Ne yaparsa yapsın İrsen başbakan olarak görev yapmadığını halkına göstermiş oldu çünkü gelecek yıl ve sonraki iki yılda ülkede neler yapması gerektiğini hukuku çiğneyerek Ankara’dan gelen protokole göre yürütecek. Bilindiği gibi ülkedeki tüm konuları içeren KKTC-TC Protokolü hazırlandı ve “kiminle konuşuldu?” diye sürekli “bizimle konuşulmadı” diyen görevli ve sivil toplum örgütleri yanıt alamadılar. Nedeni belli protokol TC yetkilileri tarafından hazırlandı.
Anayasa der ki ülke uzun vadeli(beş yıllık) planlarla yönetilir. Yasalar der ki her yıl hükümet yıllık programın esaslarını saptayıp Resmi gazetede yayımlar ve sosyal ve ekonomik konseyi toplantıya çağırıp halkla istişare eder. Ondan sonra yıllık program hazırlanır ve ona göre bütçe yasa tasarısı yapılır. Bütçe buna göre mecliste görüşülür.
Hâlbuki bütçe meclise sunuldu ama ne plan var ne de diğer belgeler. Protokol bile halka açıklanmadı. Kimse de bütçenin protokole göre hazırlanıp hazırlanmadığını belirtmedi.
Ancak bütçedeki kalemler protokole uygun olduğuna göre Ankara açısından sorun yok. Kendi memurları kendinden değil Türkiye’nin buradaki görevlilerinden emir alan acenta hükümetin başındaki yetkili İrsen olmuş, Ahmet olmuş fark etmez.
Ne acentalıkmış bu ki muhalefetin de tek derdi erken seçim. İlle de onlar İrsen’in yerine geçecekler.
YKP de seçimsiz bir ülke istemez. Halka sesini duyurarak acentalığın sona erdirilmesi için destek ister. Lakin halk henüz acentalıktan vaz geçmeyi göze alan bir tavır içinde değil. Öyle olsaydı YKP çok daha fazla katılımla toplantılar yapar ve gösteri yürüyüşleri (nümayiş) yapardı. Onun için erken seçim diyenlerin arasında YKP yoktur. Seçim çare üretmez. Seçim seçimden önce halkın kararlı tutumunun ortaya çıkmasının ardından çare umudu olarak ortaya çıkar.
YKP’nin gördüğü sempatiye rağmen seçim peşinde koşmamasını anlamakta güçlük çekenler var ama gerçekler de ortada.
Yolsuzluk ve suiistimal iddialarının gök yüzüne yükseldiği bugünlerde devletin kılıcı olan polisin kıpırdamamasını yorumlamadan ve kimse göremeden hazırlanan protokollerle ülkeyi yönetmeye hazırlananların arsına YKP katılmayacaktır.
YATIRIM DESTEK VAATLERİNE KANANLAR YOLDA KALMAYA MAHKÛM
Küçük işletmeler için gene faizsiz ve bir süre geri ödemesiz kredi vaatleri gene yapıldı. Bunları alan şikâyetçi almayan şikâyetçi. Ülkedeki fiyat seviyesi para politikası tarafından belirlenir. Ancak Türkiye dayatmasıyla kullanılan para TL oldukça ve merkez bankasının başına Türkiye atama yaparak para politikasını tayin ettikçe hiçbir yatırımın kârlı olmayacağını anlamak için daha kaç kişi yatırım yapıp parasını yatıracak sorusunu sormak gerek.
Zeytin ve yağı fabrikası kurarak ertesi gün devlet desteklesin, ihracata yasak koysun diye feryada başlayanlara daha kimler eklenecek? Hellim, süt ve bulgur gibi tarımsal üretim için yatırım yapan gerçeklerle yüz yüze çare diye devletin kapısına koşuyorsa daha kaçı onlar gibi sıkışacak da gerçek anlaşılacak?
Bu para politikası durdukça yatırım sadece kumar, fuhuş ve uyuşturucuya yapılabilir.
Ekonominin asıl patronu Rum tarafı ile alış verişi kimseyi suçlamadan yani vatan haini ilan etmeden eleştirdi. Açıklamasında Rum tarafında üretilen şeylere değil ithal mallarına rağbet var dedi. O da anladı ki ithal malları pahalıdır. Birinci işaret ettiği nokta limanlardaki aşırı maliyet oldu. Gene limanlardaki memur ve diğer ücretlilerin maliyetini kastediyorsa yanılıyor. Limanlarda fazla sigorta primleri, küçük miktardaki ticaretin daha pahalıya mal olması, hırsızlıklar yanında hesabını yapmaları gereken yerli üretimi desteleme iddiasıyla yükletilen fonlardır. İçteki fiyatlar ticarete olanak vermediği için ithalatı pahalılaştırmak korucu önlem olarak kullanılıyor. Çünkü öyle bir para politikası var ki kârlı yapılacak bir iş yok.
Ekonominin patronu bunu görmediyse çareyi de gösteremez. Acentanın başbakanı İrsen hiç gösteremez.
Patron Akça protokole reform da koymaktadır. Ancak bu kaçıncı protokol? Reformu gören var mı? Limanlardaki maliyeti düşürmek için iş tanımı ve iş değerlendirmesi ilkelerini uygulatmaya doğru bir adım atılmadı. Ancak müjdeyi verdi. Bundan kelli limanlara falan yatırım yok. Özelleştirilecek ve fazla personel masrafından kurtulacak. Cari harcamalara destek olmayacak, halk da özel işlerden şikâyet etmemeyi öğrendiği için bu limanlar çok pahalı demeyecek. Kendi yolunu bulup başının çaresine bakacak.
İrsen’i de sorumlu tutmayacak Akça’yı da.
Başının çaresine bakamayan AB pasaportuna sarılıp başka terde yaşam olanağı arayacak.
Gelen giden insanlarımızdan insan sevgisi olup çözüm diyenin Kıbrıs sorununa karışmasını engelleyerek demokrasiye izin vermeyen Türkiye de onlardan kurtulmuş olacak.
Ne için savaşmışlarmış diye sızlananlar Hanya’yı da Konya’yı görecekler. Siz ne sandı idiniz? Siz Türkiye’ye toprak kazandırmak için savaşmadığınızı mı iddia ediyorsunuz?!