Geçen hafta Arif Hoca’yı yitirdik. Arif Hoca alışılmışın dışında uğurlandı sonsuz yolculuğuna. Hatta yazıldığına göre yakılmasını ve küllerinin Akdeniz’e savrulmasını da istemiş ama galiba Kıbrıs’ta bu olanak olmadığı için sadece dini törensiz ve Milli veya başka bayrak olmaksızın, sadece KTÖS’ün flamasıyla gömüldü. Arif Hoca zaten yaşadığı müddetçe hep aykırı davrandı ve aydın olmanın da bir gereğini yaptı. Aslında Arif Hoca’yı Arif Hoca yapan da bu özelliğiydi Neydi aydın olmak? Bunu bir araştırırsak çok iyi anlayacağız Arfif Hoca’yı:
“Bu anlamda entellektüelin misyonu, gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmaktır. Gerçeğin saptırılmış biçimiyle savaşmaktır. Gerçeğin saptırılmış (ideolojik) bir versiyonunu topluma kabul ettirmeye çalışan devletin ve bu işleve koşulmuş “aydınlar”ın, “aldatıcılar”ın ipliğini pazara çıkarmaktır. Açıklıktan yana olmayan, gerçeğin ortaya çıkmasından zarar görecek olan sınıflara karşı gerçeği savunan, tek kelimeyle gerçeğin ortaya çıkmasından yana tavır koyan kişidir. Bu anlamda egemen sınıflar ve onların adamları tarafından yaratılan hurafeleri sergilemek, mistifiye (aldatılma) edilmiş olanı demistifiye (yaratılan efsaneyi yıkmak anlamında) etmektir” demektedir “ “Paradigmanın İflası” adlı kitabında Fikret Başkaya (19-20,2007).
Gerçekten Arif Hoca’nın başından beri yazdıkıları ve söyledikleri yanında yaptıklarıyla bu tarife uymaktadır. Ama bunun yanıda Hoca’nın tarihsel bir kişiliği daha vardır. 1940’lı yıllardan itibaren Kıbrıs tarihini hem yaşamış hem de bu tarihe gözlemcilik yapmış, daha sonra da TMT adlı yeraltı örgütünde yeralarak TMT’yi gözlemlerken 1957 yılından itibaren şimdilere kadar gerçekten TMT’ye de büyük eleştiriler getirerek Kıbrıstürk toplumunun gizli kalan tarihini yansıtırken, o dönemlerde perde arkasında dönen olaylarla gizli eylemleri ve illegal hareket ve davranışları da yansıtmıştır bizlere. Hoca’nın varlığı, TMT içinden de kendisi gibi demokrat insanların varlığını ve sırasında doğruyu söylemek için ortaya çıkabileceklerine de bir örnekti aslında. Arif Hoca mücahitlik görevini yaparken 1968 yılında dünya toptan bir değişim devrimine girerken , tüm dünya devrimci gençlik eylemleriyle kucaklaşırken , o güne kadar örgütsüz olan Kıbrıstürk öğretmenlerini tek bir çatı altında toplayıp onların hak mücadelelerinde bir ivme kazandıracak Kıbrıstürk Öğretmenler Sendikası’nın da örgütleyicileri arasındaydı. KTÖS ‘ün onun ve arkadaşlarının korkusuzca örgütlenmesinden sonra öğretmen hareketi ve öğretmenler, haklar kazanmaya başlamışlar ve egemenlerin korkulu rüyası olmuşlardır. O günlere kadar değil sendikacılığı,sendikacılığın “s”sini bile ağzına alanın şiddetli bir şekilde cezalandırıldığı bir durumdaydı Kıbrıstürk toplumunun emekçileri. Sendikanın kurulmasıyla emek ve örgütlenme hareketi de Kıbrıs’ta yükselmeye başlayarak ciddi ve gerçek haklar almaya başlamıştır. Daha önce örgütlenen sol emekçilerin başlarına neler geldiğini toplum çok iyi görmüş ve sindirilmişti. 1963 sonrasında enklavların içinde beniletilmiş bir toplum yaratmak isteyenler, her türlü tepkilerine ve hapis cezalarına karşın onlara karşı haklarını müdafaa eden bir öğretmen kitlesi ile karşılaşmışlar ve KTÖS’ün direnişiyledir ki Kıbrıstürk toplumunun demokratik yaşamı bile bugünlere kadar gelebilmiştir.
Arif Hoca’yı öğretmenliğimin ilk yıllarından itibaren Genelkurullarımızda yaptığı demokrasi, hukuk ve insan hakları üzerindeki konuşmalarıyla tanıdım. Konuşmaları hep yenilik arayan ve öğretmene birçok değerlerle kavramlar kazandıran konuşmalardı. Konuşmaları yol göstericiydi. Fakat Arif Hoca hiç yanlış yapmadı mı? Elbette yaptı. Ama insan olan yerde hata olmasın olur mu? Arif Hoca öyle bir yapıdaydı ki yanlışlarını deneyimlerle etüd eder ve o büyük ve yoğun kültürüyle yanlışını kendi bularak özeleştirisini yapar ve doğru yolundan hiç ayrılmazdı. Arif Hoca’da o kültür birikimi oldukça genişti ve o yeteneği vardı.
1986 ve 87 yıllarında aylar sürecek eylemlere başlamıştı KTÖS. Ama maalesef şu anda Türkiye’de yargılanan 12 Eylül Darbesi ve normları herşeye etki yapmaktaydı. O yıllarda televizyonlarda silahlarla kitaplar birarada yayınlanmakta ve kitabın ne kadar tehlikeli olduğu topluma psikolojik olarak verilmeye çalışılırdı ve amaç da çok anti sosyal , okumayan, görmeyen, duyarsız genç nesiller yaratmaktı. Bizim içimizde bile 12 Eylül oldukça derin yaralar açmıştı. “İdeoloji” sözü tabuydu ve dehşet uyandırıyordu kitlelerde. Mücadelenin en doruklarına çıkarıldığı bir noktada hatırlıyorum Arif Hoca’ya söz hakkı verilmiş ve halka hitap etmesi istenmişti. Arif Hoca mikrofona çıktı ve tılsımı bozan şu kısa konuşmayı yaparak öğretmen hareketinin en büyük sloganını attı: “mücadelemiz elbette idelojik ve politiktir. Emek hareketi , sol ideoloji olmadan zafer kazanması mümkün değildir. Marksizm her zaman için emek hareketinin başvuracağı tek ve en büyük yöntemdir. Biz işte bu ideolojik mücadeleyle başarı kazandık ve kazanacağız”
Arif Hoca’yı topluma kazandıran bu konuşmasıydı. Tarihsel bir konuşmaydı bu. Bu konuşmadan sonra tarihte ilk defa olarak Öğretmen çalışanlar en büyük artışı aldılar. Öğretmen mücadelesi egemenlere karşı bayağı ciddi bir mücadele vermişti.
Hocay’la birçok zaman birçok tartışma ve konferansta birlikte olduk. Her zaman hoşgörülü ve görüşleri bir konsensüste toplayabilen yeteneği vardı. Kıbrıstürk halkı bir devrimcisini, bir mücadele adamını ve bir aydınla önderini yitirdi.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Hoşçakal Hocam, o bayrak hiç ama hiç yere inmeyecek…