Bir iki istisna dışında belediyelerimiz batmış durumda. O kadar ki batmamış olanlara övgüleri düzülüyor. Girne belediyesi uzun yıllardan sonra yağan yağmura boyun eğip büyük zararların ortaya çıkardığı baştan sona yanlış yapılaşmanın hesabını vereceğine işleri ihale etmiş bazıları gibi memurlarını ödeyebildiği için mucize gerçekleştirmiş gibi göklere çıkarılıyor. Girneliler de şaşkınlıkla bakıyor.
Halk özelleştirmeye karşı verilen kavganın kâh destekleyicisi kâh kınayıcısı olarak kafa yorarken sendikalar seyirci kalıyor. Bir parti de benim başarılı belediyecilik anlayışım insancıl politikamızın sonucu diye tahra satıyor. Başkanın aile şirketlerinin ve sahibi kuşkulu sadece belediyeye hizmet için kurulmuş şirketlerin nasıl olup da ihaleleri değerlendirme yetkisi olan ayni insanlarca onlara verdiğini usulsüzlük ama yolsuzluk olduğu söylenemez diye geçiştirildiğini es geçiyor. Mademki bu usulsüzlüklere rağmen belediyenin kadim işleri özelleştirilince daha iyi oluyor özelleştirme politikasına neden karşı çıkıyorsunuz diye sorulmayacağını sanıyorlar.
Bütçe daraldı. Açık büyüyor. Türkiye yarımlarını arttırıyor ama hizmetler azalıyor. Okulların hali feci. Aile birlikleri olmasa okullar cam çerçeve takamayacak. Bekçilik hizmeti tarihe mal olup tuvalet kültürü iflas halinde ve çocuklarımıza berbat bir çevrede yaşama zorunluluğu getirilmiş bulunuyor. Bunlara ek olarak yönetim baştaki deneyimsizlerin kadroları dolu ama deneyimli üst kadrolar görevlendirme gibi yasaklanmış bir usul veya vekâleten atananlara teslim edilmiş halde. Halk ne olacak halimiz deyip duruyor.
Bunların bir seçimle ancak ellenebileceği kabul ediliyor ama kimin nasıl elleyeceği belli olmadığı gibi ne zaman seçim olacağı ve ne maksatla yapılacağını bilen yok.
UBP kurultay bile yapamıyor. İkiye bölünmüş halde ayaklarını sürüyor.
Vali gelsin diye seslenenler var. Türkiye’de başarılı görülen ve gösterilen ama başı belâdan kurtulmayan AKP İslam örgütünde bile Kıbrıs sorunun şu veya bu yöntemle değil barışçı yöntemlerle çözülmesi gerektiğini ve her iki tarafın çıkarına olmasını destekleyen bir karara oy vermiş bulunuyor. Onun için vali gönderecek halde değil. Vali gibi davranan ve dediğini de genel olarak kabul ettirmeyi beceren yardım heyeti ve elçi yeter de artar bile. Halkın bununla yetinmemesinin çaresi yok. İşgalci vali yerine seçilmiş yerli idareyle işi idare etmeyi yeğliyor.
Bu koşullarda halimiz bir ağaç gibi ayakta çürümeye başladı daha bir süre de devam edecek.
Okullarımızda siret-i muhammedi okunacak ya onunla idare etmeyi öğrenecek nesillere yerimizi bıraktığımız zaman sesler azalacak(!) mı?
ÜÇ YILLIK BÜTÇE MECLİS’E GİTTİ
Bundan sonra üç yıllık bütçelerle idare edeceğiz. Yıl sonunda para bulunamayıp harcanamayan ve kalemler arasında aktarmalarla idare edildiği için meclisin onayıyla geçtiği için meclisin iradesini temsil eden bütçeyi tanımak olası değil. Meclis başka söylemiş başka yerlere harcamalarla karakteri değişmiş bütçe uygulamasına bakan yok. Bu yetmezmiş gibi üç yıllığı yapılınca meclis iradesini temsil eden bütçe daha da yolundan çıkmış bir halde neticelenecek. Meclis bayram haftası diyecek hükümet mangal tahtası yapacak.
Anayasa uzun vadeli planlı plana dayanan uygulama emretmiş ama takan yok. Mecliste bunu önemseyip de hani meclisin iradesi nerede diye soran olmadığı için Ankara bildiğini okuyor. DPÖ dışlandı. Orada hala oturup oturmadığını bilmediğimiz TC’li memurlar odasından manzara nasıl görünüyor merak ediyoruz. Merak çatlatır, elçilik onayıyla onaylanan TC yardımları ne kadar yıl başında kararlaştırılan kalemlere ne kadar sadık kalınıyor.
Vakıf deyip yolladıkları külliye için para konuldu mu; önceden bizimkilere haber veren varsa bile ne soran var ne söyleyen halka dedikodusunu yapmak kalıyor.
Ekonominin tüm sektörler kârsız ve rekabet edemeyecek bir halde olmasının çaresini tartışanlar sadece Neo Liberalizmin jargonlarıyla konuşuyorlar. Ama Neo Liberalizmin sadece para politikasının araçlarıyla çare aradığını unutup para politikasının Türkiye’nin elinde olmasının ortada sorumlu bırakmadığını olsun dile getirmiyorlar. Öyle ya protokoller ve Türk Lirası kullanılmasıyla bile yetinilmiyor, merkez bankasının başkanı bile Ankara’dan yollanıyor. Siz birbirinizle çok sıkı fıkı bir küçük toplum olduğunuz için denetleyemezsiniz diye yollanan merkez bankasının başkanı orada otururken tüm bankalar battı ama kusurlu sadece bizimkiler gösterilmedi mi? Dinleyen kim? Ekonomi iflas halinde çare diye faizsiz veya düşük faizli krediler öneriliyor. Batacak yenileri ortaya çıksın diye bilerek yapılmış gibi…
Bütçe gelecek yılın tüm ekonomik kararlarının temsilidir. Onun için eskiden yıllık programın karakteri olan dış ekonomik gelişme öngörülerinin yansıması gerekçede de anlatılırdı. Başka öngörülerin hakkında da bilgiler verilir ve geçen yılın gelişmeleriyle kıyaslanırdı. Bundan da vazgeçildi. Sadece kuru bir geçen yıllın bütçe uygulamasıyla oranlamalar yapılır oldu.
Büyük merak o değil. UBP çoğunluğu koruyup geçirecek mi geçirmeyecek mi? Soru bu. UBP nasıl olsa geçirecek diyenler çoğunlukta ama halimiz nice olacak bilen yok.
Genel kurulda ilk girişim nisap yokluğundan başarısız oldu. Bakalım makalemiz yazılırken bilmiyorduk, dünkü (Çarşamba) toplanabilecekler mi? Toplanırlarsa daha kaç gün idare edebilecekler? Muhalefet evrensel kural öyle imiş gibi Türkiye kafasıyla hükümete anayasaya aykırı dahi olsa İÇTÜZÜK gereği bütçe komitesinde özel çoğunluk hakkı tanıdı; onun için komiteden geçişi kolay oldu. Ya bir de İngiltere’de olduğu gibi eşyanın tabiatına göre madem muhalefete denetlemekle görevlidir komitede çoğunluk muhalefette olmalı ve başkanı da ana muhalefet partisi başkanıdır kuralı olsaydı ne olacaktı?
Hakkında soruşturma açılan sorumlunun partisinin araştırma komitesinde çoğunluğunun olasını bile evrensel bir kural sanıp İÇTÜZÜK’e ona göre madde koyan kafalarımızla kümese tilkiyi bekçi yapmaya devam!