YKP, bugün (20 Şubat, Çarşamba) düzenlediği basın toplantısı ile Parti Meclisi kararını açıkladı ve seçimlerle ilgili gelişmeleri değerlendirdi. Basın toplantısına YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı, Faika Deniz Paşa ve Didem Gürdür, Lefkoşa İlçe Sekreteri Mehmet Karadal, Parti Meclisi üyeleri Haluk Selam Tufanlı ve Alpay Durduran ile YKPfem aktivisti Tegiye Birey katıldı.
Basın toplantısında Yürütme Kurulu adına açıklama yapan Murat Kanatlı, süreci aktardı ve Parti Meclisi Kararının sunumunu yaptı… Basın toplantısında okunan açıklama ve Parti Meclisi kararı şöyle:
“Yeni Kıbrıs Partisi tüm seçim süreçleri somut koşulları içinde değerlendirmekte ve bu çerçevede kararlar üretmektedir.
Lefkoşa Belediyesinde yapılacak seçimlere yönelik YKP’nin tavrı 4 Şubat’taki Parti Meclisinde ele alında ve ortak aday üzerine sendikaların, bazı partilerin ve bazı örgütlerin arasında süren toplantılara devam edilmesine ve oradan çıkacak sonuca göre yeniden konunun ele alınmasına karar verilmişti. Görüşmelerin sona ermesi üzerine YKP Parti Meclisi 18 Şubat’ta konuyu yeniden ele alarak aşağıdaki kararı üretmiştir.
YKP Parti Meclisi’nin “7 Nisan’daki Lefkoşa Belediye seçimlerinde tüm seçenekleri değerlendirerek aktif çalışma yapılması için YKP Parti Meclisi Yürütme Kurulunu yetkilendirmeye karar verir” demesi sonrası YKP Yürütme Kurulu ve Lefkoşa İlçe Yönetim Kurulu çalışmalarına başlamıştır. Seçimlere katılma için gerekli şartlar veya aktif bir boykot için gerekenler dâhil YKP Yürütme Kurulu ve Lefkoşa İlçe Yönetim Kurulu çalışmaları sürdürmektedir.
Bu çerçevede YKP katılımcı demokrasiye verdiği önem çerçevesinde yarın, 21 Şubat 2013, Perşembe YKP Genel Merkezinde genel üye toplantısı yaparak, eğilim belirleyecek.
Son karar için YKP Parti Meclisi 25 Şubat, Pazartesi günü yeniden toplanacak ve kararını üretecektir.”
Parti Meclisi kararı
18 Şubat 2013 tarihinde toplanan YKP Parti Meclisi aşağıdaki tespitleri yapar;
1- Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974’teki TC işgali ile yeni bir statüko ortaya çıktı ve bugün hala devam etmektedir. TC’nin asker – sivil bürokrasisinin yıllardır uyguladığı fetihçi politikalar Kıbrıs’ın kuzeyinde kendi kontrolünde bir yerel alt yönetim oluşturdu. Bu fetihçi politikalar, yerel yönetimler dâhil Kıbrıs’ın kuzeyindeki her şeyi etkilemektedir.
2- Bugünkü Lefkoşa Belediyesi’ni UBP ve DP’nin idari yaklaşımları, siyasetleri, siyaseti algılamaları bu hale getirmiştir. Unutulmamalıdır ki Lefkoşa Belediyesi’ni 2006’dan 2010 yılına kadar Demokrat Parti yönetmiştir, yani Cemal Bulutoğluları’nın ilk dönem tüm yaptıkları DP’li olduğu dönemdi! Bunca usulsüzlüğün ve yolsuzluğun yapıldığı ikinci dönemi ise UBP’li dönemdir. Bu nedenle UBP ve DP ne belediye meclisinde ne de başkanlık konusunda temiz değildir! CTP ve TDP de Belediye Meclisinde muhalefet olarak etkin olamamıştır, burada bir muhalefet boşluğu oluşmuştur… Bu nedenle yetersiz muhalefet koşullarında Lefkoşa Belediyesi’nde yaşananlardan CTP ve TDP de sorumludur! Lefkoşa’da yaşanan süreçte bugüne kadarki yönetimlerin her birinin yaptıklarının önemli katkısı vardır.
3- Belediyenin bugün bu duruma düşmesinde hükümetlerin, tüm belediye başkanları ve meclisi üyelerinin de sorumlulukları vardır.
4- Gündeme getirilen ortak aday konusunda da samimiyet yoktur. CTP ve TDP’nin ortak aday ararmış gibi yaptıkları koşullarda sergiledikleri tavırlar, ortak hareketin önünü daha fazla kapatmış, ortak aday arayışındaki güven unsurunun ciddi yara almasına neden olmuştur.
5- TDP liderliğinin, bir yandan CTP liderliği ile pazarlığa otururken, diğer yandan da diğer parti, sendika ve örgütlerle ortak aday masasına oturması, bu masada otururken şeffaf davranıp diğer görüşmelerini ortaya koymaması da güven ve şeffaflık konusunda ciddi soru işaretleri yaratmıştır.
6- BKP liderliğinin ortak aday arayış çalışmaları bir programa dayalı olmadığı, aday aramanın kendisine dayandırıldığı için değerlendirilebilmesinin, üzerine konuşulabilmesinin koşulları yoktur.
7- Yerel yönetimler için ortak toplumsal muhalefetin örülmesinin önemli olduğu koşullarda, ortak iş ve güç birlikleri için esas olan güven ve dayanışma ilişkileri birçok yapı arasında mevcut değildir. Bu nedenle seçim ittifakları sürekli hastalıklı şekilde oluşmakta ve seçim sonrasında dağılmaktadır. YKP, böylesi sağlıksız, sırf seçime özel ittifaklara bugüne kadar dâhil olmadı bundan sonra da olmayacaktır.
8- YKP her türlü samimi, siyasal farklılıkları tolere eden, eşitlikçi iş ve güç birliklerini değerlendirmeye devam edecektir. YKP, Lefkoşa’nın çağdaş, demokratik ve saygın bir yönetimi hak ettiğine inanmaktadır, bu nedenle mücadelesini sürdürecektir. Lefkoşa, Avrupa’nın son bölünmüş başkentidir, bu nedenle birleştirilmiş, askersizleştirilmiş, yerinden yönetilen bir Lefkoşa için tüm ilericileri, demokratları ortak mücadeleye davet eder…
Böylesi koşullarda;
1- İlk önce sokağımıza, sonra mahallemize, sonra kentimize, sonra ülkemize sahip çıkmak için,
2- Belediyesiyle, muhtarlıklarıyla, sendikalarıyla, demokratik kitle örgütleriyle Lefkoşa’nın birlikte yönetimini gerçekleştirmek için;
3- Şehrin gelişmesinden oluşan arazi değer artışlarının, yani sahiplerinin hiçbir masraf yapmadan oluşan ve çok küçük bir azınlık olan rantiyecilere büyük kazançlar sağlayan rantları, gerçek sahiplerine yani Lefkoşa halkına kazandırmak için;
4- Kadınların özel ve kamusal alanda maruz kaldığı eşitsizlikler göz önüne alınarak, kadınların ihtiyaçlarını gözeterek, mevcut hayatlarını kolaylaştırma ve kalıplaşmış rollere karşı dönüştürme amaçlı toplumsal cinsiyet özgürlükçü yerelden yönetim mücadelesi için;
5- Eski Lefkoşa’nın tarihi dokusunu korumak ve Lefkoşa’ya özgü kültür-sanat festivalleriyle onu bir sanat ve kültür merkezine dönüştürmek için;
6- Lefkoşa’nın çok kültürlü dokusunu yeniden kazanması, Ermeni Kilisesini esas sahiplerine iade ederek onların kullanımında yeniden yaşam bulması mücadelesi için;
7- Yayalarla, bisikletlerle dost, yeşil alanları ile kültürel dokusu içinde insanca yaşanabilinecek bir şehrin yeniden kurgulanması mücadelesi için;
8- Yerel yönetim politikalarının genel politikalardan soyutlanamayacağının bilincinde olarak, çözüm, federal Kıbrıs ve yeniden yakınlaşmaya destek amacıyla Lefkoşa’da daha fazla çok toplumlu proje ve etkinliklerin hayata geçmesi için;
9- Askersiz Lefkoşa kampanyasını yükseltmek, askerlerden, silahtan, işgallerin yarattığı tahribatlardan, tel örgülerden, bölücü duvarlardan arınmış bir şehre ulaşmaya yönelik anti-militarist bir mücadeleyi ileri taşımak için;
10- Lefkoşa belediyesi de, tüm dünyanın etkisi altında olduğu gibi neo-liberal saldırganlığın altındadır. Özelleştirmelere ve taşeronlaştırmalara karşı emek güçleri ile birlikte, herkese parasız ve kaliteli kamusal beledi hizmetler için, katılımcı, demokratik, özgürlükçü yerinden yönetim mücadelesi için;
11- Lefkoşa Belediyesi’nde ciddi usulsüzlükler olduğu Sayıştay raporları ile tespit edilmiştir. Raporlarda açıkça borçlanmalarda da usulsüzlük yapıldığı belirtilmiştir. Bu usulsüz, yüksek faizlerle alınan borçların sorumlusu Lefkoşalılar değildir. Bu borçlanma sürecinde, usulsüzlüklerde her kimin sorumluluğu varsa ortaya çıkarılmalı, yargılanmalıdır. Ancak bunun da ötesinde usulsüz, yasadışı alınan kredilerden dolayı Lefkoşalıların daha fazla mağduriyet yaşamaması için tüm ödemeler gözden geçirilmeli, Sayıştay’ın usulsüz, yasadışı tespiti yaptıklarına ödeme yapılmasının durdurulması için hukuki ve toplumsal muhalefet alanında ciddi bir çalışma yapılmalıdır. “Bu borç yasadışıdır, ödemiyoruz” demek için;
12- Belediyedeki her türlü ödemenin emeğe saygı temelinde olması için çalışma yapmak, belediyeyi mafyadan temizlemek, atıl durumdaki kadrolar için yeni hizmet alanları açarak buralarda görevlendirmek, geçmiş ve güncel tüm usulsüz, yasadışı istihdamlara ise eşitlik ve emeğe saygı temelinde karşı çıkacak bir mücadele için;
13- Belediyenin ihtiyacı olan mali kaynakları en iyi ve verimli şekilde bulmak ve kullanmak gerekmektedir. Bu nedenle, Lefkoşa’nın TC Elçiliğine muhtaç bırakıldığı para ile emirlerin verildiği koşullar değiştirilmelidir. Bu noktada LTB’nin Kıbrıs Cumhuriyetindeki hakları da göz önüne alınarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendisi ve onun aracılığı ile yararlanabileceği mali kaynakların devreye sokulması amacıyla aktif mücadele için;
14- Başta belediyeye bağlanan köylerin belediye hudutlarından çıkarılması, genişletilen belediye sınırları ile yağmaya açılan kıyıların korunması ve genelde yerel yönetimlerle ilgili yeni yasal düzenlemelerin yapılması mücadelesi için;
15- YKP’nin yerinden yönetimler için manifestosunun hayata geçirilmesi için
7 Nisan’daki Lefkoşa Belediye seçimlerinde tüm seçenekleri değerlendirerek aktif çalışma yapılması için YKP Parti Meclisi Yürütme Kurulunu yetkilendirmeye karar verir.
Yerinden yönetimler için manifesto
Giriş
Yerel yönetim demek bir sokağın, bir mahallenin, bir şehrin, bir toplumun kendi kendini yönetmesi, yani toplumsal bir özyönetim kültürünün yaratılmasıdır, kısaca tam anlamıyla yerinden yönetmektir.
Katılım demek toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına hizmet etmek demektir. Güvence, partilerde ve politikacılarda ya da iyi niyetli yöneticilerde değil, halkın yönetime doğrudan katılımındadır. Herkes kamusal politikaların geliştirilmesine ve belirlenmesine katılma hakkına sahiptir. Herkes yaşadığı şehirlerde, köylerde öncelikli yatırımların nereye yöneleceği, sosyal yatırımlara ne kadar pay ayrılacağı gibi temel konularda kararlara katılabilmelidir.
Bunun için şehirlerde, köylerde, mahallelerde, bölgelerde herkesin doğrudan katıldığı, acil ihtiyaçlarını ve önceliklerini belirlediği toplantılarda belediyelerin, yerel yönetimlerin gerçekleştirecekleri yatırımlar saptanmalıdır.
Kısacası, bir belediyenin gelir kaynaklarının belirlenmesi ve giderlerinin hangi önceliklere göre kullanılacağında, o yerelde yaşayanlar birlikte karar verebilmelidir.
Yerel yönetimler kavgasında figüran olmak istemiyorsak katılımcılıktan BİRLİKTE YÖNETMEYİ anlamalıyız.
Egemenler toplumu, kendi yönetim anlayışına ikna edebilmek için “ey vatandaşlar ben senin iradene tabiyim, sizleri iyi yönetiyorum, sen de bana katıl, ama benim yönetim mekanizmama müdahale etme” diyor. Neye katılıyoruz?
“Suyun fiyatını ben belirleyeceğim, çöpünü şu fiyattan toplayacağım, istediğim zaman istediğim yeni vergileri dayatacam bütün bunlara ses çıkartmayacaksın.”
Bu katılım sahtekârlığını deşifre etmek gerekiyor.
Sağlıklı, insanca, nitelikli, onurlu yaşam olanaklarının herkesin vazgeçilemez kamusal hakkı olduğunu ve bu haklarının sağlanmasını da kamusal bir yükümlülük olduğunu görüyoruz.
Yerel yönetimlerde de siyasetin profesyonel politikacıların elinde olmasına, lider/başkan sultasına karşı çıkıyoruz. Bunun için başkanın üyelerle eşit hakları paylaştığı, ön seçimin temel alındığı, kadınların da söz ve karar süreçlerinde eşit bir şekilde temsil edildiği parti içi hayatımızı ve demokrasiyi ülkemiz yerel yönetimlerinde de bir model olarak sunuyoruz.
Demokratik politikanın hayata geçirilebilmesi için bugüne kadar toplumu yalnızca “hizmet bekleyen” hatta artık onu da beklemekten vazgeçerek pasifleştiren egemen siyaset anlayışının gerçek anlamda ters yüz edilebilmesi gerekmektedir. Bunun için milyonlarca insanın toplumsal yeni bir yaşamı yeniden tahayyül etme, kurma iradesini kullanacakları bir ortamın yaratılmasına ihtiyaç vardır. Ancak böyle bir ortamda doğrudan demokrasi kanalları yeşerebilir.
Halkın sürece doğrudan katılarak bireysel iradesinin yansıttığı ve kolektif iradenin oluşumuna katkı sunduğu, kamusal kararların alındığı bireysel hak ve özgürlükler alanındaki mücadeleden hareketle toplumsal hak ve özgürlükler mücadelesinin yürütüldüğü bir sürecin işletilmesi sonucunda ancak yereller gerçek bir demokrasi ile buluşabilir. Bu nedenle mahallelerden başlayarak, mahallede yaşayanların doğrudan katıldığı ve kolektif iradesiyle mahalle, mahalle, bölge bölge, köy köy en acil ihtiyaçlarının ve önceliklerinin yapılacak tartışma toplantılarında belirlenerek toplumun siyasallaştırıldığı, oluşan taleplerin belediyelerin yıllık program ve bütçe tasarımlarını doğrudan yönlendirebilecek, topluma dayalı demokratik süreçleri geliştirmeyi savunuyoruz yani katılımcı bütçeyi savunuyoruz.
“İNSANCA” YAŞANABİLİR ŞEHİRLER HAKKIMIZDIR!
Şehirlerin, günümüzde hepimizin içinde yaşadığı, çalıştığı, barındığı toplumsal mekânlardır. Kapitalizmin egemenliğindeki dünyada, şehirlerin birçok özelliği ve toplumsal yaşam tarzı olarak benzerdir. Ama tarihsel, coğrafi, kültürel farklar mekânda kendini hemen gösterir. Yani her şeyin mekânda izleri vardır. Yerellerdeki mekânların ve yapıların oluşumu ve değişiminin mantığı, genel toplumsal yaşam ve dönüşümlerin mantığını hem yansıtır hem etkiler.
Yerellerdeki mekân, soyut değil, toplumsaldır. Temel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız, çalıştığımız ve gündelik yaşantımızı sürdürdüğümüz, yürüdüğümüz, haberleştiğimiz, konuştuğumuz, her gün birçok insanla karşılaştığımız, biraradalığımızı ve yalnızlığımızı yaşadığımız yerlerdir onlar. Başka bir deyimle, toplumsal hayatımıza dair her şey yerellerdeki mekânda yazılıdır.
Şehirler/köyler, bizim büyük evimiz, içinde yaşadığımız toplumsal çevremizdir. Nasıl bir yaşam ve toplum istiyorsak, ona uygun ve onun oluşumunu kolaylaştıracak şehirler/köyler isteriz. Yaşamımızı değiştirmek ve daha yaşanabilir yerleşim yerleri için, yaşadığımız yerlerle ilgili sözümüz ve yerel yönetimlerdeki kararlara katılım hakkımız vardır.
- İnsanlar, yaşadığı yerleşim yerine ilişkin kararlar konusunda görüşlerini kolaylıkla iletebileceği, kararları etkileme olanakları sağlanmış, hiç bir zorlukla karşılaşmadan hesap sorabileceği, her türlü bilgiye engellenmeden ulaşabileceği, ürettiği projeleri tanıtabileceği, tartışabileceği ortamlar sağlayan bir yönetim ve mekanizmalara sahip olmak,
- Şehirde/köyde yaşayan insanlar arasında dayanışma ve ortak anlayışın geliştirilmesine olanak sağlayan, ulaşılması zaman ve maliyet getirmeyecek biçimde düzenlenmiş ortak alanların mevcut olduğu bir yerde yaşamak,
- Kişiliklerini geliştirmeye yönelik olanakları sağlayan bir yerde yaşamak,
- Hava, su ve diğer tüm çevresel kirlenmelere karşı korunmuş bir kentsel çevrede yaşamak,
- Kendi ekonomik ve toplumsal girişimlerini geliştirebilmek için gerekli altyapılara sahip olmayı istemek,
- İnsanca yaşamasına elverişli, altyapısı düzenlenmiş bir şehirde/köyde yaşamak,
- Tarihsel mirasının korunduğu, geçmişle bağlarının bir günden ötekine yok edilmediği bir yerde yaşamak,
- Çalışma, sosyal ve kültürel faaliyetlerine kolaylık getiren, çeşitli noktalarına insana yakışır bir biçimde ulaşmasını sağlayan toplu ulaşım sistemine sahip bir şehirde/köyde olmak,
- Yeterli miktar ve kalitede içme suyuna sahip, kanalizasyon sistemi çözülmüş, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz-ulaşılabilir olduğu bir şehirde yaşamak,
- Yaş, yetenek ve gelir ayrımı olmadan yeterli çeşitlilikte spor yapabilme ve boş zamanları değerlendirebilme olanaklarının olduğu bir yerde yaşamak,
- Bir araya gelerek çeşitli kültürel ve sosyal faaliyetler düzenleyecekleri mekan ve fonları sağlayacak yönetim ve mekanizmalara sahip olmak HAKLARINA SAHİPTİR!
Ne yapılabilir?
- Kentsel kamusal hizmetleri herkese en iyi şekilde sağlamak, yani;
Kentsel kamusal hizmetler dediğimizde, kolektif gündelik hayat ihtiyaçlarını karşılayan hizmetler ve bunlara ilişkin kurumlardan bahsediyoruz. Yani eğitim, sağlık, gıda, ulaşım, eğlence, kreş, yeşil alan, sosyal-kültürel etkinlikler, su, elektrik, iletişim gibi alt yapıya dek uzanabilecek hizmetler yelpazesinden bahsediyoruz. Bu hizmetlerin herkesin eşit biçimde yararlanabildiği ve ulaşabildiği biçimde sağlanması, kamu yararına öncelik veren eşitlikçi-özgürlükçü demokratik bir yerel yönetim ile mümkündür.
Sağlık, eğitim, itfaiye, trafik gibi alanların idaresi ve planlanması yerel yönetimler tarafından devralınmalı, planlamalar tüm yerleşim yerlerinde yaşayanların katılımı ile yapılmalıdır.
a) ULAŞIM
Kıbrıs’taki yerleşim yerleri, bizleri, insanlar yerine otomobillerin dolaştığı, insanların otomobiller yüzünden sosyal mekânlarını kaybettikleri; dar kaldırımlara, tehlikeli sokaklara, insansızlaşmış yollara, daraltılmış caddelere, sokaklara mahkûm edildikleri iç karartıcı bir görüntüyle karşı karşıya getirmektedir. Verimli ve ekonomik kamu ulaşımının örgütleyebilmek ve bu iç karartıcı görüntüyü yok edebilmek için:
- Ulaşım ağı ve alternatiflerinin yaşanabilir bir yerleşim yeri kurgusu ve insan odaklı bir yaklaşımla düzenlenmesi,
- Hızlı, ucuz ve konforlu bir ulaşım ağının tercih edilmesi;
Ve bu doğrultuda:
- Özel araçla seyahat hacminin azaltılması, bisiklet yollarının çoğaltılarak işlevsel-güvenli bir şehiriçi ulaşım tercihi haline gelmesinin teşvik edilmesi,
- Önceliklerin yayalara göre belirlenmesi ve şehirlerde yaşayan insanların fiziki koşullarına uygun yürüyüş ve bisiklet yollarının gözetilmesi,
Yaşama, ilişki kurma, faaliyette bulunma olanağı veren dolaşım ağının tercih edilmesi ve bu doğrultuda:
- Kaldırımların yalnızca insan dolaşımına ayrılması,
- Şehirde dolaşmaya olanak verecek biçimde bisiklet yollarının yapılması,
- Yerleşim yerlerindeki bazı alanlarının özel otomobil girişine kapatılması, yayalaştırmaların genişletilmesi GEREKMEKTEDİR.
Bu amaçla, öncelikle toplu ulaşımın ucuz-konforlu-güvenilir kılınması yönündeki politikalara ağırlık vermek önceliklidir.
b) SAĞLIK
İnsanların, kendilerini yeniden üretebilme olanaklarını güvence altına alan, koruyucu sağlık önlemlerinin gerçekleştiği tedavi edici sağlık merkezlerine kolayca ulaşılabilen, bu bağlamda sağlıklı içme suyu ve kanalizasyon sistemleri, yeterli güneş ışığı ve yeşil alanlara sahip bir yerleşim yerinde yaşama hakkı vardır. Buradan yola çıkarak:
Herkese eşit, parasız nitelikli sağlık hizmeti ulaştırılmasını ve herkesin bundan yararlandırılmasını gözeten ve olanakların arttırılması çabası içinde olan bir sağlık anlayışının benimsenmesi,
Koruyucu sağlık hizmetinin örgütlenmesi ve yerine getirilmesinde sorumluluk alınması,
Gıda güvenliğinin öneminin bilincinde olarak, sağlıklı, temiz, genetiği ile oynanmamış, organik ürünlere ulaşım hakkının,
Tarım alanlarının korunması ve imara açılmamasının,
Çevresel şartların iyileştirilmesi yönünde çabalarda bulunulması ve kentsel çevrenin “sağlıklı” koşullarının oluşumunun sağlanması,
Koruyucu sağlık hizmetlerinin örgütlenebilmesi için gerekli altyapının oluşturulması,
Sağlık bilincinin oluşturulması için gerekli eğitim çalışmalarının yapılması hedeflenmelidir.
c) PLANLAMA VE ALTYAPI HİZMETLERİ
Şehirde, köyde yaşayan tüm insanların, bu ortak alandan ve hizmetlerden eşit ve dengeli bir biçimde yararlanması için; kamu yararını ilke edinmiş, şehirlerde yaşayanların katılımını ve her aşamada denetimini esas alan Demokratik Planlama anlayışı savunulurken, altyapı yatırımlarının dağılımının adil bir biçimde yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Planlamadaki ana ilke ve temel strateji “insanlık onuruna yaraşır bir yaşam” sürdürülebilecek bir yerleşim yeri yaratmak olmalıdır. Bu ilke ise söz, yetki ve karar hakkının kumarhanecilerde, kara para aklayıcılarında, mafyalarda ve uluslararası sermayede değil, toplumda olduğu, demokratik katılım ve denetimin sağlandığı tarzda icra edilmelidir. Ülkenin fiziksel ve ekonomik planlamasına bağlı, bölge ve çevre planları bütünlüğündeki bir planlama anlayışı ile üretilecek planlar ve uygulamalar hayata geçirilmelidir.
d) ORTAK KULLANIM MEKÂNLARI VE TOPLUMSAL MAĞDURİYET ÖNLEMLERİ
Yoğun çalışma temposunun bir yaşama biçimine dönüştüğü, soyut uzmanlık sistemlerinin gündelik yaşamı belirlediği, endüstriyalizmin şekillendirdiği alanlardan şehirler; insanların dünyayı ve kendilerini algılayış biçimlerini geri dönüşsüz bir biçimde değiştirmektedir, insanların, kendilerine yaşam politikası geliştirebilmeleri ve bu dönüşsüzlükten kendilerini sıyırabilmeleri için, şehir yaşamında kültürel ve sportif etkinliklerin önemi büyüktür. Buradan hareketle:
Herkesin yerleşim yerlerine yakın, ulaşılabilir, kullanılabilir eğlence, dinlence yerlerinin ve spor yapmalarına olanak veren alanların bulunması,
Spor alanlarının sağlıklı ve güvenli olarak tasarlanması,
Herkesin kişisel potansiyeli doğrultusunda, istediği sporu yapabilme olanağının sağlanması ve sağlıklı yaşam için spor bilinci bakışının yaygınlaştırılması,
İnsanın gelişimini, ihtiyaçlarını gözeten proje ve ortak alanlara öncelik verilmesi,
Yerel kültür mekânlarının ve spor alanlarının herkese açık hale getirilmesi,
Sanat ve rekreasyon tesislerinin sağlanmasına, kültür etkinliklerinin geliştirilmesine ilişkin uygulamaların hayata geçirilmesi,
Yerleşim yerinin kültürel geleneği ve orada yaşayanların kültürel özellikleri ışığında çoğulcu bir kültür politikasının oluşturulması,
Yalnız tüketime dönük değil, üretimi esas alan bir kültür anlayışının yeşertilmesi gerekmektedir.
Herkesin etkinliklerden ve kamusal alanlardan serbestçe yararlanabilmesi için:
Kadınların, çocukların, yaşlıların, engellilerin saldırılara karşı korunması için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Ayrıca gelişmiş bilgi ve becerileri elde etme olanağı sağlayan, eğitim ve kendini yetiştirme olanakları veren bir yerde yaşamak bir insan hakkıdır. Sürekli gelişime olanak veren bir yerleşim yerleri tasarlayabilmek için, eğitime ilişkin ihtiyaçların yerinde sağlanması ve bu doğrultuda, arazi, altyapı çalışmaları dahil olmak üzere mekan olanaklarının araştırılarak, yaratılması;
Eğitim kurumlarında yer alan insanların okul dışındaki yaşamları için yaratıcı, geliştirici projelerin hayata geçirilmesi ve buna zemin oluşturacak kamusal alanların tasarlanması gerekmektedir.
e) ENGELSİZ YERLEŞİM YERLERİ
Engellilerin toplumla iç içe ve diğer insanlar gibi yaşamasında imar, planlama ve uygulama ile ilgili her türlü önlemi almak, alt yapı çalışmalarında ve kent mobilyalarının seçiminde engelliler için özel alanlar ve tesisler yapmak öncelikli olmalıdır. Engellilere ilişkin politikalar, aşırı himayeci değil, toplumla bütünleştirici olmalıdır. Bu nedenle aşırı korunaklı bir çevre yerine, çocukların, yaşlıların, engellilerin, çevreleriyle uyum içinde, diğer insanlarla birlikte, tecrit edilmeden, toplum hayatının günlük yaşantısına katılmaları sağlanmalıdır.
f) YEREL YÖNETİMLER ve TOPLUMSAL CİNSİYET
Günümüz toplumunda kadınlar işe girişte, belirli işlere yönlendirmede, ücretler, izinler ve sosyal haklarda, yükselme ve mesleki eğitim olanaklarından, kamusal alanlardan ve hizmetlerden yararlanmada ayrımcılığa uğramakta, işyerinde cinsel tacize maruz kalmaktadırlar. Kadınlar, evde, işyerinde, eğitimde, toplumsal ve siyasal yaşamda eşitsiz konumdadırlar.
Her türlü ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı yerel yönetim bazında da önlemler alınacak ve eşitlikçi politikalarının gerçekleşmesine yönelik belediyecilik gerçekleştirilmesi ilke olmalıdır. Yerel yönetimler kadınların ihtiyaçlarını gözeterek, mevcut hayatlarını kolaylaştırma ve kalıplaşmış rollere karşı dönüştürme amacı gütmelidirler.
Kadınların yerel yönetimlere katılımları eşitlikçi bir seviyeye gelene dek, ‘kadın meclisi’ ve ‘eşitlik komisyonluğu’ kurulmalı, ve bu kurumların yerel kadın örgütleri ile istişare halinde çalışmaları desteklenmelidir.
Kamusal mekânlar kadın ve erkekler için farklı çağrışım ve etkiler yapmaktadır. Kamusal alanda kadının varlığını artırmak ve teşvik etmek için ışıklandırma ve kaldırım çalışmaları başlatılmalı, kadınların özgürce ve herhangi bir şiddet biçimine maruz kalmadan sosyalleşebileceği alanlar yaratılmalı, toplu taşımacılık geliştirmelidir.
Yerel yönetimler kadınları şiddetten korumakla ilgili sorumluluk almalıdırlar. Şiddete maruz kalan kadınları korumaya yönelik, ilk etapta etkin ve çalışan bir sığınma evi kurulmalı ve bir destek hattı hayata geçirilmelidir. Kadına yönelik şiddet de dâhil birçok ayrımcılığın önüne geçmek için bilgilendirici kampanyalar yapılmalıdır.
Kadınların toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü sorumlu tutuldukları bakım hizmetleri özlerinde kamusal hizmetlerdir. Bu hizmetlerin de yerel yönetimler tarafından verilmesi kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılımlarını arttıracak, görünmez ev içi emeğini görünür kılacaktır. Bu bağlamda belediye yaşlı, hasta ve çocuk bakımını üstlenecek kurumları kurmalı ve faaliyete geçirmelidir.
Yasal düzenlemeler
Belediyeler ve/ veya Yerel Yönetimler yasası, tüzükleri yeniden düzenlenmeli
a) Başkanların yetkileri sınırlandırılmalı,
b) Belediye Meclis Komiteleri karar üretmekte etkin olmalı
c) Belediye Meclisleri esas karar mekanizması olmalı
d) Belediye sınırları yeniden belirlenmeli
e) Bir süre önce belediye hudutlarına katılan köyler eski statülerine kavuşturulmalı
f) Belediye Danışma Kurulları oluşturulmalı ve bu kurulda, seçimle gelen üyeler, belediye hudutları içinde bulunan mahalle muhtarları ve görüşülecek konuların özelliğine göre sivil toplum örgüt temsilcileri bulunmalı
g) Yerel yönetim alanı içinde yaşamlarını sürdüren insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar (İtfaiye, trafik vb) belediyeye bağlanmalı.
h) Vergiler mümkün olduğu kadar birleştirilerek, büyük oranda tek vergi haline getirilmeli ve her hane, her iş yeri için yıllık olarak belirlenmeli ve dolayısı ile gereksiz formalite, kırtasiye ve fazla personel tasarruf sağlanmalı. Her hane için süreklilik taşımayan inşaat izni, günlük oluşabilecek vergiler (izin harcı, park cezası harcı gibi) ve herkesi kapsamayan emlak vergisi gibi vergiler dışında kalan, su-belli bir metreküpe kadar, temizlik, sağlık, aydınlatma, kanalizasyon, park bahçe yeşillendirme vb. vergileri “yerel yönetim vergisi” adı altında belirlenmeli ve belirli taksitler halinde toplatılmalı.
Sonuç
Bugün dünyada ve ülkemizde yaşanan küresel kapitalizmin görülmemiş krizi ve yaşanan felaketler hepimizi etkiliyor. Endişeliyiz, öfkeliyiz, kaygılıyız ama artık bugüne kadar bizi sürekli kriz içinde yaşatanları elimizin tersiyle itmek ve kendi kaderimizi ellerimize almak için hemen şimdi mücadeleyi yükseltmemiz gerektiğinin farkında olmamız gerekmektedir.
Bunun yanında Kıbrıs’ta süren işgal, tüm yerleşim yerlerinde kendini en acı biçimde ortaya koyuyor. Yerleşim yerlerindeki askeri kamplar, askeri tesisler yaşam alanlarının planlanmasını, trafik sorunun çözümünü engelleyici ciddi bir unsur olarak önümüze çıkmaktadır. Bu nedenle askersiz şehirler, askersiz bir Kıbrıs’a giden süreçte önemli taleplerimiz olarak hep gündemimizde olmalıdır…
Toplumumuzun yok olmasına karşı, kendi geleceğimizi kendimizin tayin etmesini isteyen, ülkesine sahip çıkan, toplumsal varlığını ve kimliğini korumak isteyen herkesle, belediyesiyle, muhtarlıklarıyla, demokratik kitle örgütleriyle şehirlerini köylerini birlikte yönetimini gerçekleştirmek için mücadele önümüzde ciddi bir seçenek koymaktadır.
Biz, “başka bir hayatın ve dünyanın ve Yeni bir Kıbrıs’ın mümkün” olduğunu biliyor ve inanıyoruz. Bu hayatı yerellerden başlayarak yerel yönetimlerde de kurmak mümkündür. Bu, Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesine olanak sağlayacak mücadele araçlarını da beraberinde getirecektir.
Bu temelde yerinden yönetimleri yeniden ele alma zamanıdır…