arşivUlus IrkadKuzey Kıbrıs’ta demokrasi var mı? - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Kuzey Kıbrıs’ta demokrasi var mı? – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ne zaman demokrasi oldu ki Kuzey Kıbrıs’ta? Bırakınız Kuzey Kıbrıs’ı 1974 öncesi daha mı iyiydi? Demokrasinin olup olmadığını nasıl algılamalıyız bir ülkede? Farklı düşünenlere karşı egemenlerin alacağı tavırla. Başka bir tanımlama da seçimden azınlık olarak çıkan muhalif partilerin sempatizanlarını da ayırmadan onları da çoğunluk,  yani iktidar olarak çıkanlara davranıldığı gibi davranılmasıyla. Farklı düşünüp marjinal olarak tanımlananların fikirlerine gösterilecek saygı ve görüşlerine verilecek değerle.Farklı düşünenlere karşı hiç tolerans oldu mu bu ülkede? Olmadı. Daha bir elli-altmış yıl kadar önce bırakınız “Solcu”, “Peocu” veya  “Sol” sempatizanı olan Kıbrıslıtürklere yapılan kırım ve davranışları, başımızdaki despot düşüncenin veya zihniyetin “Sol Kemalist”  bilinen kişilere karşı davranışları nasıldı? Avukatların başına ne geldi burada yazmak gerekmez. Zaten toplum yani kamuoyu çoktan kendi kararını vermiştir veya suçluların artık kimler olduğunu biliyor da, Bir Dr ihsan Ali’ye karşı takınılan tutum neydi toplum içinde? Adamı izole edip toplumdan ayrı düşmesinden mada onu Kıbrısrum egemen sınıfının manipüle edeceği pozisyonlara ittiler. Gerçi İhsan Ali, “Ben Kıbrıslıyım, benim için Kıbrıstürk tarafı veya Kıbrısrum tarafı farketmez, benim için Kıbrıs’ta olan heryer vatanımdır” diyordu ama Kıbrıslırum fanatikler öyle görmüyorlar, onu daha fazla manipüle etmeye çalışıyorlar,  hatta görüşlerine de değer vermiyorlardı.  Oysa onun asıl değer verdiği Kıbrıs’ın hem Enosis hem  de Taksim’e uzak olmasıydı. Bağımsız olması ve içte tüm vatandaşlarının eşit olmasıydı. Onun için hedef Kıbrıs’ın çok kültürlülüğü, bir İsviçre gibi demokratik olması ve orada nasıl birden fazla milliyet yaşıyorsa, burada da aynı şekilde oluşacak bir demokratik devletin varlığıydı. Yani bugünkü anlamda hedefi “Demokratik Cumhuriyetçilikti”. Fakat örneğin,  Dr İhsan Ali Kıbrıstürk bölgesine geçseydi onu yaşatacaklar mıydı sanıyorsunuz? Bana göre yaşatmayacak adamı kim-vurduya getireceklerdi. Bazıları olmazdı diyebilirler de ben, “1974 yılından sonra işte herşey bitti, artık özgürlük geldi, artık bu özgürlük içinde demokrasiyi soluyacak ve  özgür ve mutlu bir şekilde yaşayacağız” söylemlerinden sonra, 1989 yıllarıyla yaşadığımızı  o korku dolu ve farklı olanların, küçük marjinal olsalar bile nasıl baskı ve sabotajlarla, toplumdan dışlamalarla karşılaştıklarını da yaşadım ve hala daha gerek kendimiz ve gerekse sempati duyduğumuz örgütler bunları yaşamaktadırlar. Gecenin sessizliğinde parti merkezleri ve parti yöneticilerinin arabaları gizli örgütlerin koyduğu bombalarla imha edildi, böylece topluma ihtar ve tehdit verildi. Kutlu  Adalı nasıl katledilmişti? Farklı düşündüğünden ve yazdıklarından dolayı. Peki  farklı olanların, aydın düşünenlerin ve de marjinal olanların linç edilmesi ve öldürülmesi mi lazım? Maalesef Türkiye’deki egemen mentalite nasıl orada derin devlet diye bir ucubeyi, geçmiş Soğuk Savaş’tan da arta kalan mirasyedilikle yaratmışsa, 1980 sonrası, aynen 1974 öncesinde olduğu gibi, aynı ucubeyi de Kuzey Kıbrıs’a benimsetti.  Geçenlerde BDP’lilere karşı Karadeniz’de, sırf barışı savundular diye kendilerine “Türk” denilenlerin uyguladıkları linç planı ne kadar da Türkiye’nin imajını dünyada sarsıcı harekletler oluyor, biliyor musunuz? Hep, Türklerin misafirperver ve mert oluşuyla öğünülürdü şimdilere kadar,  ama Karadeniz’de beş veya altı BDP’li milletvekiline karşı takınılan tutumlar pek de şık almadı. Peki Hrant Dink cinayetine ne denmeli? “Türk toplumu güvercinleri öldürmez” diyordu zavallı Dink. Sonra onu da canice öldürdü içinde nifak olanlar.

Birkaç  sene önce gene TAYAD ailelerine Karadeniz’de böyle sistemli bir linç hareketi olmuştu. İşte bu eylemler ve bu farklı düşünceye karşı işlenen suçlar maalesef Türkiye’yi bir şiddet ülkesi haline getirmiştir. Devlet içinde Derin Devlet denilen mevhumun işlediği bu acımasız cinayet ve işkenceler, Güneydoğu’da  PKK’yı yaratmıştır. Sol  kesimlere karşı devletin 1980 öncesi ve sonrası işlediği suçlar ve şiddet elbette sol fraksiyonlardan da bazılarını şiddet taraftarı yapmıştır. Yani aslında Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şiddet karmaşası başından beri devletin şiddetinden kaynaklanmıştır. 1970’li yıllarda güya üniversiteli öğrenciler işledi diye uydurulan sabotajlar ve bombalamalar da yapmıştı devlet. Kıbrıs’taki şiddet kültürü de Türkiye’deki de aslında Türkiye derin devletinin benimsediği ve içinde insan sevgisinin , hukukun, adaletin, demokrasi ve insan haklarının olmadığı çok geri ve derin bir mantığın olduğu ve şiddeti onaylayan bir zihniyetin etkili olduğunu göstermektedir. Bu zihniyet veya mantığa göre kaos yaratarak ülke yönetmek mümkündür. Kıbrıs’ta da maalesef aynı mantık çalıştırılmış ve Kıbrıstürk toplumu altmış yıldır beniletilmiştir. Peki böyle toplumlardan demokratrikleşme, ülkeyi yenileme ve dinamizm yaratılabilinir mi? Elbette ki hayır. Çözüm;Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın da derhal demokratikleşmesidir. Hele hele Türkiye demokratikleşmenin acil sinyallerini yaşamaktadır. Dünyadaki değişimler, Orta Doğu’daki değişim arzuları… Türkiye eğer demokratikleşmezse bu kaos Türkiye’yi  ileride zor durumlara itecektir. Parçalanmak istemeyen ama halklarını memnun etmeyen, hala daha  insanları Kürt-Türk,Sunni-Alevi, Müslüman Hristiyan diye bölmüş; kendi halklarını birleştirecek bir vizyonu veya projesi olmayan, halklarını birleştirecek bir demokratikleşme planı olmayan bir ülke elbette bölünür ve 80-90 yıldır biçilen gömlek oldukça dar da gelebilir. Onun için öncelikle Türkiye’nin anayasasından tutun, rejimini, yönetim  şeklini, fikrini, zihniyetini  ve ideolojisini değiştirmesi, onun yerine gelecek sistemin de öncelikle merkez olarak insanı almasıdır. Kıbrıs’ta da sinyaller pek farklı değildir. Kuzey Kıbrıs’ın demokratikleşmesi , Ankara’nın müdahalelerinin Kuzey Kıbrıs’a karşı durması ve Kıbrıslıtürklerin kendi kendi lerini yönetmelerine izin verilmesi, Kıbrıslıtürklerin kendi siyasal iradelerini günlük hayatlarına da yansıtarak bir an önce Kıbrıs’ta Kıbrıslırumlarla bir çözüme gitmesidir. Kıbrısrum tarafı çözümden uzaklaşsa veya iddia edildiği gibi çözümü istememesi durumunda bile,  Kıbrıslıtürk yöneticilerin uluslararası adalet ve hukuk normları içerisinde kalarak çözüm masasından kaçmadan isteklerini sunmaları gerekmektedir.

Acil olarak hem Türkiye’de demokratikleşmenin gerçekleşmesi, hem de  Kıbrıs’ta da bir çözüme gitmek,  hatta çözümü zorlamak gerekmektedir. Çözüm gelmezse  Kıbrıs’ta Kıbrıslıtürkler için belki yaşam daha da zorlaşacaktır ama şunu söyleyelim bu Kıbrıs bataklığında tüm demografik yapı değiştirilse bile, Türkiye devleti ve hükümeti rahat mı edecektir? Tüm Kıbrıs’taki herşey, dünyaya rağmen, uluslararası hukuk ve uluslararası adalet normlarıyla, insan haklarına rağmen, değiştirilirse bile herşey rahata mı erecek? Doğadan tutun, hertarafta zorla, istediğinizi yaratsanız bile, bu küçücük adada rahatlayacak mısınız? Müdahale edilmemiş sektör, müdahale edilmemiş çevre, müdahale edilmemiş yönetim  ve müdahale edilmemiş parti içi dengeler kalmadı.

Tüm bu müdahaleler sizi tatmin edebilir  ama sakın ola siz de bindiğiniz dalı kesmiyor musuz acaba? Ne dersiniz? 39 yıldır eğer bu adada birşeyler sürmüşse bunun Kıbrıslıtürklerin varlığının adada sürmesinden dolayı olduğunu, adada Kıbrıslıtürkler yokolursa herşeyin değişeceğini ve işlerin artık zora gireceğini hiçkimse unutmasın…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin