Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Şubat başındaki toplantılarına katılmak üzere gittiğim Mısır’da farklı toplumsal kesimlerden insanlarla tanışma ve tartışma şansım oldu. Mısır’da göze çarpan ilk şey, şüphesiz yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik. Zenginlerin hemen arka sokağında diz boyu fakirlik ve her sokağın başında bir eylem var.
Fukara devlet başkanı Önce pazarlık sonra sohbet ettiğimiz Arabacı Ahmet’i, Yılmaz Güney’in ‘Umut’ veya Osman Sembene’nin ‘Arabacı’ filminden tanıyor gibiyiz. “Mursi istifa edecek” diyor. Soruyoruz: “Peki onun yerine kim başkan olacak?” “Ben! Bugüne kadar hep zenginler başkan oldu. Bir kez de benim gibi bir fukarayı deneyelim! Herhangi birinin, bir yoksulun bile devlet başkanı olabileceği bir ülke istiyorum ya da kimsenin başkan olmadığı hep beraber yönettiğimiz bir ülke…”
Yolculardan biri, onun gibi düşünmüyor. Hatem bey, ihracat ve ithalat ile meşgul, bir an önce istikrarın sağlanması için dua ediyor. Yanında çalışanların işlerini aşkla yaptıklarını söylüyor: “Çünkü ben onları onlardan daha çok düşünüyorum. Hiçbir sendika haklarını benden iyi koruyamaz. Toplu sözleşme saçmalık, grev ihanettir!” “Bu kafayla devam edersen işyerin Tahrir Meydanı’na döner” diyoruz. Aldırmıyor. “Gösterilere katılanlar lüks tüketim meraklısı orta sınıf gençler. Akıllı telefonlardan dünyadaki life-style’ı takip ediyorlar. Bizde niye yok diye isyan ediyorlar.” Ona göre eylemler sadece bir bilgisayar programı… Ne de olsa Google’dan Wael Ghonim bir süre ortadan kaybolup sonra Tahrir’de ortaya çıkmıştı. Kodaman Hatem’e göre, “Eğer işçiler ve yoksullar sokaklara çıkarlarsa onları ne patronlar ne Müslüman Kardeşler ne de ordu durdurabilir.”
Endişeler ve beklentilerİkram hanım tekstil sektöründen bir işkadını. Tatillerini İstanbul Bebek’te geçiriyormuş. Türkiye ’nin çok şanslı olduğunu düşünüyor. Çünkü Başbakanı laik ve İsrail’e kafa tutan bir anti-emperyalist! Avukat Fatima’ya göre Müslüman Kardeşler, dinini yaşamak isteyenlerin özlemlerinin güvencesi. Seyyar satıcı Bereket aksini düşünüyor: “İktidara gelir gelmez lüks harcamalar yapan ve ABD ile anlaşan hareket artık yoksulları temsil etmiyor.”
Profesör İbrahim farklı Arap ülkelerinde ders veriyor. Ona göre Arap Baharı’nın kökleri, 90’ların ilk yarısında gerçekleşen askeri darbelere dayanıyor. “İslamcı gruplar bu darbelerin ardından yeraltına çekildiler ve radikalleştiler. Türkiye’de ise hükümeti kaybettiler ama gerekli dersi çıkarttılar. Adeta aşılandılar. Devrimle değil bir süreçle hükümete geldiler”. İbrahim hoca, inanmanın da inanmamanın da özgürlük olduğunu düşünen bir Müslüman, ona göre “Bölgedeki gelişmeler, İslam’ı bir din ve bir siyaset olarak gören iki taraf arasında yaşanıyor.”
Çevrimiçi devrimcilerDünya nüfusunun yaş ortalaması 26, Mısır’ınki 22. Gençlerin, eğitimleri anne ve babalarına göre daha iyi ve hayattan beklentileri daha fazla. Ama fiziksel imkânları daha az. Gençler arasında işsizlik ve gelecek kaygısı çok yaygın. İşsizlik kadar çalışan yoksullar da dikkat çekiyor. Çok uluslu şirketlerin yatırım yaptığı tekstil, gıda ve inşaat gibi sektörlerde iki yıl önce ortalama ücret 5 avroydu, şimdi 15 avro. Bu sınırlı artışı, bağımsız sendikalara borçlular.
Che rozetleri ve başörtüsüyle eylemlere katılan Hoda’ya göre Arap Baharı’nı Büyük OrtadoğuProjesi’nin bir parçası olarak görenlerde ‘kelile’ yani hipermetropluk var. “Pentagon’un planlarını inceleyenler, toplumsal hareketlerin uluslararası akışını nasıl anlamıyorlar, kuru ekmek ve bakla ezmesiyle yaşayanları neden göremiyorlar?” diye soruyor. “Biz küresel sosyal adalet hareketinin bir parçasıyız, İspanya’daki Öfkeliler, ABD’deki Wall Street işgalcileri gibi. Sırbistan’daki Otpor’u ve Burma’daki video-eylemcileri örnek alıyoruz.”
Ayaklanma sırasında yeni iletişim teknolojileri kullanılıyor. Ama üniversite mezunu bir işsiz olan Abbas’a göre hareket varlığını onlara borçlu değil. “Instagram hesabım var ama en çok duvar resmi çizmeyi seviyorum. Tahrir Meydanı’nda ‘power point’ değil çarşaflardan yapılan pankartlar kullanıyoruz. Savaşmak isteyene bıçağın sapı yeter!”
Venezüella ve Chavez’i anlatan belgesel film ‘Devrim Televizyonda Gösterilmeyecek’ diyordu. Mısır’da devrim adım adım ‘retweet’ edildi. Reklamlar bile devrimden nemalanıyor. İndirim kampanyaları Tahrir Meydanı’ndan bir pankartla duyuruluyor. Aşk şarkılarının video kliplerinde bile Tahrir Meydanı var.
Wafa, devrimin en önemli dinamiğinin kadınlar olduğunu düşünüyor: “En riskli grevleri başlatanlar çeyiz parası için fabrikada çalışmaya başlayan genç kadınlar. Her yerde kadın olduğumuz için ayrımcılığa uğruyoruz. Sadece bilgisayarlar kadın-erkek, başı açık-örtülü ayrımı yapmıyor. Eylemlerde cinsel şiddete uğruyoruz. Ama Tahrir kadınlar için de özgürlük meydanı olana dek devam edeceğiz.”
Woody Allen’ın ‘Kahire’nin Mor Gülü’ filminde kahraman, beyazperdeyi terk edip gerçek hayata karışır. Arabacı Ahmet de “Hiç kimsenin ama herkesin ülkesi” için onun izinden gidiyor. Mısır’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü kimse eskisi gibi düşünmüyor. Dahası düşündüklerini yüksek sesle söylüyor.