(Yeniçağ haber/yorum) Markalar dizilirken o marka ayrı durdu. O marka tüm dünyada her tür ayrımcılığa karşı haykırtmakta olan bir marka. Cinsiyetten milliyete ayrımcılığı savaşımına hedef seçti. Sınıf ayrımını bile bilinçli bir insanların insan haklarının birleştiriciliği ve hukukun üstünlüğü çimentosuyla beraber belirledi.
Barışçılığı da silahsız ve sömürüsüz bir dünya ve savunma hakkından başka silah kullanmayı yasaklayan bir anlayışla formüle etti.
Diktatörlüğü mahkûm ederek demokrasiyi temel aldı.
Markalar dizildi ama diğer markalar ve marka olmayı kapitalist piyasanın markalaştırdığı bir propaganda malzemesinden aldıklarını ve kapitalist piyasaların asimile ettiği insanların dili olduğunu bilerek kullandılar.
Marka kutsaldır yani kapitalist reklam ağlarının yaldızlı reklamları gerçek değerdir anlayışını seçimlere karıştırdılar.
Bu bir bilinçsiz seçim de olsa asimile olup yeni liberallerin yolunda gittiklerini kanıtladılar.
Biz marka en iyisidir diyenlere marka saptayanların tutsağı desek yalan mı?
Özelleştirme leyla değildir deyip özelleştirmeye karşı eylemlere katılırken de işleri sadece marka olmaktan bahsederken görülen reklâmın iyisi kötüsü olmaz kanısı ile hareket ediyorlardı.
Aynen kapitalist reklâm sanatçıları gibi hareket ediyorlardı. Reklâmlarda söylediklerinin anlamı olmasına kafa yormuyorlardı. Kulağa hoş gelsin yeter inancıyla marka yaratıyorlardı. O markalar da aynen öyle.
Marka olduklarını söylemeyenler de bir halt ettik biz temizleyelim, bizim adayımız temiz ve bir doktor, eski adayımız ve seçilip belediyeyi, temizliği sağlayan değil bizzat pis eden, hem de reel pislik yanında suçla kirlenmiş pislenmiş hale getirenin olduğunu düşünmemizi beklemiyor. Reklâmlarla kafamızı bulandırıp aldanacağımıza inanıyor. Ünlü bir isimle geçmişin sorgulanmasını önleyeceğine inanıyor.
Biz aldanır mıyız? Hayvan kanını gübre yapıp hayvanları besleyen ve sütünü etini yiyeceklerimiz haline getirip binlerce markalaşamayan yerel üreticiyi batıranlar gibi uluslararası markalaşmışlar gibi hareket ediyorlar. Deli dana hastalığı gibi birçok hastalığı başımıza bela eden marka şampiyonlarının usullerini kullanıyorlar.
Kanmaya devam etmeyelim. Tabii isterseniz edin. Demokrasinin cilvesi bu!
O marka yıllardır insan fikrini öne koydu. Rum’un mülkiyet hakkına saygı göstermeyen senin hakkına da saygı duymaz dedi ve Kıbrıs sorunun bir an önce çözülmesi için yağmaya dur deyin dedi. Moratoryum önerdi.
Askersiz yaşamdan korkmamalı deyip askersiz Lefkoşa, askersizleştirilmiş bir gelecek talep etti. Görüşmelerde garantileri, silahlı müdahale hakkını ve sürekli himaye durumunu gündeme almadan zaman yitirilmesini kınadı. Federasyon olacaksa Kıbrıslılar arasında olmalı, Kıbrıs’la Türkiye arasında olmamalı dedi.
Güçler ayrılığını ve seçilenlerin hukukun sınırları içinde hareket etmeye zorunlu olacağı temel düzenlemeleri savundu. Belediyeleri yerel hükümetler olarak gördüğünü açıkladı ve ona göre politikalar tespit etti. Bunun federal çözüme de yardımcı olacağını, iki toplumun yeni idarede temsilini kolaylaştıracağını ileri sürdü. Antlaşalım ama nasıl güveneceğiz deyip barışa destek olmayanlara senin yerel yönetimine müdahale eden Türklere engel olmayı öğren, öyle bir sistemi yaratmak isteyenlere destek ol ve örneğini gör diye tüm sistem içinde yerel hükümete önem verdi.
Senin muhalifinin uğradığı ayrımı Rum’un sana yaptığı ayrımla tart. Tarihte örneklerini somut olarak gör dedi ve Kıbrıs sorununun somut değerlendirmesini yaptı. Kaç muhalif öldürüldü. Kaç muhalif öldürülmüşten beter edildi? Daha iyi bir dünya isteyene yapılanları Türkler yaptı. Daha iyi bir dünya isteyenlere yapılanları onaylamıyorsan şimdiden ayağa kalkmaya seni çağırdı. Çözüm için daha iyi bir dünya kavgası başarılmalıdır dedi ve ne olmalıdır diye sıraladı. Rum korkusuyla alınacak önlemlerin daha kötü bir dünyanın sağlamlaştırılması şeklinde olmamasına çalışalım dedi. Çözüm önerileri tüm ada için ve tüm dünya için uygun olmalıdır ilkesini vaz etti.
Yerel hükümet olmak için bu ilkelere saygıyı sağlamak şarttır. O marka yerel hükümet için çalışma izni almaya adaydır. Seçimde onları gündeme getirecek ve geleceğe de yansıtmaya çalışacaktır.
O marka bu nedenle engellendi. Seçim ortamı yolunu kapatsın diye ne mümkünse yapıldı.
Yaşlı kadın evinde çıkan yağından dolayı evsiz kaldı. Kapısının önünde kameralara bakarak aczini duyurdu. Gazeteler baş haber olarak verdiler. Polis elektrik prizinin kısa devre yapmasından çıktı diye açıklama yapmış diye duyurdular. Kimse önleyecek bir sorumlu var mıydı, diye düşünmedi. Çünkü bu markalar belediyelere geldiler geçtiler, hala da duranları vardır amma o yaşlı kadının da senin evinin kapısını da çalıp denetim yapmadılar. Belediyelerin yasasında yangın tehlikesine karşı önlemler alınması için konut ve işyerlerini denetleme görevi vardır ama markalar yasalarına bakmadıkları için reklâma gelecek kadar bile ev ziyareti yaptırmadılar. O maksatla bir desteklediklerini istihdam etmişlerdir ama evlere giden yoktur.
Kıbrıs’ta belediyeler Türkleşinceye kadar kapıların arkasında gözden saklanmış kartlar asılı idi, üstünde gelip denetleyen memurun imzası ve tarihi görülürdü. Bilindik bir şeydi ama markalar çok laf etmek için neo liberal reklâmları izleyip marka kelimeleri öğrenmekle meşguldüler. Güneyde de aynı durum oluştu.
O kartlar hala asılı olsaydı bir memurun gelip komşunun bacasının gazlarının sizin evi doldurduğunu saptayıp ona önlem aldırdığını, evinizde yanık priz olmadığı, elektrikli aletlerin yangın tehlikesi yaratmadığını, su damlayan çeşme olmadığını veya olukların yerinde olup yola su damlatmadığını öğrenebilirdik. Komşunun bacasından gelen dumanla zehirlenmez, yangın tehlikesinden uzaklaşmış, lağım sularının ve pis kokuların, ne sizden ne de komşudan dolayı, derdiniz olmayacağını düşünebilirdiniz.
Lakin markalara kanarsanız belediyeye sahip değilsiniz demektir.
Belediye diye ortada görünen şey sizden harç diye topladığı paraların gereğini yapmamıştır. Satın almak için düşündüğünüz enginarın lağım sularının aktığı derenin kaç metre uzağından geçtiğini bilmediğiniz için güvenemiyorsanız o markalar size beledi hizmet sunmamıştır. Bu kez sunacaklarına güveniyorsanız ne yapalım!
Size rekabetin yararlarını anlatıyorlar ama rekabetin birinci şartı satışa sunulan mal ve hizmetin fiyatının ve kalitesinin belli ve gözünüzün önünde olmasıdır. Yoksa nasıl kıyaslayacaksınız? Tartı ücreti aldığı malın azami fiyatını ve tarihi üzerine yazamayan belediyenin sizden tartı ücreti topladığını biliyorsunuz, buna harç mı denir haraç mı? Sizden haraç alan markalara bakarak benzerlerini aday gösterenlere güvenecek misiniz? Siz bilirsiniz!
Derler ki bize ne oldu da bu hallere düştük? Belli değil mi? İnsana saygı duygusu ayrım yapmaz. Rum’a saygı duymayan Türk’e mi duyacak? Düşünün Rum’a saygı duyduğunu söyleyeni seçmene izin alabildin mi? İnsana saygı duyup da Rum’a saygısını saklayabilen korkutulmuş insandan hayır gelir mi? Korku miskin yani insanı miskin eden şey değil mi? Sana hizmeti miskin mi verecek? Her seçimde her yolla insana saygısı olmayanların seçilmesi sağlanırsa ve bu elli kusur yıl sürerse bugün yaşadığımız sürpriz değildir.
İnsana saygısı olmayanlar milli kavgaya destek olduklarını ileri sürerek kese doldurdular. Belediyeni de soyup soğana çevirdiler. İşlerini yürütebilmek için mali denetimin yapılamamasını sağlamayı temel yaptılar, aralarındaki rekabet mali denetime yol açmasın bir birlerine hesap sormaya kalkıp yağmayı önleyici etkiler görülmesin diye belediye meclisinin bilgi alma hakkını bile esirgediler, toplantılara katılamamaları için ne gerekiyorsa yaptılar. Sistemi de ona göre işlettiler. Yolsuzluklara neden hayretle bakalım ki?
Ürünlerin kalitesini denetlemek ve kaliteli ürün tedarikini sağlamakla görevli belediye bu hizmetinin karşılığını, miktarını saptayıp alabilsin diye yasa emri varken görmediği tartı ücreti almanın kavgasını aralarında yapmalarını seyrettik. Şimdi marka olmuşlar! Markalar uzak dursun, ben hizmeti ve malı görüp karar vereceğim diyecek misin?
Karşında öyle bir marka var ki markalaşmaya anlam vermeyi önerir. Yeni bir dünya mümkün der, yeni bir yerel iktidar mümkün der. Gayret dayıdan medet halk iradesinden!