arşivUlus IrkadTürkiye’ye bakarken Kıbrıs’ı anlamak - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Türkiye’ye bakarken Kıbrıs’ı anlamak – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

Güney Kıbrıs’ın ansızın Yunanistan’a kaptırdığı 20 milyarlık Avro olayından sonra Türkiye AB bakanı Bağış’ın birkaç defadır Güney Kıbrıs hakkında verdiği demeçleri okumaktayız basından. Sayın Egemen Bağış’ın,  Güney Kıbrıs’a para yardımı konusunda bile demeçler verdiğini de görmekteyiz. Tabi bunları yaparken oldukça kibirli bir tavır içine girdiği şeklinde de temayüller var. Egemen Bağış tüm bu tavırlar içine girerken son zamanlarda verilen rakamlara göre Türkiye’nin ekonomisinin oldukça iyi bir durumda olduğu şeklinde bir eda içerisine girmektedir. Oysa yakın zamanlarda  Türkiye ekonomisinin dövizin en küçük bir yükselişinde bile ne kadar etkilendiğini görmekte ve bunun toplum tabakalarına veya para borsalarına ne kadar etki ettiğini de bilmekteyiz. Bunun yanında 2000 yıllarının başlarında bir gece bankalarda sıfırı bol paralarımızla yattığımızı ama sabahleyin parasız ve fakir kalktığımızı da çok iyi hatırlamaktayız. Yani ben Türkiye’nin bu kapitalist dünyada gene de istikrar içinde olmadığını iddia ediyorum. Bırakın onu, Türkiye’de 12 Eylül’den beri dikensiz gül bahçesi yaratılmıştır ve bugün işçi asgari ücretleriyle memur maaşlarının ne durumda olduğunu da biliyoruz. Toplumun en alt kısmını meydana getiren sessiz çoğunluklar ve çalışanlar, maalesef en düşük maaşlarla ve ücretlerle çalıştırılmaktadır. Bırakın onu Türkiye AKP hükümeti son zamanlarda da ağzına Kuzey Klıbrıs’taki maaşları  dolayarak buradaki yaşantıyı da berbat etmiştir. Mazbata kurbanlarının, iflas edenlerin ve de intiharlarla boşanmaların çoğalmasını nereye yorumlamaktadır ilgililer ben merak etmekteyim. Hele hele son zamanlarda bizdeki çalışanların kıdem tazminatlarına göz diken hükümetin, Güney’deki durum ortaya çıkınca nasıl da arslanlaştığını ve Güney’e nazire yaptığını da izliyoruz. Kendileri sağolsun özelleştirilmedik alan bırakmayacaklardı. Otelleri zaten özelleştirdiler ve yaptıkları andlaşmalarda oralarda çalışanların büyük bir çoğunluğu işlerinde kalacaktı. Bir on sene önce yapılan andlaşmalarda bunlar vardı ve şimdi Lefkoşa Belediyesi’ne aday olan bir partinin otellerdeki yarattığı özelleştirme cenneti de hafızalardadıır. Bugün Türkiye’den gelip buralarda yatırım yapan sermaye çevrelerinin kaçta kaçı buradaki insanlara iş veriyor? Bu yabancı sermaye veya Türkiye menşeli yerlerde kaç tane Kıbrıslı çalışmakta veya çalışma koşulları nedir bilen var mı? Yok ve bilindiği gibi de çalışma koşulları bırakın yabancı yatırımları bizim buradaki özel sektörde de pek iyi durumda değil. bunun yanında özel sektörde sendikalaşma ve ücret koşulları da dünyanın en olumsuz şartlarında olmaktadır. Hal böyleyken bizdekilerin ve Türkiye’deki kağıttan arslanların cesaretlenmelerini anlamak pek de mümkün değil. Yani birine kafa tutacaksan senin gerine baktığında sağlam temeller görülmelidir demek istiyorum.

Türkiye’de 1970’li yıllarda  geçerli olan “bağımlı ve dışlayıcı” büyüme modeli maalesef krize girmişti. Kapsamlı düzenlemeler yapmak bir zaruret olmuştu ve 1980 Eylül Darbesi bu şartlarda ortaya çıkmıştı. Çünkü şu da bilinmelidir ki sermaye birikim modelinin krizi, aynı zamanda siyasal, ideolojik, kurumsal boyutları olan bir krizdir.Böylesi koşullarda sadece ekonomik değişiklikler değil siyasal değişiklikler de gündeme gelmişti.Türkiye bu sırada yapısal bir kriz içine sürüklendi. 12 Eylül bir zabıta sağlarken Türkiye ekonomisini de yeniden şekillendirdi ve bu arada mevcut resmi ideolojisi de yeni kavramlarla güçlendirilerek daha milliyetçi, daha hukuk tanımaz ve daha despot bir yapı kazandırıldı. Türk –İslam sentezi mayası bu yüzden devreye sokuldu.Bu arada bağımsız düşünen, anti- emperyalist unsurlar devlet içinde çıkarıldı veya tasfiyeye uğradı. Amaç apolitik bir toplum, baskıcı bir devlet, sosyal harcamaları kısmış bir devlet yaratmaktı. O yıllarda serbest piyasa teorisi denilen bir yeni ideoloji yaratılarak bu ideoloji eğitim kurumlarına pas edilerek akademisyenlerin de bunu savunmaları sağlandı. Ekonomiye devlet müdahalesi kaldırılırken ithal ikameci model de ortadan kaldırıldı. Faizlere müdahale ortadan kaldırıldı ve dışa dönük bir model getirildi. İhraç ürün fiyatları düşürülürken, emekçiler birbirine karşı rekabete teşvik edildi.  Dünya ticaretinin darlaştığı, korumacılığın yoğunlaştığı koşullarda dışa açılmanın tüm ülkelere önerilmesi, dış sermayenin çıkarlarına uygun düşüyordu.1980 sonrası Türkiye’de artık sanayici kesimin değil, ticaret, finans, inşaat, rantiye sermayesinin ön plana çıktığı bir sınıf ittifakı geçerliydi. DİE’nin 1987 araştırmasına göre, Türkiye nüfusunun %40’ı  21.1 milyon kişi, yılda ortalama 355 dolarla yaşamak zorundaydı. 1950-1980 genel gelişme eğiliminin tersine 1980 sonrasında düşük katma değerli sanayi alt-dallarının payı yükselmektedir. Bir ulusal ekonomide sanayileşme süreci ilerledikçe, yüksek katma değerli malların ağırlığının da artması gerekmektedir. Bu açıdan 1980 sonrası, bir geriye gidiş eğilimi taşımaktadır (Bk. Paradigmanın İflası, Fikret Başkaya,2007).

Türkiye basınında yapılan son zamanlardaki araştırmalarda yoksulluk sınırının 3000 TL civarında, açlık sınırının da 1200 TL civarında olduğu devamlı vurgulanmaktadır. Bir de pahalılığın olduğu onlarca senedir maaşlara zam yapılmayan ve herşeyinin Türkiye’ye bağımlı olduğu Kuzey Kıbrıs’ı düşünün.

Güney Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kredi vermek isteyenlerin veya Güney Kıbrıs’ın ekonomik buhrana düşmesinden ötürü televizyon önünde hava atanların arkasından gülerek başkalarının da “Bak şu konuşana?” diye sormayacakları ve alay etmeyecekleri ne malum? Son zamanlarda Kuzey Kıbrıs’ta siyasilere ve çeşitli kurumlara pek güvenilmediğini veya oranların oldukça aşağıda olduğu görülmektedir.Mesela kamu yönetiminde şeffaflık  5 üzerinden 2.30 bulunmuştur (Bk. Poli Dergisi 6 Kasım 2011, Pazar). Halkının bile kendisine pek güvenmediği bir ortamda devamlı demeçler verip kendisini güçlü göstermeye çalışanlara elbette bu rakamlara bakanlar gereken notu vereceklerdir.

Açıkçası ne Türkiye’deki ne de Kuzey Kıbrıs’taki zahiri görünüşlere aldanmamalı. Gerçek olan araştırmalarda görülen verilerin hem bizdeki hem de Türkiye’deki yapıların kağıttan arslanlar olduğudur…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin