Prof. Vamık Volkan, Yeni Düzen Gazetesi’nde ki anlatımında, Kıbrıs’ta uzun zamandır sağlanamayan ‘iç barış’tan bahsetmektedir.
Anlattıklarının bir yerinde Kıbrıslı Türkler’e “Kendinize bakın, iç barışı sağlayın. … Devamlı olarak ‘Rumlar şunu yaptı, böyle yapsalar daha iyi olurdu’ diye kendinizi yormayın. Kendinize odaklanın….”
İçe dönmek, toplumsal yaşamın almış olduğu iç yolculuklara göre farklı karakterler de olmaktadır.
Diğer yanıyla da içe dönmek, dışarıya algılama kapalılığı anlamını da içinde taşıdığı için, kendini tecrit etmek anlamında da olmaktadır.
Başka anlatım da; bir toplumun kendi içine bakması, kendinin son hali olması noktasında, buraya kadar ki yaşanmış olan yaşantının değerlendirilmesi ve buradan çıkarsamalar yapıp, geleceğe bu çıkarsamalar üzerinden bakılması/yürülmesi anlamını da ihtiva etmektedir.
Dolayısıyla:
Kıbrıslı Türk toplumu kendine baktığı zaman, kendi tarihinin yaklaşık 60 yıllık zaman dilimi içerisinde; ada toplumu olarak Türk Mukavemet Teşkilatı tarafından yerleşik hallerinin nasıl değişikliğe uğratıldığını görecektir. Yine bu dönemin Britanya Sömürgeciliğine karşı verilen mücadelelerden, Kıbrıslı Türklerin nasıl işbirlikçi konumuna getirilmeye çalışıldığını görecektir.
Ve ada da bağımsız Kıbrıs Devleti yaratma sürecinde; ada Türklerinin İngiltere Sömürgeciliğinin ‘Taksim’ politikası eksenine kaydırılmaya çalışıldığını. Kıbrıslı Türklerin adanın ortak vatan, ortak devlet tutumunda olan bireylerine Türk Mukavemet Teşkilatı’nın şiddet ve yok etme politikasını görecektir.
Kurtarılırken, nasıl askeri işgale uğratıldığını ve bunun da Türkiye’den taşınan nüfusla da demografik işgalle tamamlandığını.
Kıbrıslı Türklerin ‘içe dönmeleri’ doğru bir tespittir.
İçe dönsünler ki, Kıbrıslı karakterinin ada topraklarında nasıl acz içerisine düşürüldüğünü görebillsinler.
Ada parçasında toplattırılmaları, onların korunması gayesi olmayıp 1870’ler den itibaren Osmanlı idaresinden anlaşmayla ayrılandırılan, adanın tamamı ilhak edilemiyorsa en azından ada Müslümanlarından; Türklük üzerinden ada parçasına hakim olunmasının İngiltere projeli, ABD destekli ve TC pratikliği uygulamaları olduğunu görsünler.
Ada parçasında geldiği en son versiyon olan KKTC’de dahil kadar ki kurulan idarelerin, TC devletinin ada parçasının ilhak edilmesi politikasının yürütülmesi politikası olduğunu görsünler.
Ada parçası işgal edildiğinde uygulanan politika tekti, askeri işgal. Daha sonra en az onun kadar önemli olan, taşınmış nüfusun ada parça politikasında, fiiliyatın getirmiş olduğu gücün yanında; bu nüfusun seçmen statüsünde olmasından dolayı siyasete seçmen bazında egemen edilmeleri.
Kıbrıslı Türklerin ada parçasında hem kendilerine dayatılanlar üzerinden politika yapmaları, hem de adanın karakteri olmayan seçmen kütle sayısının kendi nüfuslarından fazla olmalarından dolayı; iradelerini egemen etme imkansızlıklarından, Kıbrıs’ın bütününe yönelik irade yaratmaları ne makadar mümkün olabilecektir.
Evet.Kıbrıslı Türkler ‘içe dönmelidir’ler.
Kendilerine dayatılan politika zeminini yıkmaları gerektiğini bilinçlerine; Kıbrıslı Türkler’in ortak paydası olarak çıkarmalıdırlar.
Ancak böyle bir kırılma yaratıldıktan sonradır ki, Kıbrıs’a yönelik politikalarda kendi iradelerinin yansımalarını görebilirler.
Kıbrıs meselelesi politikası ‘ortak vatan’ politikası haline gelme koşulları, her iki taraf açısından ancak bu şekilde mümkün olabilme hallerinie kavuşacaktır.
Halkların yaşamış oldukları tarihsel süreçte, ortak değerlerle oluşmuş olan ‘toplumsal psikolojileri’ni yeniden ve daha doğru olarak oluşturmak ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Bugün ada kparçasında ki hiçbir genel politika, parçanın üretimi halinde değildir.
Dolayısıyla ada parçasında politika yapıcıları, kendilerine çizili olarak verilmiş olan kıstaslar temelinde politika yapma seçeneksizlikleri içerisinde politika yapma mahkumiyeti altındadırlar.
Politika çizicilerine haksızlık yapmayalım!
Belirledikleri kurallar içerisinde ve çeperleri yıkmamak kaydıyla vals yapma veya tango yapma özgürlüklerini verdiklerini teslim edelim.