Türkiye’nin Barış Sürecine girmesi ile birlikte, TC devlet sınırları içerisinde ezelden beri var olan; Kürt sorununun ancak barış ile çözülebileceği noktasına varılması ve dolayısıyla bu sorunun çözüme kavuşturulması değildir, sadece.
Şühhesiz ki, TC’de ki tüm sorunların anası konumuna gelen Kürt sorununun çözülmesi, diğer sorunlarında çözülmesine kapı aralıyacağı gibi, bu sorunun baskın karakterinin yapısı gereği; gölgelediği ya da altına aldığı diğer sorunlarında açığa çıkmasını beraberinde getirecektir.
Her şeyden önce Kürt sorununun çözülmesinin anlatım olarak karşılığı TC’nin yeni bir devlet biçimine ulaşmasının zorunluluğu ve barışın getirdiği sonuçları, oluşan bu yeni devlet biçiminin güvenceye almasının kurallarını oluşturmak olacaktır.
Her devlet tipi, üzerinde yükselmiş olduğu ekonomide ki üretim biçiminin yanısıması hali iken; bu tipin de, sosyal-siyasal-kültürel ve sınıfların kendi aralarındaki ilişki ve çelişkilerinin yansımaları ve sonuçları bakımından da çok çeşitli devlet biçimleri olmaktadır.
TC’nin kuruluşu misak-i milli sınırlarına siyasal bağımsızlık kazandırmak ana hedefi ile donatılmışken; bu siyasal bağımsızlık oluşumunda, ekonomiye sahip olan kesimlerin (üretim bazında) bu oluşuma katkıları siyasal karaktere damgalarını vuracak yapı da değillerdi.
Cumhuriyet arifesinde farklı ulus karakterlerine yönelik olarak başlatılan soy sürümleri ve soy yok etmeleri, toprakların demografik zenginliklerinin çorak hale gelmesine yol açarken; aynı zamanda bu demografideki insanların kütlesel olarak mal varlıklarına el konulması ve bunun en uç noktalara kadar taşınmasıdır.
TC’de oluşan özel sermayenin karakteristik yanı, terk ettirilen ve yok ettirilenlerden elde edilen mal varlıklarından oluşturulan sınıf olmasıdır. Bunlar, Cumhuriyet kuruluşu öncesinde üretimi geliştiren ve dönüştüren bir yapı olmaktan ziyade, bu karakterde ki ekonomik edinime sahip olan kütlelerin mal varlıklarına el konulması talan edilmesi yaratımlarıdır.
Bu özel sermayenin oluşumuna denk düşen tarafı olurken, bizzat devletin kendisi gaspların ana aktörü halindedir.
Dolayısıyla devletin kuruluşunun, siyasal ve hukuksal kimlik haline gelişte hakim sınıf sermayesi ve bileşim halleri bu şekildedir.
Cumhuriyet devleti bu yanı ile de değerlendirildiği zaman ittihatcı kadroların öncülüğü belirleyici konumdadır ve onlar da tamama yakın kesim olarak Balkan karakterlidirler ve Kafkasya gelenleri ile toplam hallerdedirler.
TC’nin kuruluşu Anadolu topraklarında demografik tasfiyelerin ve bu demografik yaşayanlarından mülk gasp süreci olarak geçmişten kendisine devamlılık sağlamıştır.
Devletin demografik tasfiye karakteri üzerinden kurulmuş olması ve Kürt’leri de tasfiyeye (yok etme-zorla asimilasyon) dahil ederek TC devletini tek millete eşitlemesi ile devletin bir ayağını ırki karakterde oluşturma hedefidir.
Kurulan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ile Türkiye’de devlet kapitalizmi yaratılmaları yapılırken, aynı KİT’ler aracılığı ile de özel sermayeye kolaylıklar yaratılıp, ulusal sermayenin diğer ayağı oluşturulmaktadır.
Ve Menderes (Demokratik Parti) döneminin “her mahelle de bir milyoner” sloganıyla da süreç tamamına erdirilmiştir.
Toparlayacak olursak, TC devleti:
Demografik teklik yaratma,
Yarattığı demografik hareketlilikten sermaye toplama,
Balkan ve Kafkas kadrolarının belirleyiciliği,
Anadolu topraklarının asli halklarından kalan Kürt’lerin de imha ve asimilasyonu,
KİT’lerle kapitalizmi geliştirme ve özel sermaye yaratmaya güç noktası olma.
Hareketin, mücadelenin önderliğinden kaynaklanan ismiyle Kemalist diktatörlük.
1960-70 yılları arasında Türkiye ekonomisinin (dünya ekonomisinin gelişim trendi ile birlikte) %5 ler den aşağıya düşmeyen gelişme hızı ve bunun neticesi olarak kapitalizmin aldığı biçim.
Sanayi burjuvazisi (tekelci burjuvazi) ve büyük toprak sahipleri (kapitalizme geçiş karakterli).
1971 12 Mart askeri darbesi, ekonomik oligarşinin siyasette devlet biçimi olarak kendisini perçinlemesine (oligarşik devlet biçimi) ve ekonomide belirleyici gücünün pekişmesini beraberinde getirmiştir. Devletin kuruluş yapısından dolayı askerin belirleyiciliğinde asker-sivil bürokrasisi oligarşik devletin hep etkin unsuru olarak yerlerini korumuşlardır.
1980 12 Eylül Askeri darbesi ile devlet yeni bir biçime kavuşturulmuştur. Ekonomik oligarşi ve siyasette ki yürütücüsü Askeri Diktatörlük devlet biçimi. Askeri Döktatörlük anayasası ile oluşturulan yaşama biçimi ile demokratik hak ve özgürlüklere yok etme kertesine kadar kısıtlamalar çoğaltılırken, dokunulmaz maddeler yaratılırken:
1984’te oluşan parlamento, askeri anayasa ve asker-sivil bürokrasisinin denetimli karakterli halidir. Parlamentonun işlerliğe kavuşması, TC’nin açık diktatörlükten kurtulmasına tekabül etmemekte, 12 Eylül Anayası yaratılmış olan kurumlarının tamamlayıcısı hali ile toplum yaşamında belirleyiciliğini devam ettiriyordu.
12 Eylül’ün Askeri Diktatörlügü serecinde Kürt özgürlük hareketinin kenidi ifade etme de yöntem değişikliğine baş vurması ve Kürt özgürlük hareketinin toplumsal karektere kavuşması ve genel toplumsal muhalefetin en dinamik kesimi olması ile; 12 Eylül Anayasası ve kurumlarının varlık hallerinin yanında, düşük yoğunlukta ki savaşın sonuçlarıyla birlikte; askeri bürokrasi 12 Eylül Anayasasının sivil bürokrasisi ile birlikte Türkiye siyaset yaşamının belirleyicisi olmuştur.
Parlamento ve hükümet (TC’nin ilk Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’e sormuş İnönü. Hükümetin iştigal alanları ne olacaktır. Mealan, Atatürk ‘dış ilişkileri ve iç ilişkileri ben, silahlı kuvvetleri Fevzi Çakmak, kalana da hükümet bakar) günlük işlere bakar konumunda olmuştur.
Dolayısıyla 12 Eylük Askeri Diktatörlüğün evrilme biçimi asker-sivil bürokrasi devlet biçimi haline dönüşmüştür.
Asker-sivil bürokrasi devlet biçimi, savaşın getirdiği sonuç olarak o kadar egemen hale gelmiştiki, Ege Ordusu (Kıbrıs işgali ertesinde kurulan) kendisini kuruluş ilkesi olarak NATO denetimine tabi tutturmamışken, sürecin çalışması askeri yapıda NATO örgütlenmesinde TSK tüm sıcak ilişkilierine rağmen NATO’da sorunlu bir odak olur hale gelmişti. NATO’nun görev ve tanım değişikliği ve dünyada VARŞOVA paktının dağılmasıyla tek kutup oluşması, yeni devletlerin hızla çoğalması ve tüm bunlarla birlikte TSK.
Asker-sivil bürokratik devlet biçimi döneminde bir taraftan savaşın devam etmesi ve diğer taraftan da, en son olarak bankaların iflas etmesiyle ekonominin dibe vurmasının sonuç nastasına varmasıyla; bu devlet biçiminin varlığının bitmesi gerekliliği tüm değerleri ile ortaya çıkmış oldu.
AKP hükümet aracılığı (asker-sivil bürokrasisi ile var olan çelişkisinin kutuplar halini alması sorunsalı) ile birlikte, askeri bürokrasiye yapılan NATO operasyonu ile TSK yeniden NATO’nun amaçlarına döndürülürken;
AKP hükümetinin iktidar (AKP-cemaatler) olmasına orantılı olarak asker-sivil bürokratik devlet biçimi Parti diktatörlüğü devlet biçimine evrildirilmeye başlandı.
Afrika ve Ortadoğu’da başlayan toplumsal muhalefetin kısa zamanda İslami örgütlerin hükümet ve iktidar olmasıyla AKP devlet anlayışı meşruiyetini çoğaltırken,
2012’de Türkiye’de ki Kürt sorunu en şiddetli bir şekilde ve tüm ayaklarıyla birlikte Kürt sorununu yok etmeye çalışırken AKP iktidarı, Kürt sorununun askeri olarak yenilemiyeceği ve toplumsal olarak çoğaldığının görülmesinin yanında; kendi Kürt sorununun diğer parçalarıyla birlikte Ortadoğu’da Kürdistan sorunu khaline gelmesiyle birlikte,
TC, bir kavşağa gelmiş durumdaydı.
Ya parçalanak ya da demokratikleşecek.
Demokratikleşerek kendi iç enerjisinin yarattığı hareket gücünü doğru yöneterek Ortadoğu’nun demokratik çekim merkezi olacak.
AKP’nin on yıllık iktidar sürecinde.
Askeri-sivil bürokratik devlet biçimi varlığı tedrici olarak yok oldu.
AKP hükümet etmekten iktidar olmaya dönüşürken; TC devleti kuruluş güçleri, siyasi güçlerinin yok olmasına karşı direnç odakları oluşturmaya çalışırken, TC’nin devlet biçiminin yeniden oluşması da zorunluluk noktasına çıkmış durumdadır.
Barışa varmaya, AKP iktidarı ve Kürt özgürlük mücadelesi ittifak etmiş haldeler.
AKP, bu süreçten partili devlet biçimi çıkarmaya ve buna da siyasal islam gömleği giydirmeyi kendisine hedef olarak koymuşken,
TC’nin kuruluşundan beri temel taşlar olmaktan çıkmamış olan; Türkçülük ve İslam/Hanefi’cilik de egemenliğini devam ettirmeyi yeni dönemde de amaçlamış haldedir.
Yeni devlet biçimi:
Demografik yapı da kendisini demokratikleştirmek zorundadır.
Demokratik hak ve özgürlüklerde demokrasisini kurumlaştırıp; özgürlük ve demokrasi ana yapılı yeni bir devlet biçimi karakteri olmalıdır.
Dolayısıyla, barış açılımında olmazsa olmaz; geleceği kucaklayan yeni bir devlet biçimidir.
Barış, toplam anlamıyla ancak bu şekilde kendini yaşama olanağı bulabilir.