Şimdilerde de bir araştırma konusu ve araştırmalarda bir ülke hakkında en fazla bilgi alınan yandır “corruption” veya bozulma dediğimiz olay. Bir ülkenin ne kadar rüşvet ,iltimas, yozlaşma, çürüme ve çökme batağında olduğunu belirler. Aslında yabancılar bile bizdeki belgeleri veya bozulmanın ne aşamaya geldiğini öğrendiklerinde parmaklarını ısırmaktadırlar.Şimdi bir kurum kutsal görülerek, ne kadar eleştiri ve özeleştiriden uzak tutulursa olacağı budur. Bizdeki bozulma artık bırakın parmak ısırılmayı ve dudak uçurulmasını artık insan hayatını da tehlike altına almış bir durumdadır. Bu da yaklaşık kırk yıldır hatta daha da fazlası, bu ülkede medyanın, aydınların baskı altına alınmaları, parti bombalamalara kadar gidip, aydınların ve medyanın sorumluluklarını yerine getirmelerinin engellenmesi ve de başı bozuk bir şekilde tüm resmi kurumlarla devletin içinde bulunduğu küflenmiş ve çürümüş olan yapıyı da simgelemektedir. Yani sen güya seçilecek ama bozulmanın güya üstüne gitmeyecek ve herşeyi görmezlikten geleceksin ve şimdi de ortaya çıkıp bu ülkede bozulma vardır, rüşvet vardır, çürüme vardır, kadın ticareti ve insan kaçakçılığının alası vardır diyeceksin ama, on sene veya yirmi sene önce de başa geldiğinde hiçbir değişim yapmayarak, şimdi kuyudan su çıkarmaya ve kendi menfaatine durumdan faydalanmaya çalışacaksın. Bu da olmaz ve kabul edilemez aslında. Maharet hükümete ve devletin başına geldiğinde o sırada bunları oturup ortaya çıkarman, ülkeyi ve devleti temize çıkarmaya çalışmaktı. Ne yaptın o zamanlar? Hangi soruşturmayı açtın? Söyler misin? Hemen hemen hiç soruşturma açmadın ve senden sonra da gene eskiler başa geçerek bu ülkeyi , bu kötü duruma getirdiler. Ülke sorma gir hanı gibi. Gelen geçen belirsiz. İsteyen elinde silahla yol kesmekte, mafyalar bırakınız bu ülkeyi , başka ülkeden bile gelerek burada her türlü kanunsuzluğu yapabilmektedirler.
Geçen hafta Klapsides Plajı’na yürümek istedim. Plaj’a daha ilk adım atmamda manzaranın geçen sene gibi olmadığını, deniz sahilinin çirkef ve pis kokular içinde yüzdüğünü gözlemledim. Demek ki bu sene Kış ayı boyunca geçen senekinden de fazla lağım suları ve pis maddeler maalesef denize akıp gitmiş. Deniz şu anda içerisine girilemeyecek şüphesi içinde. Lefkoşa’daki belediye sorunu ve çözülemeyen çevre sorunları maalesef artık başka yerleri de bulmuş, ta oralara yetişmiş. Ben Klapsides Plajı’nın ve de Mağusa sahil şerininin oldukça kirlendiği şüphesi içindeyim ki bana göre benim gördüklerim bu şüpheleri artırıcı bir durumda. Ama bunun sadece mahalli bir durum değil aynı zamanda ülkeyle ilintili olduğunu, ülkenin bir zamanlar eleştirilip doğrulmasını istemeyen kırk yıl önceki liderlerinin de bu ortamda elbette tuzu ve biberi olduğuna inanmaktayım. Bir YKP gibi parti çıkıyor, ülke batıyor, ülkedeki kontrolsuz demografik değişimin sorunlara yol açacağını söylüyor, gecesi veya birkaç gün sonra bombalanıyor ve ağızlar kapatılmak isteniyor; bir Kutlu Adalı çıkıyor memleketin halinin kötüye gideceğini haykırmaya çalışıyor; cevap bir gece vakti evinin önünde vurulmak oluyor. Liderlik pozisyonunda olanlar ise ses vermiyor. Bu engellemelerin ve bu kısıtlamaların olmasından memnun sessiz veya onaylayıcı bir pozisyon alıyorlar. Sessiz kalmak da onaylamak olduğuna göre… Şu anda geldiğimiz noktaya bakalım. Eğer bu partinin doğruları haykırması ve eleştiri yapması engellenmeseydi bana göre Kuzey Kıbrıs’ın durumu her bakımdan elbette iyi olacaktı ve insanı da bugünkü kapısına kadar dayanana çevre kirliliği ile karşılaşmayacaktı. Hoş, sadece kapımıza kadar gelen keşke sadece çevre kirliliği olsa, kültürel, ekonomik ve sosyal kirliliği de buna eklememiz gerekmektedir. Bu sorun sadece Mağusa’da mı hakim? Politik, kültürel ve ekonomik iflasın etkileri şu anda çevresel kirlenme olarak Girne Yat limanını da vurmuş durumda. Yat limanına giden turist kafileleri burunlarını tutup limandan ayrılmak mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Başta da vurguladığım gibi, eğer bir kurum, bu devlet kurumu da olabilir, kutsal görülüp eleştirilmez ve herşey tabu görülerek, eleştiri getirenler de baskı altına alınırsa, o kutsal, tabulu olan kurumlar gün gelir kokuşur ve maalesef kirlilik hem politik kirlilik hem de çevresel ve ekonomik kirlilik olarak geri döner ve vatandaşı yaralamaya, vatandaşı kirletmeye ve bu o ülkedeki insanlığın da sonu olur. Bunu kırk yıldır bu ülkede yaşayanlar yani biz gelecek nesillere maalesef hiç de iyi bir miras bırakılmadığını görmekteyiz. Türkiye’de Kürt sorunundan , Kontr Gerilla sorununa ve şu anda hem İzmir’de hem de Silivri’de süren davalar aslında kutsal olarak görülen ve eleştiriden muaf, denetimsiz kalan bir kurumun, ne kadar bozulma ve yozlaşmaya uğradığını göstermektedir. Deniz Gezmiş’leri ve Mahir Çayan’ları astınız da ne oldu? Başınız göğe mi erdi? Türkiye’nin şu ana kadar çektiklerinin bu gençlerin 41 sene önce bağırdıkları sloganların dinlenilmemesi olduğunu bilmiyor musunuz?
Tam demokratik bir ülkede, hiçbir kurum tabularla anılmamalı, kutsal olanın sadece insanlara verilen insan hakları olduğunu kabul etmeli ve herşey eleştirilmelidir.Bu ülkede herşeyi kutsal sayarak eleştiriyi ve buna bağlı olarak yaratıcılığı ve düşünce özgürlüğüyle, düşünceye saygıyı öldürenlerin ülkeyede bıraktıkları miras iç bozuklukları göremeyen bir yabancı için, Kuzey Kıbrıs’ın çevre kirlenmesini görerek herşeyi , ülkede neler olup bittiğini ve ülkenin ne kadar bozulduğunu anlamak için artık yeterlidir. Sadece bir Glapsides ve Girne Yat limanına gidenler ülkenin durumunu çok iyi anlayacaklardır.