· Nasıl bu kadar hızlı bir şekilde eylem kitleselleşti ve yaygınlaştı? Bu durum neyi gösteriyor?
Sanırım hiçbirimiz bu hızlı yaygınlaşmayı beklemiyorduk. Kelimenin gerçek anlamıyla bir ayaklanma, bir başkaldırı ile karşı karşıyayız. Bir ayaklanmanın neden şu gün değil de bu gün, neden şu vesileyle değil de bu vesileyle gerçekleştiğini tartışmak abes. Büyük ölçüde kendiliğinden gelişen bir toplumsal patlama bu. Bu patlamanın, ayaklanmanın derindeki sosyal-siyasal nedenleri muhtemelen önümüzdeki günlerde uzun uzadıya tartışılacak. Fakat şimdiden kesin olan, bunun iktidarın aymazlığına ve hoyratlığına karşı birikmiş öfkenin açığa çıkmasının bir sonucu olduğu. Yani atılan kimi sloganlar bir yana, ayaklanmanın içkin bir anti-otoriter, özgürlükçü karakteri söz konusu.
· Eylemin karakteri nedir? Nasıl tanımlamak gerek?
Biraz önce bahsettiğim gibi bir ayaklanmayla, özellikle gençliğin başını çektiği bir isyanla karşı karşıyayız. Hayatında AKP iktidarından başkasını görmemiş, otoriteyi Erdoğan’la özdeşleştirmiş bir, belki iki kuşağın iktidara ve muhtemelen her türlü iktidara karşı öfkesini boşaltmasının alanı ve anlamı oldu Gezi Parkı direnişi. Onca zamandır kendisini ezilmiş, azarlanmış, haddi bildirilmiş, baskılanmış hisseden gençlerin iktidara, Tayyip Erdoğan ve polisle özdeşleştirdikleri iktidara karşı muazzam bir tepkisi, haykırışı bu. Bu gençlerin örgütlü politik kesimlerle, solla doğrudan bir ilişkisi yok. Ancak bu, bu gençlik ayaklanmasının bir “anti-otoriter” politik muhtevası olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Polis karşısında günlerce direnen bu gençlerin şu kısacık zamanda edindiği siyasal tecrübeler, önümüzdeki dönemin mücadelelerine damgasını vuracak yeni bir siyasallaşmış gençlik kuşağının ilk işaretleri. Solun bu kesimlerle bağlarını mücadele içerisinde kuvvetlendirmesi bu bakımdan kritik önemde.
· Ulusalcılar, devrimciler, sosyalistler, çevreciler hepsi bir yerde…
Evet ve bu normal. Tahrir’de de Mübarek karşısında devrimci sosyalistlerle Selefiler aynı barikatta, aynı safta yer alabiliyorlardı unutmayalım. Bu tip büyük ve spontan başkaldırıların tipik bir özelliği bu. Yani değişik siyasal akımlar bu hareketin içerisinde yer tutmaya ve daha da ötesi ona kendi siyasal ajandalarına uygun bir anlam vermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla evet alanda ulusalcılar, hatta faşistler dahi yer alabiliyor. Fakat bu kesimlerin etki ve gücünü azaltmak tam da hareketin içerisinde daha güçlü bir biçimde durabilmekle mümkün. Yani siyasal heterojenliğini bahane ederek hareketi hor görmek, meydanı tam da bu siyasal akımlara bırakmak anlamına gelecek apolitik bir tutum. Unutmayalım geniş kitlelerin siyasal anlamda hızla dönüştüğü, kolektif siyasal bilinçte sıçramaların yaşandığı süreçlerdir ayaklanmalar. Dolayısıyla kavgada yer almak ve alandaki insanlarla tartışmak, onları belli bir fikir ve anlayışa kazanmak için uğraşmak gerek. Yani bir yandan devlet güçlerine karşı mücadele ederken diğer yandan da hareketin içerisinde bir ideolojik mücadele şart. Süreç ve ona katılan insanlar çok akışkan, esnek. Hepimiz yeni şeyler öğreniyoruz, deneyimliyoruz. Bir dakika önce “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atan bir grup, yanındaki grup “öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız” sloganını atınca ona da katılıyor. Dolayısıyla aslında bu süreç tam da geniş kitlelerin siyasal bilincinde anlamlı dönüşümler yaratabilmek için kritik.
· Nasıl evrilebilir?
Bir ayaklanma beklenmedik bir hızla patlak verip yaygınlaşabileceği gibi hızla da sönümlenebilir. Bu hareketin nasıl evrilebileceğini şimdiden kestirmek zor. Ancak solun kolektif bir biçimde bu halk hareketini süreklileştirmek, siyasal içeriğini bir nebze olsun belirginleştirmek için inisiyatif alması çok önemli.
· Uluslararası basın Türk baharı manşetlerini attı… Öyle denilebilir mi? Arap baharına benziyor mu?
Elbette. Sosyal medya araçlarının kullanımı, bir kamusal mekânın halk tarafından zaptı, spontanlık, gençliğin aktif rolü hep önemli paralellikler. Yunanistan’da 2008 yılının Aralık ayında yaşanan gençlik ayaklanmasıyla da benzerlikler söz konusu. Bizim de zaten bu sürecin son yıllardaki uluslararası mücadele dalgasının (elbette yereldeki koşullarca belirlenen) bir parçası olduğu hususunda ısrar etmemiz gerek. Dünyanın birçok ülkesinde düzenlenen dayanışma eylemleri, Türkiye dışında mücadele içerisindeki insanların bu isyana kendi meseleleri olarak baktığını gösteriyor. Bu uluslararası dayanışma boyutu, hareket içerisindeki ulusalcı temaları kırmak açısından da değerli bir girdi.
(Bu söyleşiyi Ruken Adalı, ANF için gerçekleştirdi.)