Aslanbaba kendisine rüşvet verildiğini ve rüşveti teşhir etmek için aldığını mecliste açıkladı.
Durum hem gülünç hem de acıklıdır. Çünkü bir anda maskelerimiz düştü ve kabak kafalı olduğumuz ortaya çıktı. Önce vay namussuz rüşvet almaya utanmadı diye ayağa kalkanlar göründü. Onun rüşveti teşhir etmek için kabul ettiğini konuşan çok az oldu. Sonra ceza yasasında rüşvet vermenin suç olmadığı fetvasını verenleri dinledik. Daha sonra rüşvet vermek de suç almak da suç ama kamu görevlileri için suç olduğunu iddia eden avukatlar DÂHİL birileri konuştu.
Derken rüşvet verenler hatırlandı ama sadece hatırlandı ve isim vermemeye dikkat edildiği görüldü. Parti değiştirmeyi suç sayıp değiştirenlerin mebusluğunun sona erdirilmesinin hararetle tartışıldığı günler geride kaldığı için partilerine seçim yaklaşmış olduğu zamanda adiyo diyenlerle birleşip aday listelerini açanlar ele alınmadı. Hâlbuki tüm seçime katılan partiler parti değiştirip kendilerine gelenlere pat attılar ve güçlendiklerini ileri sürdüler. Basında da sözde yozlaşmış partilere değil övükleyerek genç ve kalitelilere oy verilmesini isteyenler ordan buraya kaçanları ve kendine seçilmek için yer arayanları genç ve kaliteli olarak seçmelerini isteyenler belirdi; çünkü fırsat aramanın ve oy getirecek ünlü seçmenin ahlaksızlık olmadığını hatta başarılı politikacılık olduğunu düşüneler çoktur.
Hikâye burda bitmiyor. Bu kadar üniversite bulunan ve yılda yüzden fazla hukukçu mezun çıkarılan ülkemizde yasa okumak alışkanlığı yoktur. Ceza yasasında “devlet hizmetinde yolsuzluk” yanbaşlıklı 100 ve “görevi kötüye kullanmak” 105 maddeleri rüşvet almayı da vermeyi de suç olarak tanımlar ve ceza yasasında kamu görevi diye seçimle naspedilenleri ve hatta muhtar ve ihtiyar heyetlerini de kapsar. Yani milletvekili de bakan da ceza yasası bakımından kamu görevlisi sayılır.
Rüşvet veren asıl suçludur. Rüşvet almanın affedici yanı da vardır. Örneğin Amerika’da bir yargıcın sivil polisin rüşvet teklifini kabul etmesini “para çok herkes kanabilirdi, devletin tuzak kurması da yanlıştı” görüşüyle beraat ettiği hatırlanmalıdır. Rüşvet alan da suç işler ama işlemesinin nedenleri de savunma olabilir.
Savcılığın Aslanbaba’yı yurtdışına çıkmasın diye cezalandırması anayasaya hakarettir. Onu soruşturma tamamlandı diye serbest bırakması arkasından da suç bulunamadı demesi de neyle yaşamakta olduğumuzun aynasıdır. Belli ki savcılık da rüşvet suçunun sadece memurlar için olduğuna inanmıştır.
Bir avukat bilir ki yasalarda terimlere özel anlamlar verilmek zorunluluğu vardır. Onun için yasalar adından sonra “Tefsir” maddesi ile başlar ve yasada genel tanımına aykırı veya faklı anlamlar verilecek terimleri gösterir. Onun için avukat terimlere dikkat edip önündeki yasada başka anlam verilmiş terim halinde kelime olup olmadığını araştırmadan konuşmaz. Ceza yasasında da kamu görevlisi terimi tefsiri vardır ve orada seçimle gelenlerden bahsetmektedir. Yani mebuslar da seçimle gelenlerin gerisi de yolsuzluk bakımından kapsamdadır.
Savcılık bu kadar infial uyandıran konuda suç işledikleri kamu vicdanına göre açık olanları takip ettirmekten vazgeçmiştir. Polis de yani duruma düşmüştür. Hâlbuki kurumlarında avukatlar, hukukçular vardır.
Ancak avukat ve hukukçu barındırmak işi halletmiyor. Ceza yasasının mahkemeler sitesindeki yeni versiyonunda hem tefsir, hem yorum hem de anlam diye üç değişik terim geçtiğine göre artık hukuk dilinden bahsetmek bile olanaksız hale gelmiştir. Üniversitelerimiz söz de İngilizce tedrisat yapar ama Türkçeyi öğrenmeden yani lisan nedir anlamadan İngilizce öğrenilememektedir. Üstelik hukuk derslerinde İngilizceden vazgeçilmekte ve Türkiyeli öğrenciler hatırına Türkçe ders verilmektedir. Hâlbuki yasalarımızın aslı İngilizcedir ve tercümeleri beğenilmeyerek yeniden güncelleştirilmektedirler. Bunun adı da tercümanın keyfine göre yeniden yazılmakta olmaktır. Yasalarda terim birliği çok önemlidir. Örneğin “seçilen” kişi denildiğinde biri tarafından mı yoksa halk tarafından mı seçilen denildiği izaha muhtaçtır. İngilizcede “o” dediğinizde er kişiyi mi dişi kişiyi mi kastettiğiniz bellidir ama Türkçede er veya dişi farkı belli olmaz. Buna dikkat etmezseniz yasa tercüme etmemelisiniz.
İngilizce bizim için vazgeçilmezdir. Yalnız yasaların aslının İngilizce olmasından dolayı değil yüzlerce yıllık İngiltere imparatorluğunun içtihatlarından yararlanmak olanağı vermesindendir. 1959 yılında derlenen yasaların tercümesini tamam yapmadıktan sonra içtihatları da mı tercime edecekler!
Seçim yasasını geçirenler arasında ben de vardım ama avukat olmadığım gibi yeni Türkçe akımını bilinçsizce benimsemiş ve yasa hazırlamanın ciddiyetini öğrenmemiş birisi idim. Bunu bize sağcıdır diye karşı olduğumuz meclisteki bazı hukukçular hatırlattığı için sonradan öğrendiğim yanlışlara oy verdim. O zamanki kaygım sadece özgürlüklere dairdi. Onlarla uğraştım. Ancak seçimde işlenen suçlar ve bunların kovalanması için yapılması gerekenlere dikkat ettikten sonra hiçbir siyasi partiden yardım görmedim. Anayasa, seçim yasası ve meclis içtüzüğü ve partilerin kuruluş yasası değil partilerin denetlenmesi ve devletin mali yardımları yasası gibi yasalarla ilgili önerilerim diğer siyasi partilerin ve meclis başkanının arşivinde kalakaldı. Tabii arşivleri varsa!
Seçimde ne suç işlenirse işlensin seçimden sonra silinmektedir. Suç orada durur ama ilgilenecek merci kalmaz. Buna dahi çare bulunmamıştır. 28 Temmuz’da seçim bitecek ve suçlar ortada kalacaktır.
Kamu vicdanı affedecek değildir ama cehaletimiz o kadar ileridir ki bu durumu evrensel bir sakatlık olarak algılayıp sineye çekecektir. Seçimlerle ilgili suçlara karcı mücadele görevi olan bir görevli yoktur. Sözde unutulmuştur. Ben inanmam. Seçimlere hile karıştıranların Türkiye’de halk iradesinin tecelli etmemesi için ve sonucun iktidarın istediği gibi oluşması için görevli yeraltı ve yerüstü ajan, polis, savcı ve yargıçlar olduğu bilinmektedir. Bu işte deneyimlidirler. Onların ortaya çıkması olasılığı ortada bırakmamak için seçim suçlarını inlemeye alacak ve yolsuzluğu önleyecek görevli belirlenmemiştir.
Türkiye her zaman seçimlere müdahale edip istemediği bir sonuç çıkmasın diye bize seçime seçim diyecek bir ortam bırakmamak gerekeni yapmıştır.
Seçime seçim diyecek ortam olmayınca siyaset temizlenemez. Tarih bunu kanıtlamıştır. İyi adam bulup seçeceğim de yolsuzlukları önleyeceğim diye hayal görenler karma veya tercih oylarına asılsın diyenler sadece seçimde katılım düşer de demokrasinin olmadığı ortaya çıkar diye korkan AJANLARDIR. Safça hayal kuranlara şaşarım; onları kandırılmış gafiller olarak görürüm. Çünkü elli tane temiz bulsan ne yazar? Mecliste mebusun borusu ötmez ki! Kaldı ki partilerde de başkan sultası dedikleri olgu var ki başkan sultası değil menfaat gurupları vardır. Onların elinden temizleri kurtarmak olanaksızdır.
Bakın eski tüfekler aman seçime katılın katılma oranını düşürmeyin diye çırpınıyorlar. Öyle yetiştirildiler. Önce Rum’a karşı Türk toplumunun iradesinin tecelli ettiğini göstermek vatan hizmetidir diye konuşturulurlardı, şimdi demokrasi gereği diye konuşurlar.
Siz rüşvet vereni başta olmak üzere rüşvet alanı da unutmayın. Bu duruma gelişinizin nedenlerini de öğrenin. Bu rezillikten kurtulmak isterseniz mümkündür ama önce Türkiye’nin kontrolünden kurtulmak gerektiğini anlayın. Yoksa YKP boykot demiş, halka hizmetten kaçmış gibi konuşanlara bakmayın; onlar çok mu severler YKP’yi da illa seçimde görmek isterler? Yerel seçime katılmış da şimdi neden katılmazmış! Derdiniz YKP’nin tutarlılığı mı oldu? Size ne be ahbaplar? Enerjinizi olduğunu iddia ettiğiniz amaçlara yoğunlaştırın!
Unutmayın ki yolsuzluk tek bir önlemle ele alınıp çözülecek bir konu değildir ve seçime seçim demenin olanaksız olması için yeterse de seçime seçim demek seçimde yolsuzluk az var diye olası olur sanılmasın. Türkiye işin içinde ise seçime seçim demek onun etkisini kırmaya veya halkın onu dinlememeyi öğrenmesine bağlıdır.