.Yeniçağarşivden yazılarTozlu arşivden: Devrimci Yol'un seçimleri boykot etmesi (Eylül 1979)
yazarın tüm yazıları:

Tozlu arşivden: Devrimci Yol’un seçimleri boykot etmesi (Eylül 1979)

Yeniçağ podcastını dinleyin

dylogoEditörün notu: her süreç kendi somut koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Çeşitli dönemdeki seçimlerdeki çeşitli siyasi yapıların tavrı da gene kendi somut koşullarda değerlendirilmesi önemlidir. aşağıdaki alıntılar bugünkü tartışmalara benzerlikleri göz önüne alınarak, 1979 yılındaki Türkiye’deki seçimlere dair Devrimci Yol Dergisinde yazılanlardan derlenmiştir.

Sayı:30, 3 Eylül 1979

Devrimcilerin “burjuva parlamentoculuğu ve seçimleri” karşısındaki tavrı mevcut koşullardaki somut siyasi görevlerine göre belirlenir. Bu somut görevler doğrultusunda belirli koşullar altında işçi-köylü adaylar göstererek seçimlere katılmak, bazı partileri ya da partiler blokunu desteklemek veya seçimleri boykot etmek sözkonusu olabilir.

Bugün için de, seçimler karşısındaki devrimcilerin tavrının belirlenebilmesi için, yaşanan somut durumda, yani sınıflar mücadelesinin bugünkü durumunda karşı karşıya bulunulan siyasal görevlerin, devrimci hareketin karşısına alması gereken somut hedeflerin gözönüne alınması gerekir. Seçimler siyaseti, tespit edilen somut siyasal görevlere tabidir.

(..)

Bugünkü koşullarda bu görevlerimizin en iyi şekilde yerine getirilebilmesini sağlayabilecek seçimler siyaseti, mevcut partilerden herhangi birini desteklemek ya da “bağımsız” adaylar orlaya çıkarmak değil, SEÇİMLERİN BOYKOTU’dur.

(..)

Böyle bir boykot kampanyası yoluyla burjuvazinin sıkıyönetimi altındaki sahte “‘demokratik seçim” platformunun reddiyesi ve halkın kendi devrimci iktidar alternatifinin vurgulanması açısından, bugünkü koşulların son derece elverişli olduğunu söylemek gerekir. Geçtiğimiz dönem içinde, milyonlarca emekçinin gözünde seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmediği, kim gelirse gelsin ülkenin gene büyük para babaları ve emperyalist güçler tarafından yönetildiği en geniş bir şekilde orlaya serilmiştir. Meclis’te mebus pazarları kurulmuş, Milletvekilleri alınıp satılmış, hükümetler düşürülüp, hükümetler kurulmuş, kurulan hükümetler ne derlerse desinler ülke gene bir avuç para babası ve IMF tarafından idare edilmiş, onlann emirleri doğrultusunda devalüasyonlar – zamlar yapılmış, işçiler- memurlar-köylüler açlığa ve sefalete mahkum edilmiş ve onların haklarını almak için mücadele etmelerini önlemek amacıyla sıkıyönetimler ilan ettirilmiştir…. Milyonlarca emekçi bütün bunları öfke ve nefret içinde yaşamıştır. Onlara bu aşağılık düzenden, bu aldatmacalardan, bu yokluk, sefalet ve zulümden kurtulmak için tek yolun şu parti yerine öteki partiye oy vermenin değil kendi devrimci halk iktidarının kurulması olduğunu anlatmak gerekiyor… Bunun en doğru yolu ise bütün bu haksızlıklara, bu sömürü zulüm ve baskıya ve bunların üstünde yükseldiği SEÇİM ALDATMACALARINA HAYlR demekten geçiyor.

(..)

Bu grupların çoğu seçimlere katılmalarını “CHP’den umudunu kesen kitlelere oy verebilecekleri bir ‘sol’ alternatifin gösterilmesi” gereğine bağlıyorlar. Bu bütünüyle, oportünist-fırsatçı bir siyasetin kesin ifadesidir. Eskiden CHP’ye oy veren bir çok kişi CHP’den umudunu kesfiği için şimdi oylarını CHP’ye vermeyecektir. O halde onlara “oy verebilecekleri” yeni bir parti göstermek gerekiyor! Oy verecek iyi parti arayan bu “şaşkın” vatandaşlar, eğer kendi particiklerine oy verecek olurlarsa, kendi “parti”lerini “alternatif” olarak gösterebileceklerdir. Bu yaklaşımın kesinlikle devrimci olmayan revizyonist bir yaklaşım olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Marksistler seçimler karşısındaki tavırlarını hiçbir zaman bu şekilde ortaya koyamazlar. Seçimlere katılma, bir taktik olarak benimsense bile, bu, ancak ve ancak parlamentodan ve seçim platformundan bir kürsü olarak yararlanmak ve bu platformun sahte kimliğlni deşifre ederek tek ve gerçek alternatifin emekçilerin kendi iktidarları olduğunu ve bunun da tek devrimci yolunun seçimlerden ve bu parlamentodan geçmediğini kitlelere kavratmak için yaparlar. Gerçek alternatif halkın kendi devrimci iktidarıdır. Bu da ancak ve ancak devrimci bir yoldan gerçekleşebilir. Seçimlerde kitlelere “oy verebilecekleri bir alternatif gösterme” amacıyla seçimlere katılanlar ise kitlelere bu seçimler yoluyla -kendileri gibi “iyi” bir partiye oy vererek onu iktidara getirme yoluyla – kurtulabilecekleri umudunu yaymaya çalışan revizyonist sahtekarlardan başkası olamaz. Bu revizyonist bakış açısının sadece, TİP gibi, parlamentarizmi temel alan, ipliği iyice pazara çıkmış revizyonistlerin değil, seçimlere katılma, “alternatif koyma” konusunda onlarla yarış eden birçok grup tarafından da benimsendiği de görülmektedir. Bu revizjonist görüş kırıntılarının özellikle devrimcilerin “seçimleri boykot” siyasetine yönelen suçlamalarda bol miktarda sergilendiği gözlenmektedir.

Bunlar içinde, kendilerinin bağımsız aday gösterdikleri bir iki yer dışında kitlelere alternatif gösteremediklerini belirten bazıları, “alternatif olmadığı için oy vermeyecek olan kitlelerin CHP’den kopuşunu, olumsuzluğun ifadesi” olarak değerlendirmekte, hatta daha ileri giderek oy atmamayı politikadan uzaklaşma ve faşizme hizmet olarak suçlayabilmektedirler. Bu, oportünizmin şaşkınlıkta ulaşabildiği en üst noktadır.

(…)

Seçimlerin boykotu ve halkın kendi iktidar alternatifinin ortaya konulması şiarı, elbetteki bugünden gerçekleşecek bir şiar değildir. Bu yüzden bu şiarlar iktidara el koyma yönünde bir eylem çağrısı değil, halkın kendi iktidarı hedefini ortaya koyma amacına yönelik bir propaganda-ajitasyon şiarıdır. Bu yüzden kitlelerin önemli bir kesiminin henüz bu çağrıya katılmayacak olması, boykot çağrısının doğruluğu açısından bir anlam taşımamaktadır. Bugün için önemli ofan, ülke çapında seçimler platformunun yönetime ve onun faşist baskı politikalarına karşı direniş mücadelemizin yaygınlaştırılması platformu haline getirilmesi; bütün emekçi halklarımızın gözünde bu baskı; zulüm ve sömürü düzenine karşı gerçek halk iktidarı kavramının yayılması ve Direniş Komitelerinin bünyesinde ‘bunun somutlanması, halkın bilincinin bu doğrultuda geliştirilmesidir.

Bütün devrimcileri, yurtseverleri, ilericileri, bütün emekçi halk güçlerini, sıkıyönetim güçleri tarafından yürütülen faşist baskı ve yasaklara karşı bir protesto gösterisi olarak, SEÇİMLERİ BOYKOT ETMEYE çağırıyoruz.

Seçimlere katılmak üzere adaylığını koyan bağımsız adayları ve partileri, bu demokratik sıkıyönetim aldatmacalarını deşifre etmek ve emekçi halk güçleri üzerinde uygulanılan faşist baskı ve yasakları protesto etmek amacıyla adaylıklarını geri almaya ve seçimlerden çekilerek BOYKOT kampanyasına katılmaya çağırıyoruz.

İşçileri, köylüleri, memurları, gençleri, teknik elemanları, tüm emekçi yoksul halklarımızı seçimleri boykot ederek, hakim sınıfların tüm faşist baskı ve saldırılarına karşı direnmeye, baskı güçlerinin saldırılarını püskürterek kendi iktidarlarını kurma doğrultusunda DİRENİŞ KOMİTELERİ’nde örgütlenmeye çağırıyoruz.

 

Yazının tamamı

 


Namluların Gölgesindeki Seçim Aldatmacasına Hayır!
Tek Yol-Tek Alternatif, Halkın Kendi İktidarıdır

DY, Sayı:30, 3 Eylül 1979

TÜRKİYE’de seçimler platformuna girildi. 19 ilde birden uygulanan sıkıyönetim tüm yasaklamaları, baskıları, işkenceleri ile sürerken ve milyonlarca emekçiye sömürü ve zulme karşı her türlü mücadele siyaseti yasaklanmışken, kitleler paşaların izniyle,

  sömürücüleri seçme siyaseti ile meşgul olabilecekler! 5 milletvekilinden kaçını AP kaçını CHP kazanacak? CHP ve AP kaçar senatör çıkarabilecek? CHP oy oranını koruyabitecek mi? CHP’den kopanlar oylarını kime verecekler?Bu koşullar altında yapılacak olan Senato kısmi yenileme ve milletvekili ara seçimlerinde devrimcilerin tavrı ne olmalıdır? Bugünün sorusu budur.1. SEÇİMLER SlKIYÖNETİMİN FAŞİST BASKI POLİTİKALARlNA KARŞl DİRENİŞİN YAYGINLAŞTIRILMASI VE HALKIN KENDİ İKTİDAR ALTERNATİFİNİN ORTAYA KONULMASI NOKTASINDAN ELE ALlNMALIDIR. Bu açıdan yaklaşıldığında, bu siyasetin hayata geçirilmesi için bugün en uygun yol SEÇİMLERİN BOYKOT EDİLMESİDİR.Devrimcilerin “burjuva parlamentoculuğu ve seçimleri” karşısındaki tavrı mevcut koşullardaki somut siyasi görevlerine göre belirlenir. Bu somut görevler doğrultusunda belirli koşullar altında işçi-köylü adaylar göstererek seçimlere katılmak, bazı partileri ya da partiler blokunu desteklemek veya seçimleri boykot etmek sözkonusu olabilir.

Bugün için de, seçimler karşısındaki devrimcilerin tavrının belirlenebilmesi için, yaşanan somut durumda, yani sınıflar mücadelesinin bugünkü durumunda karşı karşıya bulunulan siyasal görevlerin, devrimci hareketin karşısına alması gereken somut hedeflerin gözönüne alınması gerekir. Seçimler siyaseti, tespit edilen somut siyasal görevlere tabidir.

Devrimci Yol’un daha önceki sayılarında ülkedeki siyasal durumun ayrıntılı çözümlemeleri yapılmış devrimci görevler ve somut hedefler; ortaya konulmuştur: Ülkemizde sol görünümlü bir iktidar eliyle yürütülen bir baskı dönemi yaşanmaktadır. İlanından çok öncesinden vurguladığımız gibi sıkıyönetim aynı zamanda bir açık faşist diktatörlüğe geçiş için egemen sınıflar açısından bir atlama tahtası oluşturmaktadır. Devrimcilerin görevi sıkıyönetimin bütün baskı politikalarına karşı kararlı bir şekilde mücadele etmek, halkın faşizme karşı direniş mevzilerinin daha da pekiştirilip, güçlenmesini sağlamak, devrimci bir direniş mücadelesini halkın kendi devrimci iktidarı doğrultusunda giderek yaygınlaştırıp yükseltmektir. Bütün bu görevleri aynı zamanda bir açık faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin de bir gereği olarak kavramak gerekmektedir.

“Seçimler” etraflıca bilinmekte olan bu tespitlerimizde herhangi bir değişiklik yaratmamaktadır. Tersine bu tespit ve görevlerin seçimler platformunda, daha da güncelleşmesi sözkonusudur.

Seçimler sonrasında, bir hükümet değişikliği muhtemel görülmektedir. Mevcut hükümetin (ayakta kalabilmek için önemli yeni destekler oluşturamaması halinde) düşmesiyle oluşacak muhtemel bir iktidar boşluğunda mevcut baskı rejiminin daha da yerlesmesi, burjuvazinin ve faşist güçlerin saldırılarının daha da şıddetlenmesi sözkonusu olacaktır.

İşte, devrimci hareketin seçimter siyaseti (tıpkı 1 Mayıs’ta olduğu gibi) bu tespit ve görevlere göre belirlenecektir.
O halde, seçimlerin sol görünümlü bir hükümet eliyle yürütülen, sıkıyönetimin faşist baskı politikalarına karşı direniş mücadelemizin halkın kendi iktidar alternatifinin oluşturulması doğrultusunda yaygınlaştırılıp yükseltilmesi açısından ele alınması gerektiği yeterince açık sayılmalıdır.

2. Bugünkü koşullarda bu görevlerimizin en iyi şekilde yerine getirilebilmesini sağlayabilecek seçimler siyaseti, mevcut partilerden herhangi birini desteklemek ya da “bağımsız” adaylar orlaya çıkarmak değil, SEÇİMLERİN BOYKOTU’dur.

Sözde sol ve de halktan yana(!) bir iktidar eliyle yürütülen sıkıyönetimin baskı ve yasakları altında yaptlacak olan “demokratik seçim” sahtekarlığına karşı yürütülecek bir boykot kampanyası faşist baskı politikalarına karşı geniş kitlelerin güçlü ve yaygın bir protesto hareketi olarak ortaya konulabilecektir.

Böyle bir boykot kampanyası yoluyla burjuvazinin sıkıyönetimi altındaki sahte “‘demokratik seçim” platformunun reddiyesi ve halkın kendi devrimci iktidar alternatifinin vurgulanması açısından, bugünkü koşulların son derece elverişli olduğunu söylemek gerekir. Geçtiğimiz dönem içinde, milyonlarca emekçinin gözünde seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmediği, kim gelirse gelsin ülkenin gene büyük para babaları ve emperyalist güçler tarafından yönetildiği en geniş bir şekilde orlaya serilmiştir. Meclis’te mebus pazarları kurulmuş, Milletvekilleri alınıp satılmış, hükümetler düşürülüp, hükümetler kurulmuş, kurulan hükümetler ne derlerse desinler ülke gene bir avuç para babası ve IMF tarafından idare edilmiş, onlann emirleri doğrultusunda devalüasyonlar – zamlar yapılmış, işçiler- memurlar-köylüler açlığa ve sefalete mahkum edilmiş ve onların haklarını almak için mücadele etmelerini önlemek amacıyla sıkıyönetimler ilan ettirilmiştir…. Milyonlarca emekçi bütün bunları öfke ve nefret içinde yaşamıştır. Onlara bu aşağılık düzenden, bu aldatmacalardan, bu yokluk, sefalet ve zulümden kurtulmak için tek yolun şu parti yerine öteki partiye oy vermenin değil kendi devrimci halk iktidarının kurulması olduğunu anlatmak gerekiyor… Bunun en doğru yolu ise bütün bu haksızlıklara, bu sömürü zulüm ve baskıya ve bunların üstünde yükseldiği SEÇİM ALDATMACALARINA HAYlR demekten geçiyor.

3. Seçimlere katılmak suretiyle tespit edilmiş olan “sıkıyönetime ve onun baskı politlkalarına karşı mücadele” görevlerinin yerine getirilmesi sözkonusu olabilir mi? Bu soruya olumlu karşılık vermek mümkün değildir. Tam tersine bu koşullar altında seçimlere katılmak “demokratik sıkıyönetim” aldatmacalarına iştirak etmek anlamına gelecektir. Ülkede uygulanmakta olan faşist baskı politikalarına karşı mücadeleden vazgeçmek, onları desteklemek anlamına gelecektir. Grevci işçilerin gözaltına alındığı, öğrenciler üzerinde yoğun baskıların sürdürülerek her türlü siyasetin onlara yasaklanmaya çalışıldığı, bütün devrimci yayın organlarına yasaklar çıkarıldığı, Kürt halkı üzerindeki baskıların alabildiğine yoğunlaştırılıp yoksul Kürt halkına karşı yeni kırımların, yeni baskıların tertiplenmek istendiği, ülkenin belli başlı şehirlerinde her şeyin paşaların iznine bağlandığı, devrimcilerin bir bildiri, bir afiş basmalarına, gazetelere ilan vererek öldürülen arkadaşlarını anmalarına bile imkan tanınmadığı bir ortamda, bu seçim aldatmacalarına katılmak, burjuvazinin; faşist baskı politikalarının üstünü örtmesine ve “demokratik sıkıyönetim” aldatmacalarına yardım etmekten başka bir anlama gelmeyecektir.

Bugün seçimlere katılmaya karar veren birçok sol gn.ıp ve parti de zaten sıkıyönetimin faşist baskı politikalarına karşı mücadeleyi reddetmekte veya arka plana atmaktadırlar. Bu gruplar son zamanlarda “MHP-ÜGD” kapatılsın slaganını öne çıkarmaktadırlar. Elbetteki bu slogan genelde yanlış değildir. Bugün için de faşizme ve faşist baskı politikalarına karşı mücadelenin bir alt başlığını oluşturur. Ama bu seçimler platformunda bu şiarın temel bir şiar haline getirilmesi ve CHP hükümetinin eliyle uygulanan sıkıyönetimin baskı politikalarına karşı mücadelenin ikinci plana atılması oportünist bir politikadır. Bunun bir anlamı da şudur: CHP seçimlerdeki siyasetini “faşizme ve tekelci burjuvaziye vurma” şeklinde belirlemiştir. Bunu bugüne kadarki sağ ve gerici politikaları dolayısıyla kendisinden uzaklaşan “sol” oyları yeniden kendinde toplamak için, yeni bir aldatmaca taktiği olarak gündeme getirmektedir. İşte, CHP eliyle uygulanan sıkıyönetimi ve onun baskı politikalarını ikinci plana atarak bir “MHP kapatılsın” kampanyasını bugün gündeme getirenler, CHP’nin bu yeni aldatmaca siyasetini yürütebilmesi için ortam hazırlamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunlardan şöyle yazanlar var: “CHP seçim kampanyasında MHP’ye yüklenecektir. Proletarya sosyalistleri, kitleleri MHP ve yandaşlarına karşı harekete geçirmek için çalışmalıdırlar.” Hazret “proletarya sosyalistliğini” CHP dolmuşuna değnekçilik yapmak zannediyor! Elbetteki devrimciler faşist güçlere ve faşist cinayet çetelerine karşı mücadelelerini yoğunlaştıracak, faşist güçlerin üstüne yürüyeceklerdir. Ama CHP’nin kitleleri aldatma çabalarına izin verilmeyecek, MHP ve ÜGD gibi faşist cinayet çetelerine karşı mücadele, CHP eliyle yürütülen sıkıyönetimin baskı politikalarına karşı direniş mücadelesiyle birleştirilerek yürütülecektir.

4. “Seçimlerin boykotu” siyasetini sol oportünizm olarak suçlayarak seçimlere katılan solcu gruplar bugünkü faşist baskı politikalarına karşı mücadeleyi reddeden oportünist-teslimiyetçi bir tutum içindedirler.

Bu grupların çoğu seçimlere katılmalarını “CHP’den umudunu kesen kitlelere oy verebilecekleri bir ‘sol’ alternatifin gösterilmesi” gereğine bağlıyorlar. Bu bütünüyle, oportünist-fırsatçı bir siyasetin kesin ifadesidir. Eskiden CHP’ye oy veren bir çok kişi CHP’den umudunu kesfiği için şimdi oylarını CHP’ye vermeyecektir. O halde onlara “oy verebilecekleri” yeni bir parti göstermek gerekiyor! Oy verecek iyi parti arayan bu “şaşkın” vatandaşlar, eğer kendi particiklerine oy verecek olurlarsa, kendi “parti”lerini “alternatif” olarak gösterebileceklerdir. Bu yaklaşımın kesinlikle devrimci olmayan revizyonist bir yaklaşım olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Marksistler seçimler karşısındaki tavırlarını hiçbir zaman bu şekilde ortaya koyamazlar. Seçimlere katılma, bir taktik olarak benimsense bile, bu, ancak ve ancak parlamentodan ve seçim platformundan bir kürsü olarak yararlanmak ve bu platformun sahte kimliğlni deşifre ederek tek ve gerçek alternatifin emekçilerin kendi iktidarları olduğunu ve bunun da tek devrimci yolunun seçimlerden ve bu parlamentodan geçmediğini kitlelere kavratmak için yaparlar. Gerçek alternatif halkın kendi devrimci iktidarıdır. Bu da ancak ve ancak devrimci bir yoldan gerçekleşebilir. Seçimlerde kitlelere “oy verebilecekleri bir alternatif gösterme” amacıyla seçimlere katılanlar ise kitlelere bu seçimler yoluyla -kendileri gibi “iyi” bir partiye oy vererek onu iktidara getirme yoluyla – kurtulabilecekleri umudunu yaymaya çalışan revizyonist sahtekarlardan başkası olamaz. Bu revizyonist bakış açısının sadece, TİP gibi, parlamentarizmi temel alan, ipliği iyice pazara çıkmış revizyonistlerin değil, seçimlere katılma, “alternatif koyma” konusunda onlarla yarış eden birçok grup tarafından da benimsendiği de görülmektedir. Bu revizjonist görüş kırıntılarının özellikle devrimcilerin “seçimleri boykot” siyasetine yönelen suçlamalarda bol miktarda sergilendiği gözlenmektedir.

Bunlar içinde, kendilerinin bağımsız aday gösterdikleri bir iki yer dışında kitlelere alternatif gösteremediklerini belirten bazıları, “alternatif olmadığı için oy vermeyecek olan kitlelerin CHP’den kopuşunu, olumsuzluğun ifadesi” olarak değerlendirmekte, hatta daha ileri giderek oy atmamayı politikadan uzaklaşma ve faşizme hizmet olarak suçlayabilmektedirler. Bu, oportünizmin şaşkınlıkta ulaşabildiği en üst noktadır.

5. NAMLULARIN GÖLGESİNDEKİ SEÇİM ALDATMACASINA HAYIR! TEK YOL- TEK ALTERNATİF HALKIN KENDİ İKTİDARIDIR!

Evet, bu devrimci şiar, şimdi; burjuvazirıin “demokratik sıkıyönetimi” altındaki seçim aldatmacalarının ve de onun tüm “revizyonist almaşıklarının” karşısına bir kale gibi dikilmelidir.

Seçimler platformu, bu aldatmacalara ve onun arkasındaki tüm faşist baskı politikalarına karşı direnişimizi yaygınlaştırma, ve emekçi halklarımızın kendi güçlü kollarıyla kuracağı devrimci iktidarı doğrultusunda yükseltilmelidir.

Seçimlerin boykotu ve halkın kendi iktidar alternatifinin ortaya konulması şiarı, elbetteki bugünden gerçekleşecek bir şiar değildir. Bu yüzden bu şiarlar iktidara el koyma yönünde bir eylem çağrısı değil, halkın kendi iktidarı hedefini ortaya koyma amacına yönelik bir propaganda-ajitasyon şiarıdır. Bu yüzden kitlelerin önemli bir kesiminin henüz bu çağrıya katılmayacak olması, boykot çağrısının doğruluğu açısından bir anlam taşımamaktadır. Bugün için önemli ofan, ülke çapında seçimler platformunun yönetime ve onun faşist baskı politikalarına karşı direniş mücadelemizin yaygınlaştırılması platformu haline getirilmesi; bütün emekçi halklarımızın gözünde bu baskı; zulüm ve sömürü düzenine karşı gerçek halk iktidarı kavramının yayılması ve Direniş Komitelerinin bünyesinde ‘bunun somutlanması, halkın bilincinin bu doğrultuda geliştirilmesidir.

Bütün devrimcileri, yurtseverleri, ilericileri, bütün emekçi halk güçlerini, sıkıyönetim güçleri tarafından yürütülen faşist baskı ve yasaklara karşı bir protesto gösterisi olarak, SEÇİMLERİ BOYKOT ETMEYE çağırıyoruz.

Seçimlere katılmak üzere adaylığını koyan bağımsız adayları ve partileri, bu demokratik sıkıyönetim aldatmacalarını deşifre etmek ve emekçi halk güçleri üzerinde uygulanılan faşist baskı ve yasakları protesto etmek amacıyla adaylıklarını geri almaya ve seçimlerden çekilerek BOYKOT kampanyasına katılmaya çağırıyoruz.

İşçileri, köylüleri, memurları, gençleri, teknik elemanları, tüm emekçi yoksul halklarımızı seçimleri boykot ederek, hakim sınıfların tüm faşist baskı ve saldırılarına karşı direnmeye, baskı güçlerinin saldırılarını püskürterek kendi iktidarlarını kurma doğrultusunda DİRENİŞ KOMİTELERİ’nde örgütlenmeye çağırıyoruz.

 

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin