arşivUlus IrkadMilliyetçilik gerekli miydi? -11- Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Milliyetçilik gerekli miydi? -11- Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

Megali İdea, milli kültür ve kimlik formasyonunda oldukça başarılı olmuş ve hem ulusal kimliğin Helen-Ortodoks sentezi temelinde şekillenmesini hem de irredentist Helen milliyetçiliğinin yayılmasını sağlamıştı. Yunanistan dışındaki Helenlerin ulusal kimliklerinin gelişmesi ve kendilerini Helen ulusunun organik bir parçası saymaları, Megali İdea projesinin kültür politikası sonucu yaygınlık kazanmıştı. Ne var ki, Yunanistan’la siyasi bir birlik oluşturmak, bütün Helen asıllılara nasip olamamıştı. Ulusal kimlik ile ulusal siyaset arasında derin gerilim ve çatışmanın oluşması, böylesi tarihsel koşullar içinde tezahür etmişti. Bundan en çok etkilenen, Anadolu ve Kıbrıs Rumları olacaktı. Anadolulu Rumlar, “Küçük Asya-Felaketi”nden sonra, doğup büyüdükleri toprakları geride bırakarak Yunanistan’a yerleşmek durumunda kalmışlardı. 20 yüzyılın başında Kıbrıslı Rumlar, Helen ulusçuluğunun kültürel etkisiyle ayağa kalkmış, Yunanistan’a katılmak için dinamik bir mücadele başlatmışlardı ki, Yunanistan, 1922 yenilgisi sonucu fevkalade güçsüz bir duruma düşmüştü. Ulusal bilinç bakımından yükselen Helenizm, siyasi bir proje olarak Enosis’i gerçekleştirme bakımından son derece zayıftı. Bu koşullar altında başlayan ve 20. yüzyıl boyunca devam eden, ulusal kimlik ile siyaset arasındaki gerilim, Kıbrıslı Rumların adeta kaderi olacaktı (Kızılyürek, 2002).

Daha önce değinildiği gibi, 1930’larda Enosis istemi Kıbrıs Rum toplumunda iyice yaygınlık kazanmışken, “ulusal merkez” Yunanistan, Lozan Andlaşması ve nüfus mübadelesi sonrasında ortaya çıkan ağır iç sorunlarla boğuşuyordu. Megali İdea’dan bütünüyle vazgeçmemiş olmasına karşın, bundan böyle, Megali İdea’ya dönük politika değil, büyük güçlerle, özellikle İngiltere ile iyi geçinerek Yunanistan’ın toprak bütünlüğünü korumak Yunan dış politikasının özünü oluşturuyordu. Bu koşullar altında, Kıbrıs’ta Helen milliyetçiliğinin coşkulu yükselişi, Yunan dış politikasının özünü oluşturuyordu. Bu koşullar altında, Kıbrıs’ta Helen milliyetçiliğinin coşkulu yükselişi, Yunan hükümewtleri tarafından aynı coşkuyla karşılanmıyor ve Yunanistan ile Kıbrıslı Rum toplumu arasında ilk çelişkiler ortaya çıkıyordu.1931 yılında, Kıbrıs’ta, Enosis istemiyle “Ekim Ayaklanması” gerçekleştirildiğinde, unanistan’ın başbakanlık koltuğunda, Megali İdea’yı en militan biçimde gerçekleştirmeye çalışmış olan Elefterios Venizelos oturuyordu. Ne var ki, 1930’ların Venizelos’u, 20. yüzyılın başındaki Venizelos’tan çok farklı olmasa da, siyasetin bir olabilirlikler sanatı olduğunu çok iyi biliyor ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesinin koşulları bulunmadığını, Kıbrıslı Rumlara açıkça söylüyordu. 31 Ekim 1931’de, Atina’da yapılmak istenen Kıbrıslı Rumlarla dayanışma gösterilerini, Venizelos, “ülkenin genel çıkarlarına hizmet etmez” gerekçesiyle yasaklamıştı. Venizelos Atinalaıları, Yunanistan sınırları dışında yaşayan Helenler için mücadele etmekten vazgeçmek için uyarırken,ülkenin genel çıkarlarının, “İngiltere ile dostluk” ve “mutlak uyum” içinde olmayı gerektirdiğini ileri sürüyordu. Dış Helenlere de seslenen  Venizelos, şöyle diyordu: “Yunanistan sınırları dışında bulunan ve milli ailenin parçaları olanların, ülkenin politikalarına karşı engel oluşturmalarına müsaade edilemez. Ülkenin politikasını, sadece onun yurttaşları belirler.”

Hem Kıbrıs’ta hem de Yunanistan’da şimşekleri üstüne çeken,hattaYunanistan’da muhalefet tarafından, “Eski Osmanlı İmparatorluğu’nda köle ruhlu bir Saraylı” gibi davranmakla suçlanan Venizelos, Yunan dış politikasını yeni bir zemine oturtmuştu.

1920’li yılların sonunda Venizelos’un başlattığı gerçekçi ve temkinli dış politika, büyük ölçüde Yunanistan’ın ağır iç sorunlarından ve ülkenin, özellikle Britanya’ya olan bağımlılığından kaynaklanıyordu. Ancak, “Dış Helenlerin kurtuluşu” gönüllerde hep bir utku olarak kalmıştı. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ve Almanya’nın işgaline uğrayan Yunanistan, savaş sonrasında Onikiadaları İtalya’dan alarak, bu doğrultuda bir adım atmıştı. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ve Almanya’nın işgaline uğrayan Yunanistan, savaş sonrasında Onikiadalar’ı İtalya’dan alarak, bu doğrultuda bir adım daha atmıştı. İki kutuplu dünyanın oluşmasıyla Yunanistan, Türkiye ile birlikte, Batı İttifakı içinde yer aldı. Her iki ülke, aynı tarihte, (1952) NATO üyesi oldu. Dünyanın çehresi iyice değişmiş ve bu değişiklikten Helen milliyetçiliği de payını almıştı. Özellikle Yunanistan’ın, Bulgaristan, Yugoslavya, Arnavutluk gibi kuzey komşularının sosyalist blok içinde yer alması, eskiden beri devam eden ve Balkanlar’da yaşayan Helenleri Yunanistan’a katmayı öngören Megali İdea’nın Balkan boyutu, iyice imkansız hale gelmişti. İki kutuplu dünyanın siyasi/ideolojik ve askeri kamplaşması içinde, Balkanlar’da irredantist bir politika izlemek, bloklar arası savaş nedeni olabilirdi. Ayrıca, Soğuk Savaş öantığı, özellikle küçük veya güçsüz ittifak üyelerinin ulusal tutku ve çıkarlarını, genel blok çıkarları adına geri çekmeye zorluyordu. Bu durumda, İrredantist Helen milliyetçilerinin, Pantürkçülerde olduğu gibi, göz dikebileceği son coğrafya parçası olarak Kıbrıs kalmıştı. Ne var ki, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesi, Yunanistan da, en azından 1950’li yılların başlarına kadar, İngiltere’ye bağımlı bir ülkeydi. Bu durum, Yunan hükümetlerinin Kıbrıs’a dönük aktif bir politika geliştirmesini engelliyordu. Bu koşullarda, Enosis için mücadele, öncelikle çevre milliyetçileri ve onlarla birlikte, yunanistan’daki Panhellenist gruplara düşüyordu (Kızılyürek,2002)

ÇEVRE MERKEZİ YÖNLENDİRİYOR(Kızılyürek,2002)

1930’lu yıllarda Venizelos’un ortaya koyduğu ve Yunan-İngiliz dostluğunun vazgeçilmez olduğuna dayanan yaklaşım, Kıbrıslı Rumları Enosis istemlerinden uzaklaştırmadı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Enosis umutları yeniden kuvvetlendi. Ve Kıbrıslı Rumlar, daha yoğun bir hareketlilikle, Enosis’e ulaşmaya yöneldiler. Ne var ki, Yunanistan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere’ye her zamankinden daha bağımlı duruma gelmişti. Alman işgalinin yukıcı sonuçlarının yanı sıra ülke, iç savaşa sürüklenmişti. Sağ ve sol arasında süren kanlı çatışmalarda, Batı dünyası Yunan sağının yanında yer alarak, Yunansitan’ı Türkiye ile birlikte Truman Doktrini çerçevesinde anti-komünist cepheye kazandırmak için uğraş veriyordu. Solcuların yenilgisinden sonra, Yunanistan’da iktidara gelen sağ hükümetler, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlei’ne son derece bağımlı hükümewtlerdi. Bu arada İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, halkların ‘kendi kaderini tayin’ ilkesine dayanarak yükselen anti-sömürgeci mücadeleler karşısında gerilemek zorunda kalmış ve Kıbrıs’taki varlığını sürdürebilmek için, 1947 yılında, bir tür özerklik öngören öneriler hazırlıyordu. Kıbrıs kilisesi, bu önerilere hemen karşı çıkarak, İngiltere’den Enosis’in gerçekleşmesini talep ediyordu. AKEL ise, özerklik için yapılacak görüşmelere katılacağını açıklamıştı. Yunan iç savaşının halen devam ettiği bu dönemde, Kıbrıs Rum toplumunun siyasi yaşamı da Yunanistan’daki sol-sağ cepheleşmeden ewtkilenmiş, Kilise ve AKEL arasında gergin bir hava ortaya çıkmıştı. Kilise, özerklik girişimini lanetleyerek Kıbrıslı Rumları, “Kilisenin kanatları altında”, “Enosis ve sadece Enosis” için mücadeleye çağırıken, önceleri Enosis’i savunan AKEL, Kasım 1947’de başlayacak olan özerklik görüşmelerine hazırlanıyordu. Kıbrıs’ta bu gelişmeler olurken, yunan hükümeti’nin dış işlerinden sorumlu bakanı Konstantinos Tsaldaris, Amerika’ya yaptığı bir ziyaret sonrasında, 18 Ağustos 1947’de, gazetecilerin Kıbrıs’la ilgili sorularına, “Kıbrıs konusuna değinmedim, çünkü hükümetin bütün dikkati çok daha önemli yaşamsal sorunlara yöneliktir.(…)Kıbrıs’ı konuşmamızın zamanı değildir” cevabını veriyordu.

 

12 Ağustos 1948 tarihinde, özerklik görüşmeleri sonuç alınmadan sona erdi. Bu arada, AKEL’den bir heyet gizlice Yunanistan’a giderek, iç savaşta yer alan Yunan Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikos Zahariadis ile gizli bir görüşme gerçekleştirmişti. Zahariadis, İngiltere’nin Yunanistan’da “Monarşist Faşistleri” desteklediğini söyleyerek, AKEL heyetine, İngiltere’ye karşı mücadele etmeyi ve “ulusal davaya” (Enosis’e) sahip çıkmayı önermişti.  Kısa bir süre sonra, AKEL’de liderlik el değiştirdi ve Ezekias Papaioannou Genel Sekreter seçildi. Bundan sonra, AKEL ile Kilise arasında Enosis mücadelesine kimin öncülük edeceği konusunda şiddetli bir yarış başladı. Bir yanda, daha geniş kesimlere ulaşabilmek için AKEL’in kurduğu ve önceleri başkanlığını Yannis Kliridis’in, (Glafkos Kliridis’in babası), daha sonra Mateos Papapetru’nun yaptığı, Ulusal Kurtuluş İttifakı (EAS), diğer yanda, Kilise öncülüğünde kurulan Birleşik Ulusal Cephe (EEM), aynı amaç için harekete geçtiler. Bu dönemde Kilise’nin anti-komünist tutumu ve AKEL’e karşı tepkisi daha da artmıştı. Bu ortam içinde 1949 belediye seçimlerinde sol,, oy kaybına uğramış ve altı belediyeden sadece dördünü kazanmıştı(bir önceki seçimde altı belediye başkanlığını da sol ve solun kurduğu ittifaklar kazanmıştı). Hem Yunan iç savaşının solcuların yenilgisiyle sonuçlanması, hem de seçimde alınan sonuçlar, AKEL’i Kilise ile yakınlaşma arayışlarına sürüklemişti. 8 Temmuz 1949 tarihinde, dört solcu belediye başkanının imzasını taşıyan ve Enosis’in gerçekleştirilmesini talep eden bir mektup, İngiliz hükümetine gönderildi.

 

Tarihi olarak Kıbrıs’taki Elen milliyetçiliği Yunan devletinde, 1850’li yıllardan 1920’li yıllara kadar egemen olan Elen alitrotizminin bir dalı olarak adlandırılmalıdır. Kıbrıs, Elen alitrotizminin adada tekrar filizlenmesi için özellikle elverişli bir zemin olarak görüldü. Kıbrıs Elenleri aşamalı ancak istikrarlı bir şekilde kendilerini Elen ulusu geniş topluluğunun parçası görmeye başladılar. Bunun ardından etniklik politize olmaya ve başlıca kimlik unsuru olarak dinin yerini almaya başladı(Mavratsas;28-29).

Kıbrıs’taki Elen milliyetçiliğinin ideolojik kökenleri, Elenlerin onları Osmanlı İmparatorluğu’nun öteki Hıristiyanlarından ayıran somut bir kimlik geliştirmeye başladıkları Neoelenik aydınlanma döneminde ortaya çıkar. 19. Yüzyıl’ın ilk iki on yılında Kıbrıs Elenlerinin küçük bir bölümü içinde, sadece Yunanistan’dan değil, Küçük Asya (Türkiye) ve Mısır’daki Elenizm merkezlerinden de gelen etkileşimle bir etnik ayırım duygusu başgösterdi. Ancak, 1830’lu yıllardan önce bu duygunun milliyetçilik olduğu tezi, tarih dışı ve ideolojik olarak çağdışıdır. O zamana kadar görülen, özünde “Kıbrıs Elen elit tabakasının genel anlamda ulusal yönetimidir. Kitlelere ve özellikle kırsal alanlara büyük yansıması yoktu. Ancak ulusal bilincin tohumları ekildi ve böylece, Kıbrıs Elenlerinin sonunda Yunanistan’la Enosis’i amaçlayacağı aşamalı ancak istikrarlı bir prosedür başladı(Mavratsas;28-29).

Etnik Elen nüfusunun ada yaşamındaki sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi egemenliğine rağmen, Kıbrıs Elen milliyetçiliği aşamalı ve sistemli şekilde yetiştirilmeliydi. Bu yerel ve dış kaynaklı kuruluşların yer aldığı ve 19. Yüzyıl’da Yunan devletinin alitrotizm ideolojisi içinden fırlayan bir prosedürle başarıldı. Ulusal doğuş ve yapılanmanın temel mekanizmaları, eğitim sistemini (ki Ortodoks Kilisesi’nin denetimindeydi), Yunanistan’da öğrenim gören aydınlar tarafından kurulan gönüllü örgüt faaliyetlerini ve Yunan Konsolosluğu’nu içeriyordu. Bu siyasi prosedürün, diğer Balkan ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinin kendi uluslarını ve ulusal develtlerini oluşturmaları sırasında görülen prosedürlerle birçok noktada benzer olduğunun vurgulanması gerekir. Ancak analizci, adanın sosyal ve kültürel tarihinin –etnik Elen nüfusunun tartışmasız egemen olduğu- önemini görmezlikten gelemez. Kıbrıs Elen milliyetçiliğinin yükselişini ve onu çağdaş Kıbrıs tarihinde en güçlü siyasi ideoloji yapan demografik ve kültürel altyapıyı sağlayan, tam da bu egemenlikti. 21. yüzyıl’a yaklaşırken (bir yandan Enosis hareketi ile 1955-59 EOKA özgürlük müadelesi, diğer yandan ise 1960-74 döneminde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sabote edilmiş olması olgularının da mevcudiyetinde) Elen milliyetçiliği Kıbrıs Elen siyasetine egemen olmaya devam ediyor.

Kıbrıs Elen milliyetçiliğine temel iç tepki, genelde Kıbrıslılıkçılık diye adlandırabileceğimiz akımdan geldi. Kıbrıslılıkçılık, Elen ulusu yerine, dikkatinin odak noktasına Kıbrıs’ı koyarak, güçlü siyasi unsurlarla coğrafik bir miliyetçilik fonksiyonu gören siyasi bir ideoloji ve kültürel bir söylevdir. Bu nedenle Elen milliyetçiliği ile Kıbrıslılıkçılık arasındaki çatışma sıklıkla bir etnik milliyetçilik ile bir siyasi milliyetçilik arasındaki çatışma olarak görülüyor. İdeolojik inancın parametrelerini genellikle Kıbrıs Elen “etnik milliyetçiliğinin” belirliyor olması olgusuyla Kıbrıslılıkçılık antitezi çarpıtıldı, çünkü Kıbrıs Elenlerinin Elenliğini inkar eden bir başka etnik milliyetçilik olarak gösteriliyor.

Bu anlayışın, Kıbrıs’taki gerek siyasi gerekse akademik söylevi niteliyor olmasına rağmen Kıbrıslılıkçılığın yeterince anlaşılmasının çok büyük önemi var. Çünkü iki ideoloji birbirlerinin antitezleri olarak çatışıyorlar(Mavratsas).

-DEVAM EDECEK-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin