İngiliz Yönetimi 1941 yılında yerel yönetimler için seçim yapılmasına karar verdiğini ve bu amaçla girişilecek siyasal faaliyetleri serbest bıraktığını açıkladı. Aynı yıl içinde İngiltere’dekine koşut bir “Sendikalar ve İş Uyuşmazlıkları Yasası” yürülüğe konularak sendikacılık faaliyetlerine hız kazandırıldı(1).
Siyasal faaliyetlerin serbest bırakılmasından sonra kurulan üç parti, Kıbrıs’taki siyasal yaşamı yönlendirmeye başladı: AKEL (Çalışan Halkın İlerici Partisi), Kıbrıs’ın Komünist partisi olarak; KEK (Kıbrıs Ulusal Partisi), Kilisenin güdümündeki sağcı, enosisci parti olarak; Türk Ulusal Partisi ise, ilk iki parti ile kendilerini özdeşleştirmeyen Türklerin yasal siyasal partisi olarak, savaşın sonuna kadar kuruluşu gerçekleştirilen toplam 34 siyasal parti içinde en önemli ve uzun süreli hareketleri oluşturdular(2).
AKEL, kuruluşunda ılımlıları ve solcuları biraraya getirdiği ve ilk aşamada yerel seçimlerde sağa karşı bir seçenek olarak ortaya çıkmak amacında olduğu için, Kiliseye bağlı enosis’ci kanada karşı bir akım olarak Kıbrıs’taki İngiliz yönetimi tarafından da hoş karşılanmıştır. Almanya’nın Sovyetlere saldırısından sonra bir “Anti-Faşist cephe” kuran AKEL’in komünist bağlantıları daha sonra ortaya çıkacak ve AKEL, Kıbrıs’taki sendikal hareketi etkileyen başlıca siyasal güç olarak belirecektir(3). AKEL, daha kuruluşundan başlayarak, Kıbrıslı Rumların oylarıyla kazanılacak bir seçime hazırlık yapmaya başladığından, Kıbrıs Rumlarına hoş görünecek, bu toplumun kendisini benimsemesini sağlayacak bir siyasal program oluşturmaya başlamıştı. En önemlisi, AKEL, daha işin başından “enosis”i parti amaçlarının en üst sıralarında tutmaya başlamıştır.Tabi bu arada AKEL kurulduktan sonra faaliyetlerini adadaki sendikal hareketle birlikte yürütmüş ve adadaki işçi hareketi kısa bir süre sonra AKEL’in denetimine girmiştir. AKEL’in enosisciliği yüzünden pek tabi ki iki toplumlu eylemlerde büyük sorunlar başgösterecek ve daha sonraları Kıbrıs Türk işçileri Kıbrıs Türk gerici egemenlerinin baskılarıyla sendikalardan da ayrılmaya başlayacaklardır. Ayrılmayanların sonu ise ölümle karşılaşmak olmuştur.
AKEL’İN yanlış enosisci tavrına rağmen Kıbrıslı işçiler birçok eylemde Kıbrıslı Türk-Rum demeden mücadelelerine devam etmişlerdir.Bu maden işçileri arasında en çok görülen bir olaydır.1948, PEO(Kıbrıs Rum İşçi Sendikası)’nun sağlık programının başladığı yıldı. Binlerce Rum ve Türk işçisi ve onların bakmakla yükümlü oldukları kişiler, bütün kasabalardaki sendika merkezlerinde parasız tıbbi tedavi görmeye başladılar(4).
Rum ve Türk işçilerinin sınıf bilinci,PEO’yu, ideoloji ve dinsel inançlara bakmaksızın işçiler arasında birliğin sağlanması mücadelesinde güçlendirmişti. Bu amaca ulaşmak için PEO, 1947’de SEK(Sağcı Kıbrıs Rum İşçileri Sendikası) ve Türk İşçi Federasyonu (Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu,KTİBK) arasında özel bir işbirliği anlaşması hazırlamıştı. Liderliklerinden teşvik edici bir karşılık olmamasına rağmen, sendika üyeleri, bu çabaları yoğun bir biçimde desteklemekteydiler(5).
Bu cümleden olmak üzere PEO ve KTİBK, 8 Ocak 1948’de şu koşullara bağlı kalmak şartıyla anlaşmaya vardılar:1) İşçi sınıfının ekonomik ve sosyal ilerlemesini hedefleyen kendi eylemlerinde, yakın işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma ilişkisi yaratmak için gerçekten istekli olduklarını gösterecekler; (2) PEO ile KTİBK’nun her ikisinin de temsil edildiği meslek dallarında Rum ve Türklerden oluşan karma komiteler oluşturmak; (3) İşçi hareketinin birliği yararına, Rum ve Türk işçiler arasında çıkan herhangi bir uyuşmazlığı çözecek olan ve Rumlarla Türklerden oluşacak ortak sendika kaza komiteleri oluşturmak; (4) Her iki toplumdan işçiler arasında daha yakın ilişkileri teşvik etmek amacıyla, Tüm-Kıbrıs’a şamil bir Rum-Türk Komitesi oluşturmak; (5) Bir tarafın öteki taraf aleyhine yapacağı propagandayı, yıkıcı ve işçi sınıfının gerçek çıkarlarına karşı bir eylem olarak kınamak; (7) PEO ve KTİBK’nun her ikisinin de temsil edildiği meslek dallarında sendikasız olan işçilerin örgütlenmesi ile ilgili kuralların belirlenmesi; (8) Çeşitli emekçi örgütleri arasında birlik ve işbirliğinin önemini vurgulamak amacıyla bütün kasabalardaki Rum ve Türk işçilerin katılacağı ortak genel toplantılar düzenlemek( 6).
Şirket yönetimi işçilerin taleplerini kabul etmemişti. 11 Ocak 1948 günü Karadağ’da PEO ve KTBİK temsilcileri ile Madenciler Komitesi üyelerinin yaptıkları toplantıda, Rum ve Türk maden işçileri grev yapma önerisini oybirliği ile kabul ettiler. 13 Ocak 1948 günü, eşleriyle birlikte ortak kitlesel bir toplantı yaptılar. Şubat 1948’de AKEL, “Haydi ekmeğimizi madencilerle paylaşalım” sloganını ortaya attı. CMC grevi ile maddi destek, dayanışmanın etkileyici örnekleri olarak her gün gelmekteydi. Birçok kadın nişan yüzüklerini, saatlarını, altın kolyelerini vermişlerdi. Kişisel bağışlara paralel olarak PEO ve KTİBK de bağış çağrısında bulunmuşlar ve Lefkoşa’da 150, Leymosun’da 100 ve Omorfo’da 45 dolar bağış toplanmıştı(7).
12 Şubat 1948 günü Lefkoşa’da yapılan 24 saatlik grev, yaşamı tamamen durdurmuştu. PEO’nun Lefkoşa bürosu dışında toplanan binlerce kişiye, Kıbrıslı Rum ve Türk sendika liderleri konuşmalar yapmışlardı(8).
Nisan 1948’de Kıbrıs Maden Şirketi’nin Amerikalı başkanı Mr. Mand Kıbrıs’a geldi ve grevci işçilerin temsilcileriyle buluşmak istediğini bildirdi. 1 Mayıs 1948, gösteriler ve grevdeki maden işçilerinin temsilcileri ile CMC yönetimi arasındaki görüşmelerle kutlandı(9).
Bununla birlikte 8 Mayıs’ta, bir yanda Rum ve Türk grevciler, öte yanda da grev kırıcıları olmak üzere Gemikonağı’nda kanlı çatışmalar patlak verdi. Polis eşliğindeki grev kırıcılar, 6 gevci maden işçisini döverek yaraladılar(10).
16 Mayıs 1948 günü Lefke’deki Türk sendika merkezinde madencilerin en geniş katılımlı toplantısından biri yer aldı ve 4 aydır sürdürülen greve son verilmesi kararı alındı. 1948 grevi, Rum ve Türk işçilerinin ortak bir mücaele ile en etkili ve en zorlu kavga verdikleri grevdi. Dinsel ve milliyetçi ayrım duvarlarını yıkmayı başardılar ve sınıf savaşını güçlendirdiler. Grev şunu göstermiştir ki, iki toplum arasındaki ilişkilerin açık bir şekilde tanımlanmasında, Rum ve Türk işçilerinin sınıf bilinci, din ve milliyetçilik engellerini aşmada birleştirici bir etmendir(11).
1948 yılı, Rum ve Türk işçilerin birlikte yaptıkları iki daha büyük ve öfkeli greve daha sahne olmuştur. Bir tanesi 2 Ağustos’da İngiliz-Danimarka Amyant Şirketi’ne karşı yapıldı ve 1000 tane Rum ve Türk amyant madeni işçisi, işverenlerine, sömürge hükümetine ve grev kırıcılarına karşı tavır aldı. İşçiler, bütün taleplerini (çoğu sendikal haklardı) elde etmeyi başardılar(12).
İŞÇİ HAREKETİNİN VE DAYANIŞMANIN ÇÖKMESİ
Kıbrıslı Rumlar ile Türklerin arasındaki çalışma ilişkilerini etkilemiş olan önemli bir olay, 15 Ocak 1950’de yapılan Enosis ile ilgili halk oylamasıydı. Oy hakkı olan 224,757 Kıbrıslı Rum’dan toplam 215,108’i (%95.7), Enosis için oy kullanmıştı. 800 Kıbrıslı Türk de Yunanistan’la birleşmeden yana oy kullanmıştı. Bununla beraber Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu, oylamaya güçlü bir tepki gösterdi. Oylama aleyhindeki tepkiler, Kıbrıs ve Türkiye’de devam etti. Nisan 1950’de, Kıbrıs Türk toplumunun, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine ilişkin bütün fikirlere karşı olduğunu ifade eden bir memorandum Birleşmiş Milletler’e sunuldu. Bu tepkinin tipik bir örneği, Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi’nin başkanı Dr. Fazıl Küçük tarafından gönderilen ve 80.000 Kıbrıslı Türk’ün Enosis’e karşı olduğunu belirten bir telgraftı. Kıbrıslı Türklerin bu tepkisi, Enosis hareketine Kıbrıs Türklerinin çoğunluğu ve Ankara’daki Türk hükümeti tarafından muhalefet adileceğine ilişkin uyarıydı(13).
“Akel’in yardımcı unsurları olan sendika ve Akel’e ait olan belediyelerde, toplumların birbirine karşı davranışlarında son derece saygınlık vardı. Sendika başkanları Andreas Ziartidis ve Pandelis Varnavas çok önemli noktalara dikkat çekmekteydiler. Grev direnişlerinde nasıl kardeşçe direndiklerini ve her konuda işbirliği yaptıklarını Türk-Rum ayırımı olmadan beraberce faaliyet gösterdiklerini işaret etmektedirler. Andreas Ziartidis’in vurguladığına göre, PEO’nun belediye seçimlerine karışmaya başladığı andan itibaren, bu beraberlik bozulmaya başlamıştı. Çünkü seçim kampanyalarına Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini kullanarak katılmıştı. Kıbrıslı Türk zenginlerin baskıcı tutumları da bu ayrılığın sebeplerinden biri olmuştu. PEO, ihtiyaç olmadığı halde Kıbrıs Türk sendikalarının kurulmasına sebep oluyordu. Çalışanların birbirine olan güveni sarsılmayacak kadar güçlüydü. Skuryotissa maden işçilerinin yaptığı büyük direniş, Pandelis Varnavas’ın anlattığına göre, klasik bir örnek teşkil etmekteydi.”(14)
“Akel yetkililerinin gerçekleşmeyecek rüyalara tutsak kalmaya devam etmesi, muhtariyetin, çıkış kapısı olarak tanımlanmasına sebep olmuştu. Ancak millet hainliği ile suçlanmamak için de slogana “Muhtariyet- Enosis” terimlerini eklemek mecburiyetini hissetmişlerdi. Böylece bu “Muhtariyet-Enosis” Sloganı başka her şeye göre çıkış yolu olarak görülebilirdi. Bu kurtulmak için tutulan çürük tahtaya benziyordu. Başkanlık, Akel’i gelecekte olacak olanlar için daha kolay suçlayabilirdi.”(15)
DİP NOTLAR
(1)GÜREL, Şükrü Sina:(1985), KIBRIS TARİHİ (1878-1960),Kaynak Yayınları,İstanbul,s.14.
(2) Aky,s.14.
(3)Aky,s.15.
(4)Sosyalist Gerçek Gazetesi, sf.13,Mart 1997,Sayı 14.
(5) Agy,s.13.
(6) Agy,s.13.
(7) Sosyalist Gerçek Gazetesi,sf.10,, Nisan 1997,Sayı 15.
(8) Agy,s.10.
(9) Agy,s.10.
(10) Agy,s.10.
(11) Agy,s.10.
(12) Agy,s.10.
(13) Agy,s.10.
(14) SERVAS,Plutis:(1999),ORTAK VATAN(Çev. Aysel-Ulus Irkad),Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa,s.115
(15)Aky,s.119.
-DEVAM EDECEK-