Son yılarda Mısır olayları oldukça kanlı sayfalarla tarihe kaydediliyor. Fakat taraflılık yoğunluğunda öylesine kısgaca alındık ki bazen önemli olguları yok sayma noktasıne dek geldik. Türkiye resmen Mısırı Mısır gibi değil, Türkiye ayrışma poletik üzerinden konuşup medyalarda yorumluyor. Türkiye medyaları ve poletikacıları Mısırda bilgiyle durumu aktarma değil, Türkiyedeki siaysal durumla Mısırı konuşuyorlar. Bundan dolayı bazen onca haber arasında bilgisizlik ve taraflılık Türkiyeleşmeler bolca uçuşur. Öteki nokta ise dünya solunun gelindiği önemli aşmaz: Çünkü özelikle Avrupa solu doğrudürüs Mısırı yorumlayamamaktadır. Daha ileri Gidelim: Ortadoğuyu pek doğru yorumlamıyorlar. Öyle aşamalar geliniyor ki tıpkı Neoliebral Emperyalist uygulamaları Avrupa solununda savunduğuna neyazık tanık olduk. Suriye olayı bunun net kanıtı olarak çoktan tarihe kazıldı. Amerika ise tamda Emperyalist anlayışla Ortadoğuda ve özde Mısırda kendi çıkarlarına göre duruş sergiliyor. Çoğukez bizi yanıltan “Amerikayı demokratik ülke gibi kabulenip, emperyal özünü onutup beklentiye girmemizin hayal kırıklığını” yaşıyoruz. Nitekim Amerikanın sermaye merkezli medyalarından bazıları Mısır konusunu yorumlarken şu çarpıcı ifadeyi kulanıyorlar: “Mısır bizim iyi bir müşterimizdir”!
Bizde ise Mısır olayı pekde önemsenen konu durumunda değildir. Haberleri kaynağına göre şöylesine veriliyor. Ama arada çıkan “yorumcular” kendi gerçeklerini yansıtıyor. “Ben kazara doğurudürüs konuşursam, sora BRT ve öteki medyalardaki yerimi kaybederim” davranışı her Ortadoğu konuşmada karşımıza geliyor. Hatta özelikle Güneyden gelen “bilimcielr” dahi ısrarla ve özenle AKP çizgisi dışına çıkmamaya dikat ediyorlar. Onun için ya saçmalıyorlar veya basit ezberler “bilimcilik” yapmanın ötesine gidemiyor. Sadece Kronolojik “bilgielrle uzmanlık taslama ve bazı bilimsel ifadeleri kulanarak” akademisyenlik “yapmanın sırrını oynuyorlar.
Ortadoğu rüzgarına Mısır savrularak ordunun darbeleri ve islamcıalrın kulanımıyla oynamaktadır. Salt Mısır değil: Sistemsel Emperyalist çıkarlar, Ortadoğudaki arap oligartların bölgesel kavgaları ve Mısırdaki denklemlerin kayganlığında olaylar kanlı biçimiyle sürüyor. Develt içi ordu, İslamcı ayrımının son arabiyesi oynanırken, sistemin değişimi değil devlet içi güçlerin hegemonya ve bölgesel arap oligartlarının etkinlik mücadelesi olmaktadır. Nedense darbe veya İslamcı olayını devlet içinden kopartık sadece değişim veya tarafcılıkla bakarsak hep yanılırız. Dahası; Özelikle Mısırdaki poletik dizayindeki ordu gerçeği, ordunun ülke ekonomisinin 3.1 sahip olduğu ve Amerikan desteği onutulursa işler hep karışır. Mursiyi dahi yönetime ordu denetimli ve vetolu “demokrasi” uygulamasıyla geldiğini nedense hemen onutuk. Egemen güçler arası çelişkiler veya develt içi çıkar çatışmalrı belekten kolayca hep sildirtildi. Onun için son dönemde darbe, İslamcılık ve demokrasi ayni kefede yanılsama olarak hep kulandırtıldı.
Girişte ne dedim: “Tahriri de konuşmak gerekir”! Hakikaten Ortadoğu oligart Arapların çelişkilerini, Müslüman kardeş Selefi ayrışması veya devlet içi ordu dizayine takılıp kalma hep bir yerde eksik brakılma oluyor. Oysa Kıvılcım olayı Tahrirde başlandı ama son krizde Tahririn yeri yoktur. Daha acısı; Tahrir eylemi sanki darbenin terkisinde kitlesel destek gibi duruyor. Bence bizim temelde tartışmamız ve ders alacağımız olay burada yoğunlaşmalıdır. Bu böyle olmazxsa, Tahririn canlılığı ile ordunun dizeyin etme, eylemelrde uzak duran Müslüman kardeşelrin kazanması, yeniden darbeyle başka sürece girilmesi gelişmelerini anlamakta eksik kalırız. Biz Hakikaten Mısır devrimini düşünüyorsak, Avrupada kitlesel protestolara rağmen neden yetersiz olmayı mutlaka anlamamız gerekir.
Mısır olaylarıyla konuyu açalım: Mısır başlayan Kapitalist ekonomik krizle özelikle Gıda krizinde toplumsal tepkiler sokağa çıktı. Mubarek bunu önce şidetle bastırmak istedi. Sora başaramayınca bazı bakanların kelesini alıyor ve bazı zamları geri çekiyor. Tam alev külenecekken, Tunusta patlayan sosyal tepkiler hemen zaten hazır gibi duran Mısırda Tahrirde yankı buldu. Başta Amerika zaten Mısırda olayların başladığı 2011 yılında sonbaharda dizayin yapacaklardı. Olaylar Şubat ayında tetiklenince olayı sadece erkene çektiler. Mubareki orduyla dışlatarak ipleri elerine yeniden yeni kanla aldıalr. Tahrir meydanında bu gelişmeye gereken tepki verilemedi. Hatta bazlarının “Devrimimiz çalınıyor” çığlığı etkili olamadı. Sonuçta ordu vetolarla yeni dizayine girişti. Böylelikle seçimi çok istenen Elbaradey alamadıysa da Amerikan seçenekli Musrai olaylara karşımayan Müslüman kardeşlerin adayı olarak seçimi kazanır.
Tahrir yeniden canlandı. Fakat hep eksikliği belirtim. Tahrirde oldukça kitlesel katılım vardı. Ancak poletik önderlik ve savunulan görüşlerin altı doldurulması olmama gerçeği vardı. Bundan dolayı Tahrir devlet dizayinlerde etkisi veya katılımı hiç olmadı. Çoğu Mısırda devrim derken, ısrarla önemli tahrir eksiklik önderliğini hep belirtip sonucunun acı olacağını anlatım. Bunu son olayda da yaşadık. Mısırda yoğun kitle katılımlı protesto olmasına ve Tahrirde yoğun ilgi oluşmasına karşın, nedense yine ordu darbe yapıyor ve bukez katliyamlarla yönetimden uzaklaştırdığı İslamcılara yöneltiyor.
Özetlenen bu gelişmeler bize şunu öğretiyor: Tahrire insanlar çıktı. Yoğun kitlesel akışkanlık yaratıldı. Ama tepkiyi dönüşüme çevirecek örgütsel önderlik yoktu. Birçok kelime söylendi. Soyut kalınıp altı doldurulamadı. Hata seçimlerde ve referandumlarda etkili olunamadı. Örgütsüz olma ve tüm geçişlerde ordu önderi kabulenmesi sonucu Tahrirdeki yoğun kitlenin siyasal mesajları duyulmadı. Sadece protestolarla ve yapılan dizayinelrde acı olsada kulanılan mavzeme durumuna düştüler. Son darbe olayında ayni etkisizlikle hem ordunun katliyam yapmasını, hem darbe olurken daha rahat davranma refleksini sağladılar. Olayın develt sistem gerçeği ile değişim sürecine sokamadıalr. Burda hep örgütlenme eksikliği ve yoğun katılıma karşın siaysal seçki olamamanın acı sonucunu yaşadık Mısırda.
Son olayalrda ister darbe ister İslamcı isterse kitlesel ayrıştırma saldırılarında Tahrir olayını pek duymadık. Bu oldukça ders alınacak durumdur. Neoliebralizmin yaratığı çok önemli bir sonuç vardır. Sermaye develtiyle, ekonomik gücüyle, askeri medyasıyla ortak saldırı ve baskıyla örgütlü davranırken, nedense tüm eleştirilerin ve tepkilerin örgütlü olmasının sanki önemli suç olarak piskolojik etki olarak yaratı. İnsanları çizilen sınırlarla ve örgütsüz protesto yapma sınırıyla kuşatı. Sanki örgütlü tepki vermek veya sistemsel değişim istemek önemli suç gibi kitlesel kabulendirmeyi başardılar. Bundan dolayı tüm kitlesel ufak örgütlenme hareketleri abartıyla suçlanıp “örgütlü olmanın suç olduğu” probagandası çok iyi tutu.
Şimdi anladınızmı Tahriri de neden konuşmalıyız! İsterseniz istanbuldaki Gezi parkı olayalrına ve başka önemli sosyal patlamalara bakarak ayni ölçekelrle yorumlama ve “neden başarılamadı” sorularına daha kolay yanıt buluruz. Örgütlü saldıran sistemin doğalığı kadar, tepkilerin örgütsüz olması dayatması probagandası çok güzel tutuyor. Tahrir bundan dolayı ders vericidir. Mısırdaki fitili çeken ve milyonları sokağa çeken gerçek, iş poletik dizayine gelince katılımıcısı olmadığı süreç oldu. Bunu tekrar tekrar söyleyerek tartışmak gerekir.