Aslında Kıbrıs’ta biz Ergenekon Davası konusunda pek bilgilendirilmedik. Silivri’de Ergenekon Davası görüşülürken Kıb rıs’tan ne kadar sözedildi onu da bilmiyoruz. İnternet ve basından öğrendikllerimizle kaldık hep. Oysa Ergenekonla Kıbrıs bağlantısı içli dışlı. O kadar içli dışlı ki bazı yazarlara göre Kıbrıs Ergenekon’un da merkezi. Peki ama niye Türkiye ilglileri Kıbrıs konusuna bu dava süreci devam ederken pek eğilmediler ? Yoksa gerçekte Ergenekon Davası denerek devlette yer alan iki bürokrasi arasındaki rekabet mi daha fazla öndeydi ve şu anda da amaca vasıl olundu da Kıbırs konusu kapandı mı? Gelin isterseniz bizim arşivimizden Ergenekon konusunu bir araştıralım; Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi (Türkiye’nin Gizli Tarihi”) adlı kitabında bazı emareler oldukça dikkat çekici:
“Amerika, gizli örgütlerini eski Nazi subaylarından oluştururken, Türkiye’den Amerika’ya giden ilk ekip de İkinci Dünya Savaşı sırasında yine Naziler ile bağlantılı olan aşırı milliyetçi subaylardan seçildi.
Teğmen ile albay arası rütbedeki subayların yer aldığı listede Alparslan Türkeş’in yanı sıra önemli bir isim daha vardı: Turgut Sunalp. Sunalp, 16 kişilik ekip içinde Amerika’ya önce giden ilk subay oldu.
Bu nedenle özel harp eğitimi alan ilk Türk subayının Turgut Sunalp olduğunu söyleyebiliriz”(Sf.28).
Aynı sayfada gene ileride Kıbrıs’taki örgütlenmelerde isimlerini çok duyacağımız kişilerin de isimleri geçiyor: “ Ekibin diğer bilinen isimleri arasında Daniş Karabelen, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Fikret Ateşdağlı, Refik Tulga da vardı”.
ERGENEKON KIBRIS’TA ÖRGÜTLENİYOR
Emekli Deniz Binbaşısı Erol Mütercimler Ergenekon Davası’ndan hüküm giyen Perinçek’in çıkardığı Aydınlık Dergisi’nin 22 Haziran 1997 tarihli sayısında aşağıdaki ilginç bilgilieri veriyordu(sf.6):
“1982’den itibaren askeri darbeler ve ihtilaller üzerine çalışmaya başladım. Çalışmam yaklaşık 12 yıl sürdü. Ergenekon adıyla ilk kez bu çalışmayı yaparken 26 Nisan 1988’de Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’le konuşmamda karşılaştım. Bağışlayın, yaşlılığı nedeniyle pek üzerinde durmadım. Sonra 12 Mart muhtırasını imzalayan dört generalden biri olan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli amiral Kemal Kayacan’la konuştum. Bana, “Ciddiye almamakla salaklık yaparsın. İşin özü orada” dedi. Ondan sonraki sürede başka emekli general ve amirallere konuyu sordum. Hepsi teyit etti beni. Ancak şu nokta teyit edilmeden kaldı (bunu hala ben de bilmiyorum ve öğrenme fırsatı da bulamadım):Ergenekon, Kontrgerilla diye yanlış biçimde tanımlanan örgütün tamamına verilen bir ad mıydı? Yoksa, yalnızca 12 Mart sürecini tezgahlayıp o süreçteki bütün çirkin, kirli işleri yapan birimin adı mıydı? Bu konuda çok net değilim.
Ancak, konuştuğum bazı emekli general, amirallerin söylediklerine göre, baştan beri, Amerikalılar tarafından Kıbrıs’ta kurdurulduğundan beri örgüte Ergenekon adı veriliyor. Ancak bunun belgeyle ortaya konmuş bir yanı yok.
Ergenekon denilen bu örgütü Kıbrıs’ta Türkeş ve Turgut Sunalp kuruyor. Kıbrıs’ta başarılı olduğu görüldükten sonra Ergenekon Türkiye’ye taşıtılıyor. Örgütün Türkiye’ye taşınmasında da iki önemli isim var; Alparslan Türkeş veTurgut Sunalp. Ergenekon’a kimler üye oluyor? Bütün çalışmalarım sonucunda ortaya şöyle bir fotoğraf çıktı:
Herkes Ergenekon’un içinde değil. Örneğin, her genelkurmay başkanı Ergenekon’un içinde yer almıyor. Burada, bu topraklarda bir eylem geliştirilecekse eğer, o zaman buna uygun kişiler bunun içine alınıyor.”
“…O zaman bunun adına çete diyemezsiniz. Bu büyük bir örgütün bir birimidir; Bu örgütün adı ne? Bunun adı Ergenekon’dur. Bu örgüt 1960 yılında Kıbrıs’tan Türkiye’ye taşındı. Bunun yapılanmasında Alparslan Türkeş, Turgut Sunalp var. Turgut Sunalp, bunun Türkiye’ye taşınmasında önemli bir isim. Bunu kim kurdurdu? Batı’da gladyo adıyla şekillendirilmiş olan grupları kurdurtanlar. Yani CIA – Pentagon, Ergenekon, MİT’in de, başbakanın da, Genelkurmay’ın da üstünde. Bu örgütün içinde generaller, emniyet müdürleri, işadamları var.” (Aydınlık, 5 Ocak 1997, sf. 16, Haftanın Konuğu, Deniz Kuvvetlerinden emekli araştırmacı erol Mütercimler, Eşref Bitlis’in Öldürüldüğünü MİT biliyordu).
ÖZEL HARP DAİRESİ NASIL KURULDU?
“Sovyetler Birliği’ne en yakın ülke Türkiye’ydi Sovyetler Birliği hakkında istihbarat en kolay Türkiye üzerinden sağlanabilirdi. Öyle de oldu. NATO’ya üye olmasından sonra Türkiye, ABD’nin Sovyetler Birliği’ni kuşatma politikasının önemli bir parçası oldu. Sovyetler Birliği’yle ilgili istihbarat faaliyetleri artık Türkiye üzerinden yapılmaya başlandı; uydu haberleşmesinin dinlenmesi, askeri üslerin hava fotoğraflarının çekilmesi, casusluk faaliyetleri hep Türkiye’den yürütüldü(Ecevit Kılıç, sf. 43).
Batı’daki diğer üzel orduların yapılanmasında olduğu gibi Amerika’nın öneri ve fikirleri doğrultusunda Türkiye’de de gizli ordu kuruldu” ( sf.43-44) .
“Özel Harp Dairesi’nin başkanlığına 1953’te Kore Savaşı’na giden son tugayın komutan yardımcısı Albay Daniş Karabelen atandı”(sf. 47).
ÖZEL HARP DAİRESİ’NİN İLK EKİBİ
Özel Harp Dairesi’nin ilk ekibi içinde yer alanlar Kıbrıslıtürkler tarafından da tanınan kişilerin isimlerivardır:
“İsmail Tansu, Rıza Vuruşkan, Remzi Atılgan, Ahmet Soylu, Cahit Vural, Ahmet Göçmez, Bedri Esen, Nurettin Öktem, Hüseyin Ömür, Recep Atasu, Şadi Demirbilek, Osman Nalbant, Mehmet Kızılsu, Sibkatullah Yalan, Cemal Akkan”(Kılıç,sf.49).
“Özel Harp Dairesi genişledikçe bünyesinde yeni birimler de kuruldu. Bunlardan en önemlisi dairenin adıyla kurulan Özel Harp Birimi’ydi.
Seçkin subayların atandığı bu birim dairenin en etkin grubu oldu. Bu etkinlik dairenin belirlediği eylemlerin bu birim tarafından yerine getirilmesinden geliyordu. Bu dönemde dairenin esas eylem alanı Kıbrıs’tı. Özel Harp teknikleriyle yetiştirilen subaylar birer ikişer adaya gönderiliyordu. Kıbrıs Türklerini örgütleyen bu subaylar bir süre sonra geri dönüyor yerlerine yenileri gidiyordu.
Özel Harp Birimi’nin görev alanı ise tamamen ülke içindeydi. Bu birimdeki subaylar Kıbrıs’a gitmiyordu”(sf. 55).
YAVRU ÖZEL HARP ÖRGÜT: TMT
“Özel Harp Dairesi’nin ilk illegal ve gizli eylem alanı da 6-7 Eylül olaylarının çıkış noktası olan Kıbrıs oldu. Özel Harp Dairesi olaylardan üç ay önce adada sivilk unsurları örgütlemeye gitmişti bile. En önemlisi de Özel Harp Dairesi’nin subay ve astsubayları özel harp tekniklerini adada pratiğe dökmeleriydi. Bu durum Kıbrıs Harekatı sonrasına kadar sürdü. Aynı şekilde Yunanistan gizli ordusu Koyun Postu da Kıbrıs’ta Rumlar arasında örgütlenme yoluna gitti”(sf. 92-93).
Ecevit Kılıç “Özel Harp Dairesi” adlı kitabında Daire’nin Kıbrıs’ta yaptığı çalışmaları şöyle anlatmaktadır kitabında(93-94) EOKA örgütüne karşı Kıbrıslıtürklerin de kendi örgütleri ve silahlanmaları için hazırlıklara başlandığını anlatıyor ve şöyle diyor:
“Özel Harp Dairesi’nin merkezine dönen Karabelen de, hemen Lojistik Şube Müdürü Binbaşı İsmail Tansu’yu çağırdı ve örgütün kurulması görevini kendisine verdi. Gerisini İsmail Tansu anlatıyor:
Beni yanına çağıran Karabelen Paşa önce havadan sudan konuştu. Ardından asıl konuya girdi.”Tansu sana önemli bir sır vereceğim. Ama bunu kesinlikle hiç kimseye, en yakınına bile söylemeyecek, kendine saklayacaksın. Çok nazik bir konudur. Beni Genelkurmay’dan çağırdıular. Kıbrıs’ta EOKA’ya karşı bir teşkilat kurmak gerekiyor’ dedi. Ben de yapabileceğimi söyledim.”(sf.94).
ANKARA’DA KURULDU
“Kurulacak olan TMT’yi Türkiye’nin el altından bütün imkanları ile desteklemesi, her türlü mali ve silah yardımını yapması kararlaştırıldı. TMT’nin herhangi bir şekilde ortaya çıkması halinde Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bu faaliyetin dışında tutulacaktı ve TMT, “Kıbrıs Türk toplumunun bağrından çıkmış bir güç” olarak savunulacaktı.
Örgütün Ankara’dan Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen tarafından yönetilmesi kararlaştırıldı. Yardımcılığına ise Binbaşı İsmail Tansu getirildi.
Bu toplantının ardından, Karabelen ve Tansu Ankara Modern Palas Oteli lobisinde iki Kıbrıslıyla özel bir görüşme yaptılar. Bu kişilerden bir KKTC’nin bugünkü Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, diğeri de Kıbrıs Türk milliyetçiliğinin babası olarak kabul edilen Dr. Fazıl Küçük’tü. TMT’nin temeli bu görüşmede atıldı”(18 Aralık 1996, Emek Gazetesi).
Aslında Kıbrıslırum EOKA örgütü’ne karşı kuruldu dense bile bu örgüt daha fazla Kıbrıstürk toplumu içinde yıldırma hareketlerine başladı. Kurulan yeraltı örgütü daha fazla Kıbrıslıtürk solcu aydınları hedefledi. Kıbrısrum yeraltı örgütünün daha fazla Kıbrıslırum solcuları hedef aldığı görülürken aynı misyonu Kıbrıslıtürk yeraltı örgütü Kıbrıstürk toplumu içinde üstlendi.
1950’Lİ YILLARDAKİ FAİLİ MEÇHULLER 1974 SONRASI DA DEVAM ETTİ
Kıbrıs’ta adresi yeraltı örgütünü gösteren, ancak Türkiye’deki benzerleri gibi faili meçhul kalan cinayetler ve saldırılardan bazıları şunlar: solcu İşçi Birlikler’inde faaliyet gösteren Sadi Erkut ve eşi 21 Mayıs 1958’de vurularak yaralanır. 22 Mayıs 1958’de yine devrimci olarak bilinen Fazıl Önder (32) vurularak yaralanır. 25 Mayıs 1958’de Abdurrahman Candaş ve Hasan Yaman Alivurularak yaralanır. 26 Mayıs 1958’de Ahmet Yahya vurularak öldürülür. Bu saldırılar, Kıbrıs’ın Rum ve Türk tarafı devrimcilerinin ve emekçilerinin birlikte gerçekleştirdikleri ve faşist gazetelerin ‘Türk bayrağının taşınması infial uyandırdı’ başlığı ile verdiği ‘1 Mayıs’ kutlamasının ardından gerçekleştirildi. 7 Haziran 1959’da Türk haberler Bürosu bombalanır. Ardından, o dönem adada yayınlanan Cumhuriyet gazetesinin sahipleri ve yöneticileri Gazeteci Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan öldürüldü.
DÜŞÜK YOĞUNLUKLU SAVAŞ KIBRIS’TA DA UYGULANDI
Türkiye 12 Eylül sonrasındaki kaos ve son olarak Güneydoğu’daki düşük yoğunluklu savaş devam ederken Ergenekon örgütlenmesinin misilleme harekatları Kıbrıslıtürkler üzerine de yönelir.
14 Şubat 1980’de Gazeteci Kutlu Adalı’nın Lefkoşa’daki evi kurşunlandı, 2 Temmuz 1989’da CTP Genel Merkez binasına bomba konuldu, ancak bomba patlamadı. Aynı gece, Kıbrıs’a ilişkin resmi politikaya muhalefeti ile tanınan Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) Genel Başkanı Alpay Durduran’ın evi bombalandı.
Bu bombalamalar ‘Kıbrıs Türk Halk Hareketi’ adına üstlenildi. 14 Ocak 1990 tarihinde Güzelyurt’ta Zafer Niyazi’nin evi bombalandı. 16 Ekim 1990 tarihinde CTP eski Milletvekili Fadıl Çağda’nın Girne’deki evine bomba konuldu. Aynı gece Özgürlük Dergisi sahibi Hürrem Tulga, Sabri Tahir ve Devrim Benzinci’nin arabaları bomba ile havaya uçuruldu.
15 Ağustos 1991’de, YKP Genel Başkanı Alpay Durduran’ın arabası havaya uçuruldu. 11 Kasım 1992’de YKP’nin bu sefer Genel Merkez binası kurşunlandı. 1 Temmuz 1996’da CTP Lefkoşa binası bombalandı.
Son olarak 6 Temmuz 1996 günü Yeni Düzen Gazetesi Yazarı Kutlu Adalı benzer bir cinayete kurban gitti ve cinayet TİT isimli örgüt adına üstlenildi. Saldırılara hedef olanların ortak özelliği, Kıbrıs’a ilişkin resmi politikaya muhalefet etmeleriydi.
NEREDEN NEREYE GELİNDİ
“Adada parti genel merkezleri başta olmak üzere partililer ve işadamlarının otomobillerine, bankalara, gece kulüplerine konulan patlayıcı maddeler de komisyon tarafından araştırılıyor. Bu konuda en dikkat çekici nokta, patlamaların TNT kalıbıyla gerçekleştirimiş olması. Askeri tip TNT’lerin nasıl temin edildiği merak konusu…
Birkaç kez bu tip saldırılara uğrayan Yeni Kıbrıs partisi Genel Başkanı Alpay durduran, faili meçhullerin gerekçesini KKTC’ye sadece kimlikle yapılan girişlere bağlıyor. Terör konusunda eğitim görmüş bazı kişilerin günübirlik KKTC’ye geldiklerini belirten Durduran, “Bu kişiler buraya rahatlıkla girip çıkabiliyorsa demek ki birileri tarafından himaye ediliyorlar” dedi. Komisyonun üyelerinden CTP’li Özkan Murat da bir gecede dört bombalama olayının gerçekleştirildiğine dikkati çekerek, “Araştırmalarda yetersiz kalan polis bizim çalışmalarımızdan da rahatsızlık duyuyor. Bu organize suçları gerçekleşrirenler eğitimli kişiler. Görünmeyen bir el bunları koruyor. Çetelerin asıl beslendiği yer Türkiye. Çetelerin yavruları burada” diye konuştu”(2/3/1998, Milliyet Gazetesi).
Kureyel web sitesindeki aşağıdaki yazı da oldukça ilginç haberler içermektedir ve Ergenekon Davası’ndan sonra Kuzey Kıbrıs’taki olayların da araştırılmasını zorunlu kılıyor:
“Bombalama olayları özellikle 1990’lı yılların başından beri adada iyice tırmanmaya başladı. Bu yıllar, Türk İntikam Tugayı (TİT) isimli gizli yasa dışı örgütün kendini duyurmaya başladığı yıllar oldu.
Türkiye’de Ergenekon’u soruşturanlar buyursunlar Ada’ya . Çok iş var “Yavru Vatan”da. Ergenekon, Akdeniz’i yararak Ada’ya, Ada’dan Türkiye sortiler yapmış.
“Yavru Vatan”, o zamanki, KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, BAŞSAVCILIĞA suç duyurusunda bulunacağını, seçimden sonraki ilk Meclis oturumunda da SORUŞTURMA KOMİTESİ kurulmasını isteyeceklerini söyledi.
Belgelerdeki iddiaların “dehşet verici olduğunu” açıklayan Soyer, Kıbrıs’ta işlenen siyasi cinayetlerin, faali meçhullerin, “trafik kazaları” sonucu meydana gelen ölümlerin arkasında, Ergenekon izi kuşkusunun olduğunu” söyledi.
Ergenekon’la ilgili artık somutlaşan belgelerin araştırılması ve soruşturulması için gerekli girişimi yapacaklarını söyleyen Soyer, “Türkiye’de ortaya çıkan belgeleri okudukça dehşete kapılıyorum diyor. Soyer, belgelerde, seçimler için Kıbrıs’a gelen milyon dolarlar, ölüm timleri anlatılıyor, Eroğlu’na sunulan rapor iddianamede yer alıyor” dedi” (Kaynaklar, Expres, Aksiyon, Yeni Düzen,12.04.2009)…
Ergenekon Davası’nın gerçekçi bir seyir izleyerek kamuoyundaki kuşkuların dağılması için Kıbrıs bağlantılarının da açıklanması artık şart olmuştur.
Sesonline.net