Dün akşam (18 Eylül, Çarşamba), Alpay Durduran’ın konuşmacı olduğu, Kıbrıs’ın konusunda yoğun bir trafiğin yaşanmaya başlayacağının izlerinin hissedildiği bu dönemde Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Kıbrıs konusundaki bugüne kadarki gelişmeler, antlaşma parametreleri nelerdi, antlaşma konuları ne anlamı gidiyor, iki kesimlilik nedir, ne değildir gibi konuların irdelendiği, YKP’nin Kıbrıs sorununa yönelik çözüm önerilerinin yeniden değerlendirileceği bir kitle toplantısı düzenlendi.
Gece soru- cevap ve katkılardan sonra sona erdi.
YKP ilçe örgütleri gelecek hafta, tartışılan bu konuda değerlendirme toplantısı yaparak eylem planı yol haritasını konuşacak. Ekim ayındaki YKP olağan Parti Meclisi toplantısında ise yol haritasının son şekli verilecek.
Kıbrıs sorunu hakkında tartışma notları
Alpay Durduran’ın konuşma notlar şöyle:
Kıbrıs sorunu bugünkü şartlar dikkate alınarak ve geçmişten ders çıkararak yeni baştan ele alınmalıdır. Sorunun iki ulusal görüşün günün şartlarında kavgası olarak başladı. Bir sömürgeden ayrı bir devlet yaratılması uluslararası diplomasinin yarattığı bir sonuç olmuştu. Kıbrıs’taki taraflar anavatan dedikleri ülkelerle kavga sırasında ortaya çıkan şiddet olaylarını önlemek için hareket ettiklerini iddia ederek zaman içinde bu duruma çözüm olarak çeşitli önerilere onaylarını verdiler.
Yani geçmişte önerdikleri bir mağlubiyet ve teslim şartı olmadığına göre o öneriler bugün de önemle ele alınabilecek ve çare getirebilecek önerilerdir.
Bir tanesi Türkiye’ye bir askeri üs vererek Türklerin güvenliği tehlikeye düşerse müdahale etmesine olanak vermek ve böylece onun caydırıcılığından da istifade ederek barışı sağlamaktı. Türkiye Kıbrıs’a askeri heyet yollayarak üssün nerede ve ne kadar büyüklükte olmasını da belirlemişti. Ancak uygulanmadı.
Diğeri 1969’da uzlaşılan antlaşmadır. Hükümette daimi Türk işleri bakanlığı ve özerk yerel yönetimler ile kültürel ve dini konularda özgürlük garantisi içeren bir antlaşma taslağı idi.
Bir diğer birinci harekâttan sonra geçici nitelik düzenleme ile yaratılacak kantonlar hakkında idi. Sonunda ikinci harekâttan sonra kantonal çözüm önerisi Rum tarafına sunuldu ama antlaşma onaylanamadı.
Arkasından ikinci harekâtın çizdiği iki bölgelilik tek çözüm olarak sunuldu. Yıllar bunun onaylanması için geçti. Ancak KTFD’nin meclis kararında da görüleceği üzere İki bölgeli (bi regional) federal çözüm iken bu da antlaşmaya yetmedi ve iki kesimli (bi zonal) çözüme geçildi.
BM 1964’ten beri işin içindedir. Ancak ‘BM kararlarını onayladığı halde uymak’ görülen bir şey olmadı. Örneğin Denktaş’ın anılarında da yayımlanmış olan mektupta itiraf edildiği gibi durumu meşru nizama döndürmek yardımcı olmak değil Türkleri bir bölgede toplayıp direnmek politika oldu. Rum tarafı da devlet gibi davranma sözü verdiği halde bir tarafın devleti gibi hareketi tercih etti ve yerlerinden edilenlerin dönüşüne yardımcı olmadı. BM askerini kendileri isteyip onayladılar ama sözlerini tutup da ona yardım etmediler. Hala da BM kararlarına saygıdan bahsederlerse de işlerine gelen karara evet istemediklerine karşı hayır deyip hareketlerini ayarladılar.
Şimdi de iki tarafla BM ihtilaflıdır ve görüşmelerin bir suçlama uygunu halinde sürdüğünü ve halkı karşı tarafa tahrik ettikleri suçlamasını birçok kez yüzlerine karşı söylemiş bulunmaktadır.
Görülmektedir ki güçlü olan sürekli çözüm için değer yargılarını değiştirmekte ve Kıbrıs için iyidir dediğine bir süre sonra kötüdür demekten çekinmemektedir. Bu ne biçim metredir ki ayni cismi her ölçtüğünde başka bir şey bulmaktadır!
Tarafların cinsleri de değişmektedir. Uzun yıllar Kıbrıs Türk cemaati vardı, anladık Türkçecilik hareketi dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumu oldu ama sonra Kıbrıs Türk halkı nasıl oldu ve neden oldu?
Bu badireyi atlattık ya bundan sonra dahasını isteyelim demek suretiyle diğer tarafın takip edemeyeceği uzaklıklara kaçmak politika oldu.
Kıbrıs bir devlet olarak kalacaksa çağdaş normlara göre mutluluğun şartı etnik temizlik yapmamaktır. Kıbrıs birleşecekse ki güya taraflar bu konuda antlaşmıştır, federatif yapı çağdaş çözümlerden birisidir. İlerde olabilecek gelişmelere açık esnek bir yapıda Kıbrıs neye gereksinme duyar diye düşünüldüğünü göstermek ve ona davranıldığını kanıtlamak şarttır. Annan planı buna dikkat etmeden yapıldı ve antlaşmayı uygulamaya başladıktan sonra uymaya mecbur da değiliz, frenimiz var başarın laflarıyla ve planda olmayan birçok tahrik edici unsur icat ederek hareket edildi. Müzakere süresince de karşı tarafın kötü niyetleri ve kabul edilirse kahredici hususlar olacak denilen konularla kavga sürdürüldü. Halk kahredici hususlarda antlaşmaya varıldığını görünce öyle plana evet nasıl çıkabilecekti. Bu ancak Zürih- Londra usulü bir onaylama olacaktı.
Şimdi federasyon ne demektir, kişilerin hakları ne olacak, idarede hukukun üstünlüğü ve hukukun çağdaşlaşması nasıl sağlanacak ve federal bir devlette ayrımcılıkla savaş ile ülke bütünlüğü nasıl korunacak konularına yanıt verilmesi ve halka tanıtılmasını sağlama zamanıdır. Zaman geçti durum stabil hale geldi deyip konfederal yapı önermek ve iki devletli çözüm önermek sadece geçmişin tekrarı ve çıtayı yükseltme olur ki hiçbir zaman Kıbrıs’ın genel çıkarının gözetilmediğine delil teşkil eder.
Arkaik bir irredentism uğruna çektiklerimizin dünyaya yararı olmadığını ve bunun sorumlularından birisinin biz olduğumuz da unutulmamalıdır.
Bakın şu an Maraş’ı kapsamlı çözümün parçası olmaktan çıkaran 1979 kararını kabul ettiğini ilan edenler ayni gün Maraş kapsamlı çözümün parçasıdır diye de konuşabiliyor. Bu kadar sözünü inkâr eden insanlarla müzakere başarılı olamaz. Bunun farkına varamayan ve sesini çıkarmayan ama mağduriyetini haykıran insanlarımıza kim yardım edebilir ki!
Tüm dünyayı suçlamaktan hiç çekinmeyiz de “biz nasıl insanlarız ki tüm dünya aleyhimize” diye düşünmeyiz.