arşivUlus IrkadMilliyetçilik gerekli miydi? -18- Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Milliyetçilik gerekli miydi? -18- Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusKıbrıs’taki milliyetçiliklerin ne kadar ayrılmayı getirdiği ve bugünkü taksimin veya bölünmenin, solun da bu milliyetçiliği benimsemesiyle na kadar etken olduğunu aşağıdaki kaynaklarda da görülmektedir. Ulusçuluğun ne kadar ırkçı bir şekle bürünerek işçi sınıfı mücadelesini de baltaladığını göstermesi bakımından Kavazoğlu’nun dramı da oldukça önemlidir.

Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta,Güney Kıbrıs’ta yayımlanmış yeni bir kitabın Türkçe çevirisi var gündemde. Adı “Derviş Ali Kavazoğlu”(Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa,2009)… Yazarı da Hristakis Vanezos adlı bir AKEL’ci Kıbrıslırum. Derviş Ali Kavazoğlu, 1940’lı yıllar içerisinde sol ve sendikal mücadeleye atılmış hem Kıbrıslıtürk işçileri, hem PEO adlı sendikada hem de AKEL Komünist partisi içerisinde örgütlemeye çalışan bir Kıbrıslıtürk Komünist. Önceleri İngiliz Sömürge Hükümeti’nin, daha sonra da Kıbrıstürk ve Kıbrısrum fanatiklerin hedefi olmaya başlamış. 1958 sonrasında PEO ve AKEL üyesi Kıbrıslıtürkler artık o dönemlerde faaliyete geçen Kıbrıstürk yeraltı örgütünün de hedefi olmaya başlamış ve bu konuda büyük bir kıyımın yaşandığı bir döneme giriliyor. 1955 sonrasında da Kıbrıslırum solcuların EOKA tarafından katledilmelerini gözlemliyoruz. Tabi Kıbrıstürk fanatiklerine ve de liderliğine bu kıyımları yapmak için fırsat veren bir başka konu, 14 Nisan 1941 yılında kurulan AKEL Komünist Partisi’nin de enosis davasına bağlı kalması, hatta parti tüzüğünde ve kuruluşunda enosis idealinin resmen yer almasıdır. Partinin, milliyetçilerin baskılarından dolayı enosisi benimsemesi, Kıbrıslıtürk solcuların da Kıbrıslıtürk fanatikler tarafından “hain” diye suçlanıp sosyalist olmalarından ötürü katledilmelerini gündeme getiriyor. Çünkü o günlerde sosyalistlerin kamuoyundan aldığı destek oldukça az. Bir de o günlerde yapılan ulusalcı baskılar da oldukça fazla . PEO üyesi Kıbrıslıtürkler 1958 yılında yapılan bir 1 Mayıs gösterisinden sonra açık açık hedef oluyorlar ve içlerinden katledilenler de oluyor. Buna rağmen AKEL Komünist partisi o günlerde kendi milliyetçilerini tatmin edebilmek, Kıbrısrum toplumu arasında prestij yitirmemek için enosis’ten vazgeçmiyor ve bu durumda devamlı zor durumda kalan Kıbrıslıtürk solcu ve sendikacılar çok kötü şartlara sürükleniyor. Hatta birçoğu artık adada kalamaz ve Londra’ya göçetmek zorunda kalıyor. Sendika ileri gelenlerinden Ahmet Sadi de bir cinayet teşebbüsünde hanımıyla yaralanınca artık büyük bir ricat başlıyor. Ve de Ergenekon tipi örgütlenen Kıbrıstürk yeraltı örgütü artık rahatca Kıbrıslıtürk işçileri PEO’dan vazgeçirip Kıbrıstürk bölgelerine kapatmayı başarıyor.

 

Yapılan Hatalar Kıbrıslıtürk Sendikacı ve Solcuları da yıprattı

1 Mayıs 1958 yılında yapılan mitingde yeralan adı verilmeyen bir Kıbrıslıtürk işçi, 5 Mart 2009, Yeniçağ Gazetesinde arkadaşımız Halil Paşa’nın kaleminden “Birinci Kuşak Kıbrıstük Solu” başlıklı araştırmada bakın şunları söylüyordu:

“Bu mitingde yeralan Kıbrıslıtürklerden “AKEL Türk Kolu” üyelerinden bugün hayatta olan ismi yanımda saklı bir “yoldaş”, aradan yarım asır geçmiş olmasına rağmen, hafızasını zorlayarak bana o günü anlatırken, gösterideki Kıbrıslı Rum yoldaşları hakkında da küçük bir serzenişte bulunmaktan geri durmamıştı…

Onun o günden bugüne aradan geçen yarım asıra rağmen unutamadığı anısı, 1 Mayıs eyleminde ne PEO’nun, haliyle ne de AKEL’in hala Enosis’ten vazgeçmiş olmadığını gösteriyordu. Çünkü miting başlarken, çok kısa süreliğine de olsa PEO üyesi Kıbrıslı bir Rum’un toplanan kalabalığa hitaben Enosis lehindeki söylemini hatta hala unutmuş değildi. O gün PEO yetkilisi kürsüden Enosis lehinde konuşurken, kalabalık da yine Enosis lehinde slogan atmaya başlamış, ancak Kıbrıslı Türk solcuların itirazı üzerine de kalabalığın slogan atması engellenmeye çalışılmıştı.

AKEL, bir yandan, Kıbrıslırumlar arasında kamuoyu desteğini kaybetmemek için, ısrarla Enosis’i savunur ve bu şekilde soydaş Kıbrıslı Elenlerin milliyetçi hislerini okşamak isterken, açıkça populizm yapıyordu…”(sf.8).

“AKEL’e gelince, onlar Kilise’nin, Elen Milliyetçilerinin, EOKA’nın saldırılarına uğradılar. Epey de ölü verdiler. Ancak AKEL, kitle tabanının ve taraftarlarının geniş olması ve ortaya koyduğu kitlesel pasif direnişler sonunda, büyük yara aldığı bu saldırılara rağmen yine de ayakta kalmayı başardı.

Ancak 1958 yılı sonuna gelindiğinde, AKEL’in Kıbrıslı Türklerin partisi olmayı başaramayacağı da belli olmuştu. Neticede AKEL, sadece Kıbrıslırumların partisi olmak ve öyle görünmek zorunda kaldı ve öyle de oldu…”(sf.8).

 

Derviş Ali Kavazoğlu’nun Dramı

AKEL ve PEO içerisinde 1940’lı yılların ortalarından itibaren inanmış bir sendikacı, sosyalist ve entellektüel bir Kıbrıslıtürk olarak çalışmaya başlayan Derviş Ali Kavazoğlu, 1958 yılından sonra da artık partinin bu politikalarından oldukça rahatsızdır. Vanezos’un kitabını okuyanlar bunu okurken sezeceklerdir. Buna rağmen partinin üst ileri gelenleri onu ulusal amaçları için oldukça suistimal ederler ve Kavazoğlu rahatsızlıklarını bazen tepkisel bir biçimde ifade etmeye çalışır. Vanezos’un kitabında Kavazoğlu’nun toplumu için fedakarlığı hiç ihmal etmediği ama AKEL içindeki ulusculuktan rahatsız olduğunu gösteren birçok örnek vardır. Örneğin 1963-64 yılındaki olaylardan sonra tamamıyle Türk bölgelerinden kopan Kavazoğlu, artık AKEL’in kendisine tahsis ettiği parti lojmanlarında veya kendisi gibi sosyalist Kıbrıslırum arkadaşlarının evlerinde kalmaktadır. 1963-64 olaylarında eğitimsiz kalan bazı bölgelerdeki (Dali ve Bodamya Köyleri) çocuklara öğretmen bulup onların bu ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışır. Hatta Luricina (Akıncılar) adlı bir köyden bazı kişilerle de irtibat halindedir. Bu konuda oldukça saftır. Ama karşısındaki Kıbrıslıtürk fanatikler onu pusuya düşürüp öldürme amacındadır. Ölüm emri çoktan Yeraltı örgütü tarafından yürürlüğe konmuş ve kendisini katletmek için fırsat aranmaktadır. Birkaç defa güya eğitim sorunu için yanına yaklaşan sözügeçen köyden bazı kişilerle de buluşup bu konuları konuşur (Esasında bu kişilerin onu öldürenler arasında oldukları daha sonra anlaşılacaktır). Vanezos, Kavazoğlu’nun kendisine kitabında, Kavazoğlu’na koruma olarak verilen bir Kıbrıslırum gencinin(Akis Kusulidis) Çekoslovakya’ya kazandığı bir bursla eğitime gitme yerine bu sırada (Ağustos 1964) Dillirga’daki (Erenköy) Kıbrısrum Ordusuna yazılıp oraya gitmesi ve Türk uçaklarının bombalama eylemi sırasında öldürülmesinin sonrasında bu kişi için yapılan cenaze töreninde bir AKEL yöneticisinin “Mansura çatışmalarında Kıbrıslı Rumların kanının Yunan kardeşlerimizin kanıyla karıştığından”, bahsederek, şunları anlattığını kitabında nakleder: Kavazoğlu’nun başını ellerinin arasına alarak, “İyi de, ben ne için mücadele veriyorum?” diye sorduğunu da kitabında yazar (sf.23-24). Yine Vanezos, Kavazoğlu’nun sitemkar bir şekilde: “Eğer bu söylenenler doğruysa bir sosyalist olarak benim burada bulunmam niye veya ben bu mücadeleyi niye verdim?” şeklinde şikayet etmesini de kitabında yazmaktadır. Pek tabi ki biz okuyucuların kafasında bile Vanezos’a göre oldukça bilinçli diye AKEL saflarında yer alan bu olaylarda öldürülen Kıbrıslırum genci için de bir tepki oluşmaktadır ki şöyle: Eğer bu Kıbrıslırum genci bilinçli bir AKEL üyesi ve de sosyalistseydi, Çekoslovakya yerine niye Kıbrısrum ulusal Ordusuna yazılarak, oraya çıkarma yapan beş yüz Kıbrıslıtürk üniversite öğrencisine karşı savaşmaya gitmişti? Vanezos, bu gencin Kavazoğlu’na koruma olarak verilirken çok iyi bir sosyalist olduğunundan dolayı bu göreve seçildiğini söylemektedir ki bana yine bu olay, çelişkilerle dolu AKEL yapısı hakkında da bir örnektir diye geliyor.

Kavazoğlu’nun katledilmesi de bu olaylardan sonra pek gecikmez.O günlerde katledilmesi üzerine yayımlanan bir broşürde (Kıbrıs’ta Tedhiş ve İşbirliği İçin Mücadelede Şehit Düştüler,Printko ltd, basıldığı yıl belirtilmiyor) şunlar yazmaktadır:

“Arkadaşlarından biri Sendikalist Kosta Mişauli ile beraber, otomobille Lefkoşa’dan Larnaka’ya gidiyordu. Tarih 11 Nisan 1965, günlerden Pazar günü, saat ö.e. 10.30. Yolda pusuya düşürüldü. Emperyalizmin organları Kavazoğlu ve Mişauli’yi otomatik silahlarla kısa mesafeden adeta taradılar. Vak’a mahallinden 2-3 saat sonra geçen Barış Gücü kuvvetleri, iki arkadaşın cesedlerini otomobil içinde kucaklaşmış buldular…”

Vanezos, Kavazoğlu’nun korunması üzerinde partinin pek fazla titizlik göstermediğini ve de olaya şüpheyle yaklaşılması gerektiğini de imalı bir şekilde kitabında yansıtmaktadır. Gerek yukarıdaki broşürde gerekse Vanezos’un kitabındaki resimlerde Kavazoğlu ve Mişauli’nin tabutlarının bir ayrımcılık öğesi olan ulusal bayraklara sarılması da bende bir o kadar daha tepki yaratmıştır. Nitekim şimdiki Kıbrısrum Cumhurbaşkanı, eski AKEL sekreteri Hristofyas da geçmiş senelerde, Dali köyü’nde Kavazoğlu için yapılan bir toplantıda, bizzat benim de hazır bulunduğum bir sırada, bu ayrımcılığa bazı AKEL üyelerinin de karşı çıktıklarını söylemişti. Eğer sosyalist mücadelede ulus ve ulusçuluk öğeleri öne çıkarılmaması gerekiyorsa, buradaki Türk ve Yunan ulusal bayrakları niye yer almıştı? Bir de bu iki sosyalist nefer niye ayrı ayrı mezarlıklara gömülmüşlerdi? Eşitliğin bir simgesi sayılması gereken ölüm olayında bile bu iki sosyalist neferin ayrı ayrı yerlere gömülmeleri de bana göre büyük bir hata olmuş ve de o günlerde etkili olan ulusçuluk öğesinin ne kadar daha AKEL saflarına yerleştiğini de göstermiştir.

Kavazoğlu’nun dramı, Birinci Kuşak Kıbrıstürk Solu’nun da dramıdır aslında. Bu dramdan hem ideolojik hem de tarihsel olarak dersler çıkarılmalıdır. Kıbrıs’taki olaylar diğer ülkelerdeki sol mücadeleye de örnek olacak deneyimler taşımaktadır. Özellikle ulusculuğun sosyalist mücadeleyi böldüğü görüşü gerçekliğinde…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin