Onur Erem – Birgün Gazetesi
Avrupa’nın dört bir yanından vicdani ret dernekleri, barış örgütleri ve pasifist hareketlerin temsilcileri, Avrupa Vicdani Ret Bürosu’nun (EBCO) yıllık raporunu açıklayacağı toplantıya katılmak üzere Yunanistan’ın başkenti Atina’daydı. 15 Mayıs’ta İstanbul’da kurulan Vicdani Ret Derneği’ni temsil etmek üzere katıldığım toplantının Yunanistan’da gerçekleştirilmesinin nedeni Yunanistan’daki vicdani retçilerle dayanışmaktı. “Yunanistan vicdani ret hakkını elde edeli yıllar oldu, neden dayanışmaya ihtiyacı var” diye soranlara, hakların kullanılması için bazen yasaların yeterli olmadığını hatırlatmam lazım: Yasalara göre Taksim Meydanı’nda eylemlerin serbest olması, Türkiye’de de vicdani ret hakkının uygulanması lazım, ama olmuyor. İşte Yunanistan’daki de böyle bir durum.
ASKERİ SORGU HEYETİ
Yunan retçiler alternatif kamu hizmetinden faydalanabilmek için içinde askerlerin de bulunduğu bir heyet tarafından sorgulanmak zorunda. Heyetin soruları ise karşısındakinin bir açığını bulup onu orduya katılmaya zorlamak üzere sorulan sorular: Eve giren bir hırsız annene saldırsa ne yapardın, yolda yürürken sevgiline bıçak çekseler ne yaparsın, Türkler ülkemizi işgal ettiğinde savunmayacak mısın?
Bu gibi sorulara ne cevap vereceğini bilemeyen retçiler, tek bir yanlış cevabın ardından kamu hizmetinden mahrum bırakılıyor. Heyete başvuran her 8 kişinin ancak 1’i kamu hizmeti yapabiliyor. Gerisi ya istemeye istemeye orduya katılıyor, ya da devletle tüm bağlarını koparıp total retçi oluyor.
2013’TE CADI AVI
Retçilerin çoğunu oluşturan bu ikinci grup, 2004’ten bu yıla kadar görece daha rahattı. Hükümetler onlarla ne yapacağını bilemediği gibi Avrupa Birliği’nin çok tepkisini çekmemek için peşlerine düşmüyordu. Ama bu yıl bir anda total retçilere ve total retçi olmak zorunda kalanlara karşı devlet operasyonları başladı. Gözaltına alındılar, tutuklandılar, birçoğu devlet tarafından 6 bin para cezasına çarptırıldı. Aralarında 1990’larda reddini ilan eden, bugün 40 yaşın üzerinde olup askere gitmesi gerekmeyen insanlar bile vardı.
Cuma akşamı gerçekleşen EBCO’nun basın toplantısında Yunanistan, hem toplantının gerçekleştiği ülke olması hem de yaşadığı bu sıkıntılar nedeniyle gündemdeki bir numaralı ülkeydi. Yunanistan’dan sonra en çok ilgi gösterilen ülke ise, tahmin edebileceğini gibi Türkiye’ydi. Avrupa’da insan hakları, vicdani ret ve anti-militarizm gibi konularda çalışma gösteren herkes Türkiye’deki mücadeleyle, davalarla ve tutuklamalarla yakından ilgileniyor. Avrupa çapında farklı kurum ve örgütlerin yayınladığı raporlara, Türkiye’de vicdani ret hakkının uygulanmamasıyla ilgili uyarıların girmesi için çaba harcıyorlar. Artık Türkiye’den hızlı ve doğru bir bilgi akışı almalarını kolaylaştıracak, toplantılara katılıp durumu bizzat anlatabilecek Vicdani Ret Derneği’nin kurulmasına Türkiye’deki retçiler kadar sevinmişler.
Toplantının ardından, komisyonun sorularına doğru cevapları vererek kamu hizmeti yapmaya hak kazanan ender insanlardan biri olan Yunanistan Vicdani Ret Derneği Genel Sekreteri Aggelos Nikolopoulos’la konuşma imkanı buldum. Aggelos 2006 yılında üniversitedeyken vicdani reddini açıklamış, 2010-12 yılları arasında da kamu hizmet yapmıştı. İlk sorum, nasıl çoğu retçinin yapamadığını yaparak komisyonu ikna etmeyi başardığıydı. “Öncesinde çok hazırlık yaptım, diğer retçilere ulaşarak nasıl sorular sorulduğunu öğrendim. Komisyondan bir hafta önce bir gazetede vicdani reddim ve komisyonla ilgili bir makale yayınladım. Onlar da benim hazırlıklı geleceğimi biliyorlardı” diye yanıtladı Aggelos. Komisyondaki sorgu sırasında tuzak sorular sorulduğu zaman cevap vermeyi reddetmiş, ‘eğer kabul etmezseniz total retçi olacağım’ diye uyarmış. Total retçi olmanın bedeli büyük: Devletin 6 bin Avro’luk para cezasını tahsil edememesi için üzerinizde mülk bulunmaması, maaşınızın hesabınıza yatmaması gerekiyor. Aggelos’a göre diğer retçiler de komisyona yeterince hazırlıklı gitse kamu hizmeti hakkını kazanabilirler, ama her şeyi son güne bıraktıkları için hazırlık yapmalarına fırsat olmuyor: “Aslında derneğimizin internet sitesinde çok detaylı bilgiler, kılavuzlar var ama insanlar ‘Nasılsa vicdani ret hakkı tanındı’ diyerek bu konuda araştırma yapmadan komisyona gidiyor”.
NEDEN FAŞİZM VE KRİZ
Devletin retçilere karşı giriştiği operasyonun ardında ise hem aşırı sağın yükselmesi hem de ekonomik kriz yatıyor. Borçlarını ödeyebilmek için sıradışı kesintilere giden, yeni gelir kaynakları arayan hükümet için retçilerden alacağı 6 bin tatlı bir para. Hükümetin tutumunun ise kısa vadede değişeceğini düşünmüyorlar. Bazı retçiler pes etmeyerek AİHM’de dava açmaya başlamış, onun sonuçlarını bekliyorlar. Ama vicdani ret konusunda Yunan hükümeti de Türkiye kadar inatçı ve yalancı. AİHM’e sunmak için komisyonda reddedilen kişilerin sorgu tutanaklarını alan avukatlar, tutanaklarda retçilerin söylemediği şeylerin yer aldığını görmüş. Tutanaklarda retçilerin imzasının bulunmamasına rağmen avukatların tutanaklara itiraz edebilmek için kullanabileceği bir iç hukuk yolu bulunmuyor. Yine de retçiler ve avukatları pes etmeyeceklerini, bir yandan AİHM yolunu kullanırken diğer yandan da Yunan hükümetinin kararına direnerek askere gitmeyeceklerini, gerekirse kaçak yaşayacaklarını söylüyorlar. Böyle bir iradenin karşısında bir hükümet ne kadar dayanabilir ki?
***
Avrupa’dan iki ilginç örnek:
İsviçre ve Kuzey Kıbrıs
Vicdani reddin bir hak olarak tanınmadığı ender Avrupa ülkelerinden biri de Kuzey Kıbrıs. KKTC’de bu hak için uzun yıllardan beri mücadele eden Murat Kanatlı, yıllardır Türkiye’nin sorunlarını da EBCO’da temsil ediyordu. Yıllar önce vicdani ret için mücadele örgütleyemeyeceğini düşünerek istemeden de olsa askere giden Murat, bugün diğer Kuzey Kıbrıslıların aynı duruma düşmemesi için mücadele veriyor. Kuzey Kıbrıs’ta askerliği tamamladıktan sonra bile her yıl bir günlüğüne askerlik yapma zorunluluğuna karşı çıkarak yıllardır bu uygulamaya katılmayan Murat’a KKTC yönetimi dava açmıştı. Her yıl için ayrı dava açılırken Murat Kanatlı mücadelesini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Son olarak Birleşmiş Milletler’in yayınladığı Vicdani Ret Hakkı kitapçığını mahkemeye teslim etti ve bu hakkı savunan kurumun BM olmasının hukuk mücadelesini kazandırmasını umuyor. İsviçre’de 1990’ların başında kazandıkları vicdani ret hakkına rağmen ülkede devam eden askeri sistemin toplumsal hayata dayattığı militarizmin boyutlarını ise Piet’ten öğrendim. Mevcut sisteme göre ülkede 6 ay temel askeri eğitim var. 6 ayın ardından ise ortalama 34 yaşına kadar her yıl 3-4 hafta boyunca askeri eğitim almaya devam ediyorlar. Bu eğitimin dışında her yıl bir kere de atış testine katılmak zorundalar. Atış testinde belirli bir vuruş yüzdesini geçemeyenler tekrardan eğitime katılmak zorunda kalıyor. Piet bu sistemin toplumu tamamen militaristleştirdiğini anlatıyor: “Erkekler her yıl atış yapmak zorunda olduğu için silah alıp öncesinde pratik yapıyorlar. Bu yüzden çoğu evde silahlar, makinalı tüfekler var. Çocuklar bunları görerek büyüyor. Toplumdaki birçok kural bu askerlik sistemine göre şekilleniyor. Örneğin her yıl 1 ay boyunca askere gitmek zorunda olan insanların işlerini kaybetmemesi için bir fon yaratıldı, bu fona herkesin maaşlarından yapılan kesintiler ekleniyor”. Piet İsviçre’de vicdani retçilere destek veren tek STK’nin tek çalışanı konumunda. Farklı sol partilerle birlikte zorunlu hizmetin kaldırılması için bu yıl yaptıkları referandum başarısız olmuş. “Daha en az 10 yıl referanduma gidemeyiz” diyor, “Referandum teklif edenler sol örgütler olduğu için sağ partiler karşısında durdu ve kaybettik. Sağ partilerde de çok sayıda insan var bu sistemin değişmesini isteyen, ama sırf solun teklifi kabul görmesin düşüncesiyle hayır dediler”.