12 Eylül askeri darbesinin en kötü mirası özelleştirmenin her sorunun anahtarı olmasına halkı ikna etmesi oldu. Solcular bile buna bilinçsiz bir şekilde kapıldı. Eski solcu CTP de dâhil insanlarımız buna kapıldı.
Özelleştirirsen güzelleşir sanılmasının nedeni ekonomik yarışta kapitalist ülkelerin dünyayı sömürüp ilerlemeyi sürdürmesi oldu. Merkantilizm ile beraber önce milliyetçilik yayıldı ve iki dünya savaşı ile tarihte görülmeyen çapta yıkıma kapı açtı. Arada komünist adıyla iktidara gelen solcuların devletleri geride kalınca kapitalizm zafer kazandı diyerek solun etkisi kırıldı. Sadece kapitalistlere açık kapı bırakan sosyal demokrat ve sosyalistler itibarlarını kısmen korudu. Hâlbuki dünyada çeşitlilik hiç bitmedi. Çin dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi ama komünist devlet olarak varlığını korudu ve kapitalistlere kapıyı kındırarak sadece dış ticaret için kullandı ve yavaş yavaş özel mülkiyete izin vererek solun ilkelerine sadık kaldı. Başka örnekler de var ama dış ticarette adları pek duyulmadığı için sağ sol yarışında kale alınmıyorlar.
Bu arada dış ticaret yarışı Avrupa’nın da giderek sosyal hakları budamasına neden olduğunu gene kanıtladı. Kapitalist Fransa, AB içindeki ortağı ve yol arkadaşı Almanya’ya işçi ücretlerini artırma çağrısı yaptı. Çünkü onunla yarışa bilmek için sosyal hakları Fransa’da kısması gerekiyor. Fransız seçmeni sosyalist Hollande’yi (Oland’ı)seçti ama o Almanya’dan destek almazsa sosyal hakları kısmak veya kendi ülkesinin sosyal seviyesini düşürmek zorunda bulunuyor.
Burada soru dış ticaret rekabeti için AB ekonomik kararlarına bağlı kalarak sosyal hakları kısmadan çare bulunamaz mı sorusudur. Üretimi artırmak için yeni teknolojilerle maliyeti düşürmek düşünülebilirse de bunu yapacak durum yok ki Oland Almanya’ya başvurdu.
AB, Amerika’ya göre geri kaldığı için kuruldu diyenler var ki önemli bir nedendir. Dünya dış ticareti açıkça öyle kurallara bağlandı ki Avrupa ülkeleri havlu atmışlardı. Şimdi Avrupa ülkeleri getirdikleri kurallarla kendi ülkelerine sosyal hakları kısma ve rekabeti hem AB içinde hem de dünyada sürdürme yoksa geri kalmaya durumu yarattı.
Bunlar hesaba gelen ve demokratik ülkeler. Bizim zavallı boyuttaki ekonomimiz ne onlara benzer ne de onlar gibi kurallara uygun çalışır. Bizimki Türkiye’nin para politikasının kurbanı ve onun dayattığı ekonomik paketlerin uydusu durumundadır.
Türkiye elçisi üretim ekonomisine geçmeden bahseder ama gözünün önünde tüm sektörler ondan destek almadan yaşayamaz olduklarını feryat eder. Özeli de devlet ve halk sektörü de ağlayıp durur. Bunu görmemiş olamaz. Olsa da ona bunu iletenler ve gözüne sokanlar çok.
Sermaye eksikliği var deseniz yalandır. Savurulan paranın haddi hesabı yok. Sonunda dönüp devlet destek versin diye kapıya koşanların içinde özel başı çeker ama o kadar değil devletten de hayır yok.
Eğitime bakın. Özelin hepsi de bankaların kaynaklarını tüketti, kalkınma bankasını yuttu, yetmedi TC kalkınma bankasını da tüketti ama hala devlet desteksiz ayakta duranı yok. Devlet ondan kalır gibi değil. O da tüm kaynakları yuttu. Yalnız eğitimde bile okul açmak serbest olduğu halde ve devlet kendi okullarıyla rekabet etmeye çalışmadığı halde özel devletten yardım almadan edemiyor. Dinci kolej veya fakülte bile devletten yiyor da yola çıkıyor. Bin türlü destek mekanizması özelin emrinde ama yetmiyor, devlet kendi okullarını yardımsız, denetimsiz ve standartsız bırakıp özele gitmeyi teşvik ediyor.
Bakkalları büyük ve çok yönlü çalışan bakkallara bırakıyor ki bir bir batsınlar. Süslü püslü market, süpermarket, alışveriş merkezi ve mega falan gibi adlarla çekici kılmaya çalışıyorlar ama Blaki kadar hizmet sunamayıp onunla rekabet edemiyorlar. Devletten aldıkları desteklerle salla pati kentlerde lüks havalar yaratıyorlar ama altı şaşahane üşüt kâşane bir görünüm sergiliyorlar. Tek olumlu yanları standartlar getirmek olabilirdi. Parmaklarını bile oynatmazlar. Toptancılara patatesi yıkayıp getirmezsen almayız diyen biri bile çıksa toprağın taşınıp tarlaların çoraklaşmasına çare olacaklar. Akıllarından bile geçmez.
Ercan’ı bedavaya yakın katacağına bir özel çıkıp da Lefkonuk havaalanına neden talip olmadı? Şimdi birkaç direk engel oluyor diye değil onu da rakipsiz alıp harcamayı devlete yaptırıp konmak istediler. O kadar.
Hellimcilik özele açıktır. Kooperatifi de devreden çıkarmadan çalışıyorlar ama onlar da batıp çıkıyor ve devletten prim almadan ihracat yapamıyorlar. Tavukçuluk devletten alındı. Evde piliç besleyip geçinmeye çalışanları devreden çıkarmak için devlet çiftliklerinden kurtuldular ama dünyanın en modern tesisi ilan ettikten sonra prim almadan ihracat yapamayacaklarını iddia edip devlete el açtılar.
Sosyal yararı nedeniyle hayvancılığa destek mi olunacak; hemen en büyük sermayeyle çalışan da ayni şartlarda destek almak için elini açar. Sosyal faydanın özelde yeri olmadığı gibi sosyal faydayı yok etmek suretiyle kendine Pazar açmak da hedefidir.
Özelleştirilirse güzelleşir iddiasında olanlar örnekleri buradan versinler. Neden ille de devletin çekilmesini şart koyarlar ama sonra da prim isterler?
Devletin girmediği alanları devlet desteksiz yürütsünler de görelim.
Herkes devletten destek isteyecekse sosyal faydaları olanları olsun rahat bıraksalar ya!
Özel bizim ülkemizde çalışıyorsa ekonominin neden karsızlığa mahkûm olduğunu teşhis edip halkının yanına geçmelidir. Buna da yapmazlar. Pakete evet deyip ülkemizi kârsızlığa mahkûm eden para politikasına alkış tutuyorlar. Beş paralık kişisel çıkarları için Kıbrıs’ta çözümü bile desteklemezler.
İnanmayın özel demek toplumdan yabancılaşmış kişilere kâr fırsatı tanımak demektir. Sıkıysa devlet ile rekabeti kabul etsinler ve devletten para beklemesinler.