Halil Karapaşaoğlu’nun Afrika Gazetesinde “Apartman boşluğu” başlıklı köşesinde yayınlanan yazısı
Sana “merhaba, nasılsın, hayatın nasıl gidiyor?” diyerek başlamak isterdim…
Bir türlü elim gitmedi kaleme…
Bunları söylemeye…
İnsan bilemez bazen…
Hatta çok defa bilemez, nasılını, nedenini…
İfade edemediği şeyleri…
* * *
Son aylarda insanı düşünüyorum…
Düşünmekte lüks oldu yüzyılda…
Çok zamanım olduğundan değil…
Sabah yüzümü soğuk suyla yıkarken…
Bisikletle kırmızı ışıkta beklerken…
Büyük bir tencerede…
Haşlanan makarnaları izlerken…
O zamanlar, düşünmeye fırsat buluyorum…
* * *
Özgürlüğe sevdalı her insan…
Özgürlük mücadelelerini yüreğinde hisseder…
Yüreğinin bittiği yerde biter özgürlükte…
Özgürlük yürek işidir…
Ne düşündürüyor beni biliyor musun?
İnsanlık tarihine şöyle bir baktığımda…
İnsanın insan üstündeki hâkimiyetini gördüğümde…
Bu hükümdarlığın bir gün olsa bile bitebileceğini düşünmek…
İnsana yaşama nedeni veriyor…
Umutlar kördür sevgili Murat…
Umutlar sağırdır…
Dilsizdir…
* * *
Seni nasıl düşünecek ileriki yılların insanı…
Seni nasıl unutacak bilemiyorum ama…
Bugünün insanının umutlar kadar kör…
Sağır ve dilsiz olduğu apaçık ortadadır…
Geçen haftalarda mahkeme salonundaydık…
Yargıçlar seni yargılamak için toplanmıştı…
Gazeteciler bunu yazmak için dışarıda bekliyordu…
Bir avuç insandık…
Avucuna içmek için aldığın güneş gibi…
Murat şov yapıyor diyenler de var…
Yaptığının saçmalık…
Senin Don Kişot olduğunu söyleyenlerde…
Cervantes çok iyi biliyor seni sevgili Murat…
Neruda…
Nazım…
Mayakovski…
Seni yakından tanıyor…
Albert Camus…
Kafka…
Seni en iyi kim anlatabilir biliyor musun?
Samuel Beckett…
Belki de Calvino…
Üzülme! Seninle konuşmak isteyenler de yok değil buralarda…
Uluçamgil ne demişti hatırlıyor musun?
“Şu anda evrenin her zerresinde
Topraktaki karınca misali
Yaşama çabası vardır
Küstahlığa karşı.”
Doğru değil mi be Murat!
Küstahlığa karşı topraktaki karınca misali…
Yaşama çabası yok değil mi yeryüzünde hala?
* * *
Efgalitto ağaçlarının altında…
Konuşuyoruz arkadaşlarla…
Her seferberlikte…
Bunun neresi sorun diyenler de var…
İşimden gücümden geri kalıyorum diyenler de…
Mesele özgürlük meselesi aslında…
İnsanın kendi hayatı üzerine karar verebilmesi…
Kendi yaşamında söz sahibi olması…
Bunu küçümseyenlerde var…
Kendi kendini küçümsediğini bilmeden…
Murat’ın bu tavrı insanın kendi hayatında…
Devlet’in otoritesine karşı verdiği bir kavgadır…
O otorite savaşlarda seni yok sayar…
Kendi çıkarları için seni istediği gibi kullanır…
Devlet insanın kulu olamamıştır…
İnsan onun kölesi…
Tutsağı, basit bir gereci olmuştur hep…
* * *
İşte tam da bu noktada…
Murat’ın bu eylemi…
Taşta açan çiçek gibi değerli ve önemlidir…
Murat’ın seferberlik görevi bitmiştir…
Bu yıl son olduğunu, bu yılda zaten çağrılmadığını söylemişti…
Bu davaların sonun ne olacağı merak konusudur…
Yargı Muratla ilgili karar alma sorumluluğunu üstlenememiş…
Bu sorumluluğu orduya yüklemiştir tekrar…
Bu da demek oluyor ki devlet otoritesinden bile…
Ordunun bütün yıpranmalarına rağmen…
Ordunun mahkemeleri daha güçlü…
Karar Askeri mahkemede belli olacak…
Çoğumuz bilmiyor her halde…
Bu karar Haluk için de çok önemli…
Murat’tan sonra vicdanı reddini açıklamıştı Haluk…
2010’da…
* * *
Ne yapmak gerek tam da şu an?
Nasıl destek çıkmak?
Nasıl dayanışmak gerek?
Şimdi seninle Murat…
Sonra Halukla…
Teker teker belki de her gün…
Bir kişinin çıkıp vicdani reddini açıklamasıyla…
O an, tamda umudun körleştiği…
Dilsizleştiği o an…
Taşın üzerinde büyüyen çiçekler…
Dilimiz olur…
Onlar anlatır yüzyıla, insanlığa…
Karınca misali, her zerresinde, küstahlığa karşı, yaşama çabasının ne olduğunu…