yaklaşımlarÖzkan YıkıcıÇelişkiler adası Kıbrıs’tan manzaralar – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Çelişkiler adası Kıbrıs’tan manzaralar – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ne zaman adamız la ilgili haber yayılsa kendimi ikili kuşatılmış altında kalmış gibi hissederim. Konuşulan ve konuşulmayan ikilemi habere göre şekillenir. Resmi eksenden ses çıkmazsa bilgi önemli olsa da tartışılması nadir oluşur. Konuşulan konuda ise başka bir paradoks yaşanır. Genellikle araştırma yapma veya konuyu bilerek konuşma yerine, sunulan algı veya kafadaki ezberle hemen tutum sergilenir. Özelikle “cehaletin” yükseltilen ses, savrulan tehdit ile haklı çıkma davranışı özelikle Kıbrıs’ın kuzeyinde çok yerleşmiş kuraldır. Daha konuyu bilmeden, sırf yandaş söyledi diye veya anlatanın öteki görülmesi sonucu, konuyla alakası olmayan kendinizi ters bir tartışmanın içinde bulmanız normal hale geldi. Böylelikle bilgisizlik, ezberleştirilen ve cehaletin gücüyle resmen gerçeklerden çok uzak bir döngüde savrulup kalırız. Sonuçta ortaya serilen duruşa karşın, konunun özünü konuşmadan saman alevi gibi olay gündemden tükenip biter. Hatta belekten kolayca silinir. Son günler ayni benzer olayları karşımıza getirdi. Hesapta Kıbrıs sorunu tartışılıyor; sporda yeni adım girişimleri sürüyor, yeniden sildirtilen gerçek olan adamızın sömürgeleşme stratejik gerçeğine uygun dünya basınında dolaşıyor. Bunların bir kısmı bize gündem olup olmama sıkışmasıyla geçip gidiyor. Dedik ya; “Çelişkiler adası Kıbrıs” başlığı yazıya konuldu.

Bizde değil ama en başta İngiliz ve İtalyan basınının yazdığı adamızdaki üstlerin Uluslararası dinleme merkezi olma bilgisi, yukarda belirtiğim “konuşturmama” ilkesine çok uygun geldi. Bildik Kıbrıs’ın Stratejik sömürge olgusu bir kez daha gerçeklerle karşımıza geldi. Ben bunu dinlerken istemeden konuyla ilgili tarihi kendimi anımsadım. Artık kendimi de yaptıklarım la yazma gerçeğini betimleyim. İngiliz üslerinde Aynikola dinleme tesisinden başta Türkiye olmak üzere geniş coğrafyanın her alanının izlenmesi, dinlenmesi haberi dünyada yayıldı. Bana yetmişler Kıbrıs araştırmalarına varan belek canlandırmasını yaratı!

Yıl 1978 olup kapatma aşamasında olan Kıbrıslıların Ankara’daki Ayrancı öğrenci yurdunda tartışma yapıyorduk. Ben 2 yıl öncesi Gazi Mahallesi Halkevindeki Kıbrıs seminerimden notlarla konuya katılıyordum. Yanımda olan “Alpay Ertaç” bana “bunları OTÜ seminerinde birlikte anlatsak” önerisini getirdi. Ben de kabullendim. Kısa zaman sora elimdeki doneleri derleyip ve yeni bazı bilgiler katarak OTÜ yurt salonunda Kıbrıslı kendi grup arkadaşlara olayı anlattık. Yanımda Alpay Ertaç da vardı. Oda derlediği bazı bilgiler le genel Emperyalist kuram la destekliyordu. Arada benim iler, sürdüğüm ve bazı taşlandırmalarla betimlediğim konu oldukça dikkat çekti. “Stratejik sömürge ve Kuzeyin ilhaklaşma süreci”? Özelikle daha önceden başladığım Kıbrıs’ın sömürgeleşme sürecinde topladığım bazı veriler, katılımcılara yeni bilgi olarak oldukça duyarlılık getirdi.

“Ortadoğu Yeni sömürge şekillenmesinde genelde ayni kriterler rol aldı. Fakat 2 farklı oluşumlar da yapıldı. İsrail devleti kurdurulup hem yeni merkezi siyasal güç oluşturulurken, bölgesel Filistin kangreni de yaratılıyordu! İkinci farklı oluşum ise Kıbrıs ve Lübnan üzerinden yapılıyordu. Öteki ülkelerde otoriter militarist devlet yapısı örgütlenirken, Kıbrıs ve Lübnan tam aksi zayıf ve dış müdahalelere daha açık yapılar oluşuyordu. Lübnan merkezi finans merkezi olarak da düşünülüyordu. Kıbrıs ise var olan bölgesel gerçekler ile birlikte stratejik bir öneme yönelik genel sömürge kuralarına da bağlı olarak, dış müdahale etkisi ve ada üstlerinin kullanımına uygun zayıf ve her an parçalanma, çatıştırma ve müdahaleye açık bir yapısal politik yapı oluşturuluyordu. Bundan dolayı Kıbrıs tipi sömürgeler stratejik olguların daha öne çıkan ve dış müdahalelere daha açık yapılarla sisteme dizayin ediliyordu”.

Bu açılım sorası bana başta Alpay Ertaç ve Orhan Necati birlikte bu kuramı geliştirmemi söylediler. Böylelikle ben kendi siyasal yapımızın da tetiklemesi sonucu Stratejik sömürge ile Kıbrıs’ta Kuzeyin ilhak konularını geliştiren yoğun bir araştırma yaptım. Daha sonraları bunu Halkder ve Devrimci Gurup seminerlerinde anlatım. Neden mi şimdi bu anımsatmayı yapıyorum? Çünkü yukarda belirtiğim konu tam da eskiden beri bizim altını doldurarak “ezberci değil” haklı olmamızı kanıtlayan örnektir. Zaten günümüz de Emperyalist kuram tartışılmasa da gerek adamızdaki yeni doğal gaz deniz yatakları ile İngiliz üslerinin başta olmak üzere var olan askeri yapıların nasıl sistemleşip kullanıldığı bolca örnekler ortaya çıkıyor. Tabi çoğu unuttu; Türkiye ve Yunanistan NATO üyesi, olup orduları merkezi NATOYA bağlıdır! Elbet bunlar konuşturulmaz? Çünkü konuşmaya başlanıp örnekler tabudan yırtılıp anlatılırsa çoğu hatta genel birçok olgu kırılıp yeni değerler oluşacaktır.

Sadece bize değil; dünyaya sistemi anımsatan 2 kişi vardır. “VİKİLİEAKS ve SNODEN”! Açıkladıkları bilgilerle Emperyalizmin ne olduğunu ve kullanılan “demokrasi, özgürlük” kavramlarının nasıl kandırmaca olduğunu aktarıyorlardı. Elbet adamızda sanki bizim koltukçuları “ilah” Türkiye’yi önemli güç kabullenirken, tüm değerlerimizi altüst edecek bilgiler vardı. Vikilieaks belgeleriyle adamızdaki üstlerin nasıl kullanıldığını ve bizzat Amerika’nın Kullanıp Türkiye İsrail adına istihbarat toplayıp verdiğini açıklıyordu. Bir de hala 74 olayını hala algılayamayanlara “Amerika’nın Kisincır doktrini ile” nasıl müdahale etiğini yeniden anımsatıyordu. “17 Temmuz Amerikan elçisinin Ecevit le görüştükten sora, Ecevit’in İngiltere yolculuğu ile müdahale süreci” konuyu Amerikasız görme eylemindeki “akademisyenleredek” herkese tokat gibi kanıt olmaktaydı…

Son günler de ise AYNİKOLA dinleme merkezinden başta Türkiye olmak üzere geniş coğrafya da birçok ülkenin telefondan telgrafa, internet den öteki iletişim kullanıcıların nasıl izlendiği ve verilerin toplandığı olayı yazılıp tartışılıyor. Bir farkla; Kıbrıs’ın başta kuzeyinde bu konu haberin ötesine geçilmiyor. Hele dolarlı mükemmel “uzmanlar” veya adına sivil konulan kuruluşlar neden se “insanın kişisel özgürlük” lafını dahi vurgulamıyor. Anavatanlarının dinlenmesine hamaset söylemcileri de ses çıkarmıyor. Çıkarmıyor ama başlangıç adımı olan Futbol anlaşmasına sahte kılıçlarını çoktan çektiler. Neymiş; “Yamalanıyorlarmış”! Vay be? Kıbrıs cumhuriyeti pasaportunu alıp olanaklarından çocuklarına burslar kullandırılırken şu meşhur “yamalama” olmazken, neden se bir olgunun hem de sporda açılım olma adımına hemen hamaset keskinlik kılıç la taarruza geçiyorlar. Hemen ezberciler de ayni lafı tekrarlıyorlar. İmzayı atan ise gerçek ve hamaset arasına sıkışmanın tavrı la “imza attım, ama kabullenmiyorum” laflarını sıraladı. Sora sarayın delege avcısı ve tavlayla makama gelme lideri Eroğlu, süreçteki sessizliğini bozup hem “çözüm”  isteyen fakat en ufak adımı dahi acemice ama cehaletin hamaset gücüyle karşı duruyordu. Kıbrıs diyarı böylesi çelişkilerle yaşamaya devam ediyor…

Hem işbirlikçi hem de sistemin değiştirme ikilemi yeniden karşımıza. Yanlışlarla Bir yerlere gelen ve sistem le var olan elit yapı hep yalpalama özü vardır. Hatta bilgisizliklerini hamasete ve eldeki gücü, yandaşlı kayırmayı kullanarak yerinde kalan kesimler, elbet sistemi biraz aralayan hatta kuralları yasadışılıktan yasalığa getirmesine dahi tahammülleri yoktur. Eroğlu, Ertuğ’un Kıbrıs sorununda söyledikleri ortada. Tabi öteki gerçek le AKP istemeden bunlar pek konuşmaz. Hatta sorsanız neye karşı olduklarını da söylemezler. Belki de ilgili metinleri veya kararlar la neyi amaçladığı da vurgulanmaz. Sadece bildikleri “Yamalanma, KKTC yaşatılmalı” demenin ötesine gidemiyorlar. Dikkat ederseniz, koltuğa yakın veya işbirlikçilikle yaşayan kesimler hep ayni nakaratları söylerler. Hatta sistemin iyileştirilmesine dahi karşıdırlar. Böylesi bir yapı oluşturuldu. Cehalet ve çıkarın güç olup işbirlikçilik le yağın kıyağın üstüne oturuyorlar. Ama kendilerine gelince tıpkı çocuklarını okutmadan çek almaya varan Kıbrıs Cumhuriyeti avantalarını, AB kaynaklarını kendileri adına çok güzel senelerdir kulandılar. Bir de yandaşları ve hamasetin ötesine geçemeyenler ayni ezberi tekrarlayıp “haklı haksız” tutumuna girerler. Peki, dönüp baktığımızda, bilmeden söyleneni bilgiyle geriletmek mümkün mü? Buna biraz da bu yanlışlar la kazanan potansiyel kitlesel güce bakarak karar vermek gerekir. Yanlış ve çirkinlik le kazanıp güç olan kendi kendini nereye dek doğruya hazır kılarsa olay adım atma şansını artırır.

Kıbrıs’ın gerçeklerini dahi yalan la bilmek potansiyel güç ve çıkar sağlıyorsa, iktidar veya ekonomik elit yapıyor sa, işe girmeden avanta almaya öncelik yaratıyorsa, o zaman dönüp bir daha doğrular doğrudur ama hep kaybeder değimi galiba tam yerine oturur. Bana sık sık denildiği gibi “Doğruları savundun da ne oldu”!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin