Gene bir bakanın veya başbakanın paramızı bağışladığını öğrendik. Açıklamalar kimseye gerçek durumu anlatacak şekilde olmadı. Türkiye ile imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme antlaşmasına göre Digitürk’ün gelirinden Türkiye’de vergi verildiğini onun için onun için burada vergi alınmaması gerektiğini iddia ettiği haber verildi. Onun için stopaj kesintisi olarak vermesi maliye bakanlığı tarafından iddia edilen gelirlerin vergisinin Türkiye ödendiği iddiası ile 9 yıldır stopaj ödemediği belirtildi. Sonra da maliye bundan sonra ödemesi koşuluyla stopaj kesintilerinin affedildiği basında yer aldı. Bu bizim paramızdır. Bir bakan nasıl vazgeçebilir?
Önce bize maliyeye ödenmesi gereken bir paranın bizim paramız olduğunu öğretmek gerek. Aklımıza bizim paramızı bağışladıkları gerçeği girmeli. Biz bir bakanın paramızı birisine bağışlama yetkisi verdiğimizi biliyor muyuz? Haber olmasa duymayacağız bile! Vermedi isek ama birine bu yetkinin verildiğini duyuyorsak ne yapmamız gerek? Bunu düşünmeliyiz?
Bir üst kademe memuru üç kuruşluk bir ikram yapsa veya bir çelenk alsa hemen kızarız ama bir bakan milyonlarca kamu alacağını yani bizim paramızı bağışlıyor. Kızmıyor muyuz?
Öldük mü be!
Meclisi kurdular ve istedikleri yürütmenin meclisten izin almadan para toplayamamasını ve her kuruşun nereye harcanacağına onun karar vermesini sağlamak istediler. Meclis öyle doğdu. Krallara bunu kabul ettirmek için halk kan akıttı. Biz de meclisi böylece bulabildik. Lakin bizim meclis hiç bir bakana alacaklarımızı affetme yetkisini vermediği halde uzaktan seyrediyor.
Önce geri ülkelere has bir uygulamayla vergi barışı veya şimdi ödeme kolaylığı sağlayalım da sonra tam ödeyebilsinler veya ödenemeyecek hale geldi bir az azaltalım da ödeme olanağı olsun ki hazineye para girsin dediler ve paralarımızı tahsil etmediler. Bunun için uyarılarda bulunduk duyan olmadı. Ödeyenlere haksızlık oluyor dedik kulak asılmadı. Kimin yetkisi var ki diye sorduk ilgilenen olmadı.
Şimdi bir bakan milyonları bağışlayıp bunda sonra alacağız ama protokole aykırılık olmadığı ve Türkiye’nin itirazı olmazsa kazığına bağladı. Senin böyle bir yetkin olamaz bakan bey iyi bak bakalım sana kim yetki verdi?
Stopaj vergi almayı beceremeyen açıkgözlerin tamamen haksız ve tehlikeli bir icattır. Kazanç sağlanacak iddiasıyla daha sağlanmadan insandan peşin para alacaksın ve bunu giderek yaygınlaştıracaksın olacak iş değil. Yaptılar ve beğendiler ama esas kazançları saptayamamanın cezasından kurtuldular. Başka bir yarar olmadı. Geriye uyardığımız gibi stopaj kazanç vergisinin yerini aldı. Ne şaşılacak şeydir ki çoğunlukla stopaj kesintisi tam da kazancın vergisinin miktarına denk geldi, çoğunlukla…
Onun için kazancı saptamayan maliyeyi destekleyip haksızlık olan çifte vergilendirmeyi önleme çalışmalarına karşı çıkmak gibi bir yanlışa düşmemeye çalışma zorunluluğu duyuyorum ama protokol güzelce böyle bir yanlışa izin vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Onun için stopaj diye tutturmadan affetme yetkisini nereden buldun konusunu öne çıkarıyorum. Esas sorun odur. Birine böyle bir yetki verilemez. Af diye bir şey olamaz. Kazanca gelince protokol aynen uygulanırsa Digitürk’ün kazancı ve vergisin ortaya çıkar. Kazancı burada elde et ama Türkiye’de elde edilmiş ve orda vergisi verilmiş numarası yapmaya izin verme.
Ticarete konu olan mal buraya geldi ise vergisi Türkiye’de ödendiğine göre buraya vergisi düşülerek girdi diye kayıt mı olur ki kazancı olacak diye stopaj hesaplanmış? Maliye böyle bir saçmalık yapmışsa af değil düzeltme yapmıştır. Bunu açıkla. Bundan sonra ödeyecek diye iddia etme. Süreci iki ülkede de devam eden bir şey varsa bile prorata ile kazanç hesaplanır. Bunu kasteden ona göre konuşmalı ve halk bilebilmelidir. Şeffaflığa ne oldu?
Bu af işlerinin cılkı çıktı. Çok yüksek kredi faizleri döneminde alışkanlık edilen çok yüksek cezalı ödeme gecikmelerini artık güncelleme yapmak zamanıdır. Halkın doğal gecikmeli ödemelerine alınan cezalar haksızlığın dik alasıdır. Bir an önce düzeltilmelidir.
İyilerin cezalandırıldığı bu döneme son vermek gereklidir. Bir öderiz, gecikirsek cezasını da öderiz bekleyebilenler sonunda bir barış açıklamasıyla ödüllendirilir. Buna artık son vermek bu kararları aslanları seçenlerin sorumluluğundadır. Son seçimden sonra bile aflara devam ediliyor. Belediye başkanları bile paralarımızı almamayı kararlaştırabiliyorlar.
Etrafta bir dolaşan Afrika ülkesinde dolaştığını zannedebiliyor.
Bu hale nasıl düştük nasıl tahammül ediyoruz. Bunları seçtiğimize bakarak aklımızı sorgulamalıyız.
Lefkoşa’yı yayalaştırma projesi derme çatma demir çubuklarla yollar kapatıldı. Yayalaştırma yanılış olduğum için gidip gördüm. Delik deşik yollar ve karamsar insanlar tenha sokaklarda iç karartıcı ifadelerle dolaşıyorlar. Kimseye bakmamaya ve dert dinlememeye çalışarak hızla uzaklaştım. Sanki yeni başkan kimse artık yayalaşma diye tutturmasın amacıyla bu işi yapmış. Bu hali gören kimse yayalaşma hevesi beslemez.
Paran yoksa ve yayalaştırmayı bir şenlikle yemiz yollar ve dolaşanların en azından tuvalet ihtiyacını halletmiş bir ortamda yapmış olamayacaksan yapmayacaksın!
İş değil ense yapanlardan belediyeyi kurtar, alacaklarını tahsile başla ve kalan personeli reform ve reorganizasyonla verimli kullan diye seçilen adam işten adam çıkaramayız kolaycılığı ile fazla personelin değil normalin altındaki personelin iş yapsa yapması gereken harcamalarını bile karşılayamayacak durumu muhafazayı tercih etti.
Af çıkardım, cezaları almayacağım tahsilatı arttıracağım iddialarının sonu gelmedi ve umutsuzluk her tarafı tuttu. Partisi beledi hizmetlerin konularını yani belediyenin işlevlerini arttırma sözü verdi idi, belediye yasadaki görevlerini bile reddetti, yapmıyor.
Gerekçe hep parasızlık. Aflar da caba …