TÜH, TÜH; VEY BE!
Yeniden ironik paradoksla karşılaştım. Fakat öyle ufak tefek denecek derecede değildir. Bazılarının pembe rüyaları bozulmuş, kimisi de söylemese de “acaba” kuşkusu ile şaşkın veya abartılı kelimeleri kullanmaya başladı. Bir tiran yaratıp pembe tablo ile bezemişler. Şimdi bunun tılsımının bozulmasını yaşıyorlar. Yalnız ben Türkiye’de gelişen olaylar la istifa eden birine üzüldüm! “İdris Şahin”! Çünkü ben hep Kıbrıs’la ilgili bakan olmasını çok istiyordum. Avrupa’dan görevli bakan olsa da yine iyi gelecekti. Çünkü buradaki işbirlikçi acentacıları tam da onları yansıtacak kelimeler mutlaka bulurlardı. Ama bakın ki fırtına bolca nükteli vekili ve eski bakanı da istifaya getirdi! “Tüh be”!
Bize göre gayet doğal ama şaşkınlara ve yağcılara tamamen ters gelecek gelişmelerden geçiyoruz. Hele Türkiyedeki gelişmeleri okuma yerine işbirlikci yağ la kapuşaricilik oynayanlar hala olanın dahi direk farkına varamadı. Erkin kotlu türküsü ile “Erdoğanın yolsuzluğun üstüne gitmesi” gibi açıklaması adeta ironinin ötesine geçiyor. Adı “dışişleri bakanı” olan Türkiye ile haşırneşir durumdaki Özdil Naminin Serhat incirli ile kucak kucağa “Türkiyedeki ekonominin performansının çok iyi” olduğunu söylemesi hala devam ediliyor. Mehmedalinin “Brejnevlikten imama geçişi” ile saçmalama bocalamalarına hiç değinmeyecem. Eroğlunun ise “kahve tavlalı probagandasına” ise söz dahi yazmaya deymez! Fakat bizde ilgisizlik le şaşkınlığı örtme çabası bir yana; Türkiyedeki yolsuzluk olayları artık direk dünyada dahi tartışılıyor. Biranlamda aylardır çoğu kesim önümüzdeki yılın çok dizayinli olacak beklentilerinin adeta Türkiye infilakını yaşıyoruz.
Konuya Kıbrıs penceresinden girmeden önemli bilgiler le genel bir yorumlama yapacam. Tabi bizde bilim bilmeden yandaşlı avanta atışlar öncelikli olurken, bunun kaçına anlamlı geleceği de tartışmalı* Genel olarak ülkelerde veya kurumlarda yanlışlar kurumsalaşıp yerleşir halk nazarında kültürlenir se bunlar pek sorgulanmaz. Birçok yanlış gibi Yolsuzluk da bir yerde yapısal kural haline gelşiyor sa, paylaşım ve gemen olmanın gücü halinde silah olarak kulanılır sa artık tabusal dokunulmaz olur. Dikat etiniz mi; birçok çirkin kirli yanlış davranış tabusalaşıp güç olduğu için pek konuşturulmaz. Bir kesim de bu yol ile hem güç hem de zengin kayırmacı kesim olur. Devlet biçimi, yönetim şekli, paylaşım mekanizması olarak yapılanır. Devlet hukuku haline gelir. Devlet hukuku ve gemen güç olarak bunların konuşulması dahi tehlikeli olur. Daha ileri gidilerek “Konuşursan milli ihanete” varan suçlamalara uğrarsınız. Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Hele bu yanlışlar sistem le çıkar ilişkilerine de ortaklaşıyorsa!*****
Bu tip olaylar iki çekilde kırılır. Tabusalaşan, güç haline gelip egemen olan yanlışlar söylenerek elbet kırılamaz. Hatta “enayi yerine veya suçlanmaya dıştalanmaya” dek varan uygulamalara uğrarsınız. Bunların kırılma ekseninde 2 dinamik vardır. Şuanda ve ikibinlerden beri yaşanan Türkiyedeki örnek gibi “devlet içi mücadeleler” sonucu bu yanlışlar enazından konuşturulur. Yalnız; olay devçet içi kriz le ve yeniden dizayin kuralr la geliştiği için, doğrular ortaya net çıkmaz. Saddece güçler kavgası ve kazananın lehine dönüşüm le olay başlanıp orda sınırlı yıkım la kalınır.
Olması gereken ise ikinci olgudur. Toplumsal kesimlerin artık yanlışlara karşı direnci ile oluşacak koşullar la değişim münkündür. Kitlesel tepkilerin iki önemli etkisi olur: Birincisi var olan sistemi değiştirme yerine sadece tek kuyrala bağlı kalıp sadece görüleni tavsiye ederek yetinilinir. İkincisi ise sistemin tümünü yıkarak değiştirerek tüm yanlışları kaldırma hareketi olmaktadır. Özetlediğim bu dinamikleri göz ardı edersek hem tartışma gündemleşme çelişkisini yakalayamaz oluruz, hem de gelecek yeniden devam etme ama başkalarınca imajına kapılıp yanılırız. AKP örneği bunun çok acı yaşanılan dersidir.Türkiyede ikibinlerin darbe olayı veya şimdi yine yolsuzluk durumu hep devlet içi ve sistem ayarı boyutları dışında tartışırsak oldukça kandırılma zemini vardır. Hele şu yanlış la “tek tek olayı alıp orda brakma” düşüncesi,kolayca tuşa gelmeği de getirir. Şuanda Türkiyede yaşanan devlet içi krizin yeniden paylaşım ile sistemin tıkanılan politikasına yeni dizayin arayışlarının olduğu ortama oturması nedeni ile güçler denkleminin merkezi rolu hep önde olacaktır.
Türkiye örneği bize yüzleşecek bir dersi de verdi: Çıkarılan AB uyumluluk yasalarının nasıl sulandığını ve şimdi girilen çelişkili koşul da nasıl bir gecede ilgili yönetmeliklerin sıfırlandığını çok net olarak yaşadık. Hani ikidebir “Yasalar” diyenlerin kulakları çınlasın ve gözleri fıldır fıldır açılsın! Olay hem yolsuzluk gerçeğini hem devlet içi çelişkileri hem de gelecek Türkiyesinin hesaplarını birlikte savuruyor.Oysa iran kara para denilen konuda dahi aylar öncesinden Musdafa Sönmez, Korkut Boratav, Hayri Kozanoğlu ve nice devrimci sosyalist yazarlar kanıtları ile yazdılar. Fakat şimdi kopan fırtınanın zeresi olmadı. Hatta abartılan ihracat rakamaları ile “Türkiye mucizesi” isimlendirilmesini ağızları dolu dolu oalrak “bilimciler” söyledi.
Her Türkiye faciaysı arkasından mutlaka bir de Kıbrıs ayağı vardır. Hala Kıbrıs Türkieyde tabu olma duruşunda olması nedeni ile buraya dokunulmaz. Oysa Susurluk sgandalında Mit ajanı Tarık Ümitden tutun Çaplının adaya gelişleri ve saray ağırlanmaları ortaya çıktı. Fakat Türkiyede fazla tartıştırılmazken, burada politik etkisi hemen hemen hiç oldu* Üstelik cTP denilen bir parti de yöentimde bulunup Adalı katliyamı denilen hala açıklanamayan cinayet de oldu! Yine ikibinlerdeki darbe girişiminin önemli nedenlerinden biri de buradaki Annan pilanı olduğu herkes tarafından biliniyor du. Hatta Müntaz hazretleri Denktaşa “müjdeden” söz etti.Onca Ergenekon yargılamları ve Balyoz davasına karşın Kıbrıs bilgielri pek söylenmedi. Çünkü konu devlet içi dizayin ötesine geçmedi. Susurluk ise tesadüfün itirafı olma sınırını aşamadı!
Son olayda bizat bildik resimleri karşımızda buluyoruz. Hatta orda adı geçenlerin burada kıyakları olduğu da belli. Ama burası sorgulanmaz. Sorgulansa sadece buradaki yağma yolsuzluk veya politik kirlilik değil Ulusararsı aykırı durumlar da konuşulmak zorunda kalınacaktır.Halbuki Türkiyedeki yapısal değişim için yükselecek halk ivmesi ile şefaf denilen kural la olaylar açıklansa şimdi konuşulanlar değil sistemin sorgulanması öne çıkacaktır.Onutmayalım; Erdoğan bile iktidar öncesi yasaklıyken dahi Beyazsaraya kabul edildi. Buş bunu taktim etti.Onun için gelşşmeleri doğru okumak gerekir. Yoksa girdiği çıkmaz la ırak da Bağdatdan dönen hesaba takılan, Beyaz yalan söyleyen Davutoğlu adamıza geldiği zaman “Davutoğlunun dediği gibi “referansına mutlak olarak sarılmazdık.Yine çırpınan Türkiye dış politikası sonucu Davutoğlunun Kıbrıs hamlesini sanki sistemin tam çakışması gibi algılayıp acayip yorumlar yapmazdık! Ama tüm bunlar oldu. Şimdi de Türkieydeki devlet içi çelişkilerin krize dön,üşme sürecini de uzaktan işimize gelen şekli ile seyrederek geçiştiriyoruz. Oysa konu yolsuzluktur; buraya gelen kesimin kıyakları bir yana “Helimler, etler, soyl-ulan bankalar, yolsuzluk videyoların yayınladığı, komisyonculuk söylemleri” ve sayresi ile bu konuda ismi geçenlerin şimdi nerde oldukalrı düşünlürse ozaman krılma olma kıpırtısının dahi bizi nereye taşıyacağı belli! Sigaralar, Purolar, bogalamiler, sahte teşvikler, kara para aklama gerçeği, kıyaklar” hepsi bir sonuç sızıntısı verecek yaşanılanlardır. Peki bunları yapanlar nerde?
Gezi parkı ile sosyal muhalefet tepkisi sorası şimdi yılın sonunda Türkiye bildik ama develt krizi nedeni ile gündem olan Yolsuzlukla başlayıp sistemi yüzleştiren dönemden geçiyoruz. Bunun ayar olması halinde sadece yeni iamj la yola devam edilecektir. Ama bildik şu Egemen Bağışı artık bize hitapnameler söyleyemecek olması çok önemli kayıptır!Onutanlara ironik anı oalrak anımsatayım: Şuanda Kıbrısla ilgili devlet bakanı olan Beşir Atalayın kısa zaman önce Deniz Feneri operasyonunu haber veren makam olduğunu kaçınızın aklında kaldı* Ah şu belek silinme olayı!