Her ne kadar dinsel bir kavram hali ağırlığında da olsa, toplum yaşamında ki anlatımlarda aktif duran bir kelime, araf.
Dinsel karakterdeki halini bir kenara koyarak; toplumun sosyal, siyasal, kültürel gibi günlük yaşamın var olan hallerinde insan unsurunun; var olan halinden uzaklaşarak ya da kendini uzaklaştırarak, varacağı yeni yöne hareket hali öncesi geçici durum ve ya karar verme süreci.
Bu hal tek tek insanlarda oluştuğu gibi, insan kümelenmeleri içinde olabilen haldedir ve biraz daha geniş tutarsak, toplumları da bu hal içinde görmek mümkün olabilmektedir.
Araf kelimesini cisimleştirecek olursak, onun asla tek yönlü bir durak halinde olmadığı aksine çember durak ya da çemberde ki durak halidir. Dolayısıyla çember bu metaforda asli karakter halindedir, çemberdeki eyleşme ikamet etme temelli olmayıp soluklanma halinde olmasıdır.
Araf/araf çemberi, her zaman kendisinde misafir barındıran bir karakterdedir. Onun yoğunluk ya da seyreklik halini yaşaması; tek tek unsurların ya da grupsal hallerin, kendilerinde çözmeleri gereken çatışkı halinin yeni hale dönüşmesinin soluklanma sürecidir. Çatışkıya neden olan olgunun, bulunduğu yeri etkileme gücü oranında kalabalıklaşması veya seyrelmesi; hareket haline geçen öznenin nicelik, nitelik biriktirme, dönüştürme izahat olarak gelirler.
Araf çemberi; toplumun çeşitli sahalarında oluşmaya başlayan, oluşan hareketlilikle yoğunluk yaşama dönemine gelmeye başlamış bulunmaktadır.
Türkiye özellikle son dört-beş yıldan bu yanadır çemberin yoksulluk halini artık nihayete erdirmektedir.
Siyasal iktidarın siyasal İslam karakterinin toplum üzerindeki etki gücü, siyasetin baş aktörü haline getirilen dinin/İslamiyetin; ekonomide ve siyasette güç edinmede ne kadar yoğun kullanıldığının ortaya çıkan belgeler ve operasyonlarla görünür hale gelmesi, toplum ve toplum fertleri açısından yeniden düşünmeyi bir zorunluluk haline getirmiş bulunmaktadır.
Türkiye toplumu, tarihsel Osmanlı yaşanmışlığından almış olduğu değer yargılarıyla ve TC devletinin yaratmış olduğu devletin dini/devletin İslamı anlayışının tarihsel bağlamı içerisinde egemenle ayrılmaz hali; son on küsur yıllık süreç içerisinde kendisini öteki konumda hisseden kesimlerin kitle psikolojisine de hitap eden siyasetleri, İslamin iktidar olma, iktidar etme anlayışıyla; Türkiye toplumu kendisini yeniden düzenlemek gerekliliğine gelmiş bulunmaktadır.
İnanmış olduğu, kutsiyetle gördüğü, kutsiyet verdiği İslam inanmasını tarihinden beri kullanılma halinin, kendisini artık öteki görmediği içinde var olduğu dönemde de istismar ve kullanma aracı olarak hala işlem gördüğünü yığınla örneklerle görmüş bulunmaktadır.
Türkiye toplumunun kutsiyetle gördüğü inanmasını artık ayaklar altına düşürülen, pas pas haline getirilen bu duruma dur demekk bu toplum için artık bir mecburiyettir.
Onun bu halden kurtarılmasının olmazsa olmaz yolu, bu kutsal inancını kendi ruhuna ve vijdanına yükseltmektir.
O, onun için kişisel inancı ve vijdanı olma haline yükseldiği müddetçe, kimse ona hangi nedenle olursa olsun kullanma, istismar etme cihetine gidemeyecektir.
Dolayısıyla, Türkiye toplumu araf çemberini iki biçim de girme durumunda kalacaktır.
Siyasetin temizlenmesi,
Dinin/İslamiyetin kirletilmiş halinden kurtarılması, onun gönül ve vijdan tahtına oturtulması.
Bu Türkiye toplumunun inanmışlarına zorunlu bir ödev olarak önlerinde durmaktadır.