Birbirleriyle ilişki halini sürdüren iki kavram.
Birinin diğerini de içinde barındırması, onun eş anlam halinde olmasını beraberinde getirmediği gibi, bunların bu hallerinde bile farklı oldukları hallerinin de onların bir gerçekliği olduğunu görmemiz gerektiğini engellemez, engellememelidir.
Geçmişteki 12 Eylül referandumunda; irade beyan etme noktasında evet-hayır tavır alınması, genel sosyalist cemaatin kendisine hakim kıldığı dil noktasında ‘ben’ kavramının ‘biz’ kavramını da kapsayan bir tarzda ifade edilmesiyle yapılan yanlışlığın; cemaatler-AKP ve Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü arasındaki çatışmanın ortaya çıkardığı hareket noktasında tekrar gündeme gelen iki kavram.
‘biz’ kavramına ‘ben’i egemen etme belirleyici hali ‘biz’in güçsüz halinin ‘ben’ halini de ziyadesiyle kapsadığı için ‘ben’ halinin kapsama alanının yok noktasında olmasını da beraberinde getirdi. ‘biz’ içerisindeki ‘ben’ler kendi içerisinde ötede durma, ötede tutma halleriyle de yoksulluğun devam etmesine epeyce katkıda bulundular.
12 Eylül referandumunda ‘ben’ler kendi özgün hallerini öteye koymadan ajitasyon ve propagandalarını ‘biz’ halinin güçlenmesi üzerinden yapmış olmaları halinde ‘biz’in aynı zamanda ‘ben’i de kapsamasından dolayı bu güçlenmeden kendilerine düşen payı almış olacaklardı.
17 Aralık 2013 yılına kadar üzerine ‘toz kondurulmayan’ AKP-Cemaatler ve Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü ittifakı ve iktidarı, kendi pis hallerinin diğeri tarafından eşelenmesiyle ortaya çıkan pisliklerin devasa hali; sosyalizmin alınabilinir bir değer olarak görünür hale gelmesinin imkanlarını alabildiğince çoğaltmış haldedir.
Önümüzdeki üç yıllık süreçte toplam üç kez halkın iradesinin müracaat adresi olacağı seçim hali vardır. Seçim zamanları, doğası gereği toplumda algılama hallerinin en yüksek olduğu dönemlerdir.
Sosyalizm ve demokrasi güçlerinin böyle bir döneme ilgi göstermeleri düşünülemez. Onların bu ilgileri iki halde olacaktır.
Kendileri anlatmak ve karşıdakini/karşıdakilerini anlatmak.
Kendini anlatmak; her şeyden önce benimsemiş olduğu dünya görüşünü Türkiye’ye uyulmanmış haliyle anlatmak, program ve tüzüğü toplumun algı hanesine yerleştirmek.
Demokrasi ve sosyalizm yapılarının çokluğu, yapıların kendilerini anlatmada ortak değerleri öne çıkaracak bir dul kullanmaları, onların toplum tarafından seçenek olarak görülmesine imkan verecektir. Onların toplum tarafından seçenek olarak algılanması, sosyalizm ve demokrasi kavramının toplum tarafından satın alınması gereken bir değer durumu kazanmasıyla o artık bir güç odağı halindedir.
Karşıdakini anlatmak; sistemden beslenen aktörlerin sistemden kaynaklanan sorunları çözme becerisine sahip olamayacak temel yaklaşımı üzerinden yürütecekleri kampanya onların başlangıç hali olacaktır.
Cemaatler-AKP ve Gülen Cemaati/Hizmet Örgütünün on yılı aşkın iktidar olma hallerinden;
din’in sonsuz derecede iktidar ve sömürü aracı haline getirildiği,
demokrasiyi, sadece kendilerinin söz söyleme ve eylem yapma hakkı olarak gördükleri,
devletle kendilerini iç içe geçirme hallerini kendilerine ne kadar öncelikli hale getirdikleri,
vb.
Bunlar o kadar açık hale gelmiş ki her halleriyle ortalığa saçılmış durumdalar.
AKP-Cemaatler ve Hizmet Örgütü ittifakı iktidarı ele geçirmişlikten kendi iktidarlarını yaratma mücadelesinde kendi aralarında ikiye ayrılmış haldedirler. Bir tarafta AKP ve Cemaatler, diğer tarafta da Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü.
Şu ana kadar yaratılan algı gücüyle, iktidarın kendisi haline gelen bu ittifak zincirinin pislikleri ve pislenmiş halleri; sosyalizm ve demokrasi güçlerinin, bu ittifaka taban olmuş kütleleri kendilerine ‘biz’ yapmada alacakları yol; demokrasinin toplumda değer olması olanaklarını da beraberinde getirecektir.
Burada ‘biz’in iki hali ortaya çıkmaktadır.
Demokrasi ve sosyalizm güçleri olarak ‘biz’, diğeri de toplumda etki alanlarını genişleterek yaratmış oldukları ‘biz’.
Bugünkü aciliyet, yeni ‘biz’ler yaratmak ve bundan tek ‘biz’ dönüşümünü sağlamaktır.