32 BİN KİŞİYİ 170 BİN KİŞİDEN KALAN YERE YERLEŞTİREMEDİK
1974 harekatıyla Türkler ada topraklarının yüzde 37’sini ele geçirirlerken, bu topraklardan 170-180 bin civarında Kıbrıslı Rum göç etmek zorunda kaldı. Sınırın çizilmesinden sonra Rum bölgesinde kalan topraklarını terkederek Kuzey’e gelen Kıbrıslı Türk göçmenlerin sayısı 32 bindi.
1993 yılına gelindiği zaman, belirsiz gelecek, savaş korkusu, ekonomik refah arayışı ve politik nedenlerle 34 bin Kıbrıslı Türk adadan göç ederken, Türkiye’den gelen 70-80 bin civarında Türk vatandaşı, yavaş yavaş Rumların bıraktığı topraklara yerleştirildi. Bu arada, yöneticiler, kendi yakınlarına şeker dağıtır gibi mal dağıttılar. Üstüne üstlük Türkiye’den gelen göçmenlere de verilen Kıbrısrum tapulu arazilerine karşılık Türkiye’nin hem AB üyeliği darbelendi hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonra Güney Kıbrıs’a milyarlarca Avro para cezası vermesine de neden olundu (2003 yılından sonra kurulan mal tazmin komisyonu sadece bu işlevi görmektedir,u.ı.).
Eşdeğer, iskan, topraklandırma, refah hamlesi olarak gösterilenlerin 19 yıllık gerçek ve özet bilançosu işte bu.
TÜRKİYE’NİN YARDIMLARI DEVLETİN CARİ HARCAMALARINA GİDİYOR
KKTC’yi dünyada tek tanıyan ülke ve aynı zamanda anavatan olan Türkiye, her yıl yavrusu KKTC’ye milyarlarca liralık yardım yapıyor. 1975 yılından beri devam eden bu yardımlar tabi ki KKTC’nin kalkınmasını, ekonomik bağımsızlığını kazanarak kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamak için yapılıyor. Ancak, Türkiye, kalkınmaya yönelik büyük yatırımlarda kullanılması için bu minik ülkeye yolladığı paraların KKTC hükümetinin cari harcamaları için kullanıldığını, yatırıma yönelik yardımların yarısı kadar tutan borçların ise savurgan bir şekilde harcandığını görünce bu yöndeki politikasını değiştirip, daha ‘temkinli’ bir yol seçmek zorunda kalıyor. Kalkınma projeleri için verilen paraların, yeniden cari harcamalara gitmemesi için, tüm ihaleleri ve ödemeleri Ankara’dan yönetmeye başlıyor. Bu arada, 1985 yılına kadar KKTC bütçesinin % 22-25’ini oluşturan yardımlarla, borçların miktarını yıldan yıla azaltmaya başlıyor.
1991 yılında KKTC bütçesindeki cari harcamaların 731 milyar 669 milyon lira tutmasına karşılık, yerel gelirler ve iç borçlanmayla bunun 678 milyar 682 milyon lirasının karşılanabildiği göz önünde bulundurulacak olunursa, aynı yıl içinde KKTC’ye yardım ve borç olarak 208 Milyar 462 milyon lira veren Türkiye’nin daha ‘temkinli’ davranmasının nedenleri de ortaya çıkar.
DOĞU AKDENİZ’İN SİCİLYASI
KKTC’nin Başbakanı Eroğlu ‘her ne kadar’, “Cezaevlerimizde eroin, kokain gibi ağır uyuşturucu suçlarından yatan çok az kimse var. Böylesi olayların polise intikali çok azdır. KKTC uyuşturucunun transit ülkesi oldu diyenler, bu ülkeyi kötülemeye çalışanlardır” dese de kendi sözleri bile, kendini yalanlıyor.
Doğru, KKTC’deki cezaevlerinde ağır uyuşturucu suçuyla yatan çok az kimse bulunuyor. Polise bu konuda intikal eden çok az olay var. Ama durumun böyle olmasını, “KKTC’de uyuşturucu ticareti yok” diye yorumlamak ancak, deve kuşu gibi başını kuma sokmaktır.
Daha geçtiğimiz yıl, UBP Milletvekili, eski T. Bakanı Ö.D, 4.5 kiloluk eroini yurt dışına kaçırmaya çalışan G.İ. adlı bir kadına yardım ederken yakalandı ve yargılamasına başlandı.
Daha sonra, polis koruması altındayken, birdenbire ortadan kaybolan G. İ. ve suç ortaklarından M.H. adlı kadın, mahkemede verdikleri ifadelerinde, bazı yetkililerle tanıştıklarını evlerine birkaç kez gittiklerini de söylemişlerdi.
Ancak, bu önemli tanığın ortadan birden bire kaybolmasıyla, Ö. D. aleyhindeki dosya, “G.İ. bulunana kadar”, tozlu raflara kaldırıldı. Ö.D. , Meclis’teki koltuğuna geri döndü. Hükümet ve polis yetkilileri ise, G. İ.’ün İngiltere’de olduğunu öğrendiklerini, işadamı A. N.’in KKTC’ye geldiği güne kadar, kamuoyundan sakladılar. Kamuoyu G. İ.’ün nerede olduğunu, ancak, İngiltere’nin A. N’in iadesini istemesi üzerine, “Ama İngiltere bize G.İ.’ü iade etmiyor. Biz niye N’i verelim?” demeye başlayan hükümet yetkililerinden duydular. Oysa İngiltere’deki yetkililer, G.İ.’ün KKTC tarafından talep edilmediğini söylüyorlardı.
KKTC yetkilileri, “KKTC’de uyuşturucu ticareti yok” diyorlar ama, İngiltere hapishanelerinde bu ülkeye uyuşturucu sokarken yakalanan birçok Kıbrıs’lı Türk bulunuyor. Yetkililer yalanlıyor ama, İngiltere’ye giriş yapmak isteyen KKTC’liler, özel eğitilmiş köpeklere koklatılıyor. Yetkililer “yok” diyor ama, ülkede her geçen gün, kaynağı belli olmayan yeni yeni zenginler türüyor. Küçücük adada, uyşturucu tüccarı olduğu bilinen onlarca kişinin adı hergün ağızdan ağıza fısıldanıyor. Kimsenin bunları yüksek sesle söylemeye cesareti yok çünkü fısıldanan isimler, iktidarla işbirliği içinde olan, birbirlerine karşılıklı destek veren “büyük” isimler. Bu uğurda işlenen cinayetler ise, adi bir suç olarak gösterilip hemen üzerleri örtülüyor. Suç istatistikleri her yıl daha da kabarıyor. Cana, mala karşı işlenen suçlar, 19 yıl içerisinde 3-4 katına katlanmış durumda. 74 öncesi pek rastlanmayan soygun, artık istatistiklerde ön sıralarda yer alıyor.
Evet KKTC insanının 19 yılda getirildiği nokta bu.
Rakamlar, yaşananlar, gerçekler KKTC insanının gözünde, “gelişiyoruz, ilerliyoruz” masallarından daha somut bir tablo çizebilir. Bu tablodan çıkan tek bir gerçek var: 19 yılda sadece geriledik!
-DEVAM EDECEK-